KURGUYLA GERÇEKLİĞİ KARIŞTIRAN YÖNETMEN; JOHN CASSAVETES
Sinemaya aktörlükle başlayan ve bağımsız sinema dendiğinde akla gelen ilk yönetmenlerden olan John Cassavetes ilk yönetmenlik deneyimini Shadows (Gölgeler 1959) filmi ile yaşadı. Sinema dili açısından oldukça farklı bir etki oluşturan ve sonraları pek çok yönetmene ilham kaynağı olan bu film, doğaçlama sahneleri, temposu ve özgün kamera kullanımıyla kendisinden önce yapılmış olan filmlerden ayrılmaktaydı. Bağımsız sinema, Amerikan film endüstrisinin haricinde Hollywood’a karşı, düşük bütçeye sahip filmlerin üretim ve dağıtımının yapılabilmesini amaçlıyordu.
Amerikalı sinemacı ve kültür eleştirmeni Michael Ventura, filmin bu sebeple birçok eleştirmence ilk etapta yanlış anlaşılıp tepki çektiğini söyler. Ventura’ya göre eleştirmenler, filmdeki doğaçlamaları esnek bir süreç şeklinde değerlendirdiklerinden filmin temel vurgusunu kaçırmışlardır. Ona göre Cassevetes’in sinemasındaki doğaçlama anlayışıyla anlatılmaya çalışılan şey, caz müziğindeki doğaçlama vurgusu ile aynı manadadır. Bazı çevrelerce tepki görmesine karşın film, bir takım eleştirmenler tarafından Amerikan bağımsız sinemasının öncü filmlerinden kabul edilmiştir.
Cassavetes filmlerinin tamamında Shadows’dan itibaren en dikkat çeken unsur, şüphesiz oyuncuların doğaçlamaymış gibi sergilemiş oldukları performanslardı.
Seyirciler Cassavetes’in filmlerinde oyunculukların genellikle doğaçlama olduğunu düşünmekteydiler. Fakat sanılanın aksine Cassavetes filmlerinde senaryonun son şekli provaların ardından oluşmaktaydı. Oyuncular provalarda, ilk senaryodaki sahnelerin bazılarını doğaçlama olarak oynuyorlardı. Böylelikle metin de son halini almış oluyordu. Neticede ortaya çıkan, doğaçlama gibi görünüp çoğunlukla kelimesi kelimesine senaryoda yazan sahnelerin oynanmasıydı. Michael Ventura bilhassa Faces (Yüzler 1968) isimli filmde yoğun bir şekilde doğaçlama izlenimine sahip olunmasına karşın diyalogların bütününün metin üzerinden ilerlediğini belirtir.
Hatta bu film en iyi senaryo alanında Akademi Ödüllerine aday gösterilmiştir.
İlk bakışta her ne kadar geri planda kalsa da, görüntüyü kullanma şekli bir diğer önemli Cassavetes özelliği olarak dikkat çeker. Diyalog kullanımıyla beraber, tercih ettiği mekânlar da gerçeklik etkisini artırır. Eleştirmen Ray Carney’in tabiri ile olaylar ve karakterler Hollywood’un fantezi adalarına hapsolmamaktadır. Bunun yerine gerçek gece kulüpleri, gerçek evler ve gerçek sokaklar kullanılır.
Klasik Hollywood sinemasının aksine, konuşma biçimleri ve gündelik dilin bu kadar etkili kullanılması ve bu ögelerin gerçekçi ve uyumlu etkiyi pekiştirecek görüntüler ile bütünleştirmesi, Cassavetes’in bağımsız sinemadaki en önemli yönetmenlerden birisine dönüştürmüştür.
Onun kurmuş olduğu dünya, gerçekliği daima içerisinde barındırır.
Böylelikle filmlerdeki performanslar, günlük hayattaki çeşitli pratikleri de üretir. Bu bağlamda Cassavetes’in filmleri söz konusu olduğunda kurmaca ile gerçeklik iç içeyken performansı gerçek hayattan ayrı düşünmek mümkün olmaz. Yalnızca aradaki ince bir çizgiden bahsedilebilir. Film tarihçisi Todd Berliner’in de bu görüşü desteklercesine vurgulamış olduğu gibi, Cassavetes’in yapmış olduğu filmlerde kurmaca, gerçeklik kadar gerçek olabilmekte ve aynı zamanda gerçek hayatın kendisi de farklı bir performans haline gelmektedir.
Cassavetes kendi sinema anlayışını anlatırken, sineması üzerine yapılan bütün bu yorumların varsayım olmadıklarını doğrular gibidir:
“Ve sanırım, şimdiye dek yapmış olduğumuz her film filmdeki karakter için bir çeşit felsefe bulmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla karakterlerden tek beklentim, beklediğim, birbirlerinin canını yakmaları, yok etmeleri, öldürmeleri, tartışmaları, aşkı irdelemeleridir; hayat, bu savaşın, bu görüntü ve söz polemiğinin içindedir.”
Opening Night (Açılış Gecesi 1977) filminde, tiyatro oyunu sahnelerinde yapılan çekimler ilgi çeker.
Cassavetes tiyatro sahnelerinde, kamerayı oyunu izleyenler arasına konumlandırarak izleyicilerde sahneyi onlardan birisinin gözünden izliyormuş algısını yaratır. Genellikle çekimler de çok uzundur, kesmeye pek ihtiyaç duymaz. Böylelikle seyirci, sahnelenmekte olan oyunu salondaki seyircilerden birisiymiş gibi seyreder ve oyuncuların diyaloglarını dinler. Tiyatro, diyalog ve görüntünün başarılı bir şekilde beraberce kullanıldığı ortamdır. Senarist-eleştirmen Matthew Clayfiel’ın da belirttiği gibi, filmde yer alan tiyatro sahneleri, olayın kendisini kesintiye uğratmadan sinematografik noktada diyalog ve görüntüyü başarılı bir şekilde bir araya getirebilmesi bakımından, Cassavetes filmlerinin gerektiği şekilde seyirciye hitap ettiğinin diğer bir örneğidir.
Opening Night filminde tiyatro sahnesiyle gerçek yaşam birbirleri ile iç içe geçer.
Diyaloglar ve görüntülerle seyirci, izlemiş olduğu sahnenin gerçeklik mi yoksa tiyatro mu olduğunu sorgular. Sorgulanması gereken bir diğer şey tiyatro sahnesinin, filmin kurmaca geleneğindeki gerçekliğin ve gerçek hayatın iç içe geçmiş olmasıdır. Berliner, Opening Night’ın, Cassavetes’in diğer filmlerine kıyasla, onun estetik anlayışını daha da iyi bir şekilde ifade ettiğini belirtir. Onun estetik anlayışı söz konusu olduğunda, kurmacayla gerçeklik, aktörle rol veya yazılı senaryoyla doğaçlama arasında yapılan ayrımlar anlamsız kalır. Opening Night yalnızca bu kategorilerin çözülmesini ortaya koymayıp aynı zamanda bu kategorilerden seyircinin sıyrılmasını da sağlar. Cassavetes’in diğer filmlerine nazaran Opening Night, daha yoğun biçimde, sanatla gerçek hayatı aynı şeymiş gibi sunar.
Gerçeklik yalnızca sinemada değil bütün sanat dallarında en çok tartışılan konulardan biridir.
Bu tartışmaların temeli, sanatın taklit, sanatçınınsa taklit ustası olduğu fikrinden çıkmaktadır. Bundan ziyade, postmodern dünyada sanatın gerçekliğinden önce günlük yaşamın gerçekliği dahi sorgulanır haldedir. Bu sebeple gerçeklik olgusunun gün geçtikçe daha esnek bir manayı ifade ettiğinin altını çizmek gerekir.
John Cassavetes sineması konu olduğunda, artık gerçekliğin sığabileceği bir kalıbın bile kalmadığını söylemek yanlış olmaz.
Gün geçtikçe gelişen teknoloji ile birlikte bilgisayar üretimli imgelemelerin gerçek olarak algılanması hesaba katılırsa, bu yeni gerçekliğin kendisinden öncekileri çöpe attığı bir süper gerçeklik çağında olduğumuzu düşünmeden edemeyiz. Ancak bütün bu gelişmelere karşın, izleyici algısına göre sinemanın icadından itibaren imgesel filmler ile kıyas yapıldığında “belgeseller” gerçektir. Çünkü klasik belgesellerin gerçek olgular ve insanlar üzerine inşa edildiği kabul edilir. Fakat tuhaftır ki günümüzde, belgesel olarak sunulan filmler bile kurgunun konforuna teslim olmuş haldedir.
Popüler Hollywood sinemasından farklı olarak, gündelik konuşma biçimleri ve dilin etkili kullanımı ve bu unsurları yine onlarla uyumlu olan, gerçekçi etkiyi pekiştiren görüntüler ile bütünleştirmesi, Cassavetes’in sinemadaki en önemli yönetmenlerinden birine dönüşmesini sağlamıştır.
Onun kurmaca dünyasında gerçeklik her zaman kendine yer bulur.
Böylelikle filmlerdeki performanslarla gerçek hayattaki pratiklerden bazıları da yeniden üretilir. Cassavetes’in filmleri söz konusu olduğunda, kurmacayla gerçekliği, gerçek hayatla performansı birbirlerinden ayırmak, ayrı düşünmek pek mümkün olmaz. Tekrar etmek gerekirse, yalnızca aradaki ince bir çizgiden söz edilebilir.
Diğer sinema yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.
Kaynakça
Berliner T. (1999) Hollywood Movie Dialogue and the ‘Real Realism’ of John Cassavetes Film Quarterly, 52(3), 2-16.
Carney R. (1999) Films of John Cassavetes: Pragmatism, Modernism and The Movies Cambridge: Cambridge University Press.
Clayfield M. (2007 Mayıs) All The World’s a Stage: John Cassavetes’ Opening Night. Sense of Cinema http://sensesofcinema.com/2007/cteq/ opening-night/ (Erişim Tarihi: 23 Mayıs 2013).
Ventura M. (2011) Cassavetes Aşk Irmakları Setinde (A. Toprak, Çev). Istanbul: Kalkedon.