KAPAK (1)
Berrin Yelkenbiçer

İNŞALLAH ERKEK OLUR

Bir bebeğimiz olacağını fark ettiğimizde çok sevindik; evlilik kurumunun içindeyiz de çocuk sahibi olmak için koşullar uygun diye değil, sevgimiz ve varlığımız çoğalacağı için.

Bebeğimizin cinsiyetini öğrendiğimizde sevincimiz arttı ama erkek olacağı için değil, bebeğimiz artık bir kimlik kazanmaya başladığı için.

 

Doğduğunda mutluluğumuz tarifsizdi; erkek çocuk sahibi olduğumuz için değil, sağlıklı olarak aramıza katıldığı için.
Oğlumuzun varlığıyla hep büyük mutluluk hissettik; erkek olduğu için değil, bizim evladımız olduğu için.
Bugün gurur ve mutluluğumuzu taçlandırmaya devam ediyor, ona çok inanıyor ve güveniyoruz; hayır efendim, erkek olduğu için değil, aklı, kalbi, ruhuyla özgün ve sağlam bir insan olduğu için.
Oğlumuz değil kızımız olsaydı da hikâye bizim için aynı olurdu.
Orta Doğu coğrafyasının yüzü batıya dönük kıyılarında yaşayan bir kadın olarak çocuk doğurmayı cinsiyetinden bağımsız bir mutluluk sebebi olarak yaşadım.
Bir ara “Bir de kız doğur, yaşlanınca size bakar” içerikli tacizlere maruz kaldım ama hiç kulak asmadım. Kafamda “Yahu yaşlılıkta baksın diye çocuk doğurulur mu?” ya da “Cinsiyet garantisi var mı?” gibi deli sorular uçuştu ama neyse ki dilime pek fazla yürümediler. Konuşsaydım bu sorularım ve tepkilerim muhataplarınca hiç anlaşılamayacaktı.
Anlaşılamayacak olsalar bile bu soruları dile getirmeyi ya da getirmemeyi seçmek de bir özgürlük aslında.
Dünya cehenneminde kafalarındaki tüm soruları zihinlerinde sıkıştırmak zorunda kalan, hatta mümkünse hiç düşünmemekle mükellef ne çok kadın var.
Özgürlük bir utanç sebebi olmamalı ama insan onları görünce, duyunca, izleyince kendi özgürlüğünden utanıyor.
Nawal, Amman’da kocası Ahmet ve kızı Nora’yla yaşayan genç bir kadın.
Daha ilk sahnede başını mutlaka örterek çıktığı balkonda ipe astığı sutyenini aşağıya düşürünce, yoldan geçen ve yerdeki sutyeni görüp eline alan adamın başını kaldırmasıyla korkup hızla geri çekiliyor.
Sınır koyan, buna hakkı olduğunu düşünen erkek ve korkutularak sessizce geri çekilmek zorunda bırakılan kadına dair bir hikâye izleyeceğimizin ilk ipucu böyle veriliyor.
Ahmet aniden ölünce Nawal bir başına kalıveriyor.
Baş sağlığı için eve gelen karalar içindeki kadınlar, dul bir kadın olduğu için altı ay evden çıkamayacağını, zorunlu bir işi varsa gündüzleri çıkabileceğini ama gecelerin ona yasak olduğunu dualar arasında mırıldanıyorlar.
İngiliz filozof  Thomas Hobbes’un 17. yüzyılda söylediği “İnsan insanın kurdudur!” cümlesinin günümüzde sığ ve yavan bir şekilde “Kadın kadının yurdudur!” şeklinde ifade edilerek bağlamından koparılmasına inat, ataerkilliğin en başta kadınlar tarafından sürdürülmesini ve ev denen hücrenin duvarlarının yarattığı konfor alanından çıkmayıp yalancı bir güvenliğe sığınmanın yüceltildiğini görüyoruz.
Neyse ki Nawal her şeye ve herkese rağmen çalışan bir kadın. Şehir merkezinde varlıklı bir ailenin yatalak annesine bakıyor ve gün ışığında hayata karışıp para kazanmanın lüksüne erişebiliyor.
Kocasıyla ilgili gerçekleri öğrendiğinde yas tutmayı bırakıyor. Kızıyla birlikte hayatına devam edecekken, bir oğlu olmadığı için Ürdün yasaları gereği mirasta ölen kişinin erkek kardeşlerinin de hak sahibi olması nedeniyle, kocasının abisi Rıfkı evi satmak isteyince sokakta kalma tehlikesini yaşamaya başlıyor.
Nawal sinmiyor, yılmıyor, pes etmiyor.  Kocasının ailesine, kendi erkek kardeşine, iş yerinde ona yanaşmaya çalışan erkeğe direniyor ve kocasından kalan borçları ödemek, kızının velayetini kaybetmemek, bir kadın olarak ayakta kalabilmek için çareler bulmaya çalışıyor.
Herkese hamile olduğunu söylüyor. Eğer doğuracağı çocuk erkek olursa, kimse hem kendisi hem kızı hem de ev üzerinde hak iddia edemeyecek. Yanında çalıştığı ailenin hiç istemediği bir hamilelik yaşayan kızından yardım istiyor ve onun pozitif hamilelik testini kendi testiymiş gibi mahkemeye sunarak zaman kazanmaya çalışıyor.
Akıllı telefonların parlak ışığında yüzü aydınlanan insanların, kadınları hâlâ evle, annelikle, kocanın erkek kardeşinin yanında bile başını kapatan kara örtülerle sınırlayarak çaresizliğe mahkûm etmesi, sade ve etkileyici bir dille anlatılıyor.
 Seks yapabilmek için evlenmenin şart koşulması, çocuk doğurmanın mecburiyetmiş gibi sunulması, kocalar ne yaparsa yapsın kırılan kolların yen içinde saklanması, Nawal’ın çalıştığı evin hamile kızı tarafından sorgulanıyor.
“Evlenmeden seks yapmak günah” diye haykırıyor Lauren “ama bir kadını çocuğuyla sokakta bırakmak günah değil, öyle mi?”
Filmin yönetmeni Amjad Al Rasheed, bunu Müslüman bir kadına değil de Hristiyan Lauren’e söyleterek, aralarındaki farkın altını çizmek ya da kendi erkek kimliğiyle bile vatandaşı olduğu ülkenin normlarının çok dışına çıkamadığını vurgulamak istiyor olabilir.
Zaten Hristiyan kadın saçını örmese de sırf kadın olduğu için dayatılan ve bizzat kendi annesinin desteklediği cendereyi kıramıyor.
Hobbes’un “İnsan insanın kurdudur!” önermesi film boyunca devam ediyor.
Nawal’ın evinin mutfağında tam o ara dolaşmaya başlayan fare, her karşılaştığında onu korkutan ama ortalığa saçtığı zehirle öldürdüğünde kendini yalnız hissettirip ağlatan, çaresizliğiyle yüzleştiren müthiş bir metafor olarak karşımıza çıkıyor.
Filmdeki dünya güzeli kız çocuğu Nora’nın da benzer bir kadere doğru büyüdüğünü düşünmek, en az Nawal için olduğu kadar hatta belki daha çok üzülmemize sebep oluyor.
Son sahnede hepimiz aynı şeyi diliyoruz:
İnşallah Erkek Olur!
“Kadınlarla dolu bir ailede geçti çocukluğum. Bu yüzden de daha küçükken bu kadınların nasıl bir baskı altında olduklarını ve bu davranış şeklini normalleştirdiklerini anladım. İnşallah Erkek Olur’un senaryosunu yazarken hayatını ailesine adamış, sonunda kendine bile yabancılaşmasına yol açan bir adamla evli yakın bir akrabamızdan esinlendim” demiş yönetmen.
Sadece Orta Doğu’da değil bu dünyada kadın olmak, anne olmak, rızayla cinsellik yaşayabilmek, evlilik, mecburiyetten değil de isteyerek doğurmak ya da doğurmamak, kürtaj ve günah kavramları üzerine, teması bu coğrafyanın kadınlarına pek de yabancı gelmeyen 2023 tarihli bir film ortaya çıkmış.
Cannes’da gösterilen ilk Ürdün filmi olma özelliğine sahip ve Oscar ödülleri için Ürdün’ün En iyi Uluslararası Film adayı seçilmiş İnşallah Erkek Olur, bu dünyada kadın olmaya dair bildiklerimiz, tahmin ettiklerimiz, bilmediklerimiz üzerine tüm seyircilere yeni pencereler açıyor.
İşte o açılan pencerelerden önce içeri sonra mutlaka dışarı, etrafımıza bakmak, değişime giden yolların ilk adımı olacaktır.

 

Yazarımızın diğer yazılarını okumak için lütfen buraya tıklayın.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir