HALDUN TANER’DE BRECHT ETKİSİ VE EPİK TİYATRO

    Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan politik, sosyal ve ekonomik sıkıntıların sonunda Erwin Piscator’un ortaya koyduğu politik tiyatro anlayışından etkilenerek geliştirilen  “Epik Tiyatro” kavramı, Alman tiyatro yazarı ve kuramcısı  Bertolt Brecht  tarafından ortaya atılmıştır. Türk Tiyatrosu’nda ise Epik Tiyatro’nun ilk örnekleri ancak 1960’lı yıllarda Haldun Taner tarafından verilmeye başlanmıştır.

         Epik Tiyatro, alışageldiğimiz tiyatro anlayışından farklıdır. Piscator’un politik tiyatro anlayışından beslendiği için toplumsal ve politik konuları ele alan, seyircinin bu konular üzerinde düşünüp fikir yürütmesini, tartışmasını, yargıya varmasını sağlayan, bilgilendirici, tezli, taraflı, eleştirel, diyalektik bir tiyatro anlayışıdır. Dramatik tiyatrodan farklı olarak, izleyici oyunun içinde değil, dışındadır. Daha doğrusu karşısındadır. Uyanık ve dikkatlidir. İyi bir gözlemci olduğundan iyi bir eleştirmendir de. Zaten izleyicinin dikkatini canlı tutmak için afiş, film, slogan ve müzik kullanılır. Epik müzikler dramatik tiyatro müziğinden farklı olarak oyunun dokusuna uygun değillerdir.

            Oyuncuların sahnede duruşları da farklıdır. Bazen  izleyicilerin arasından sahneye gelir, bazen izleyicilerle diyalog kurarlar. Oyun boyunca oyuncular farklı rollerde izleyici karşısına çıkarlar.

           Epik Tiyatro, kaderciliğe karşı bir görüş sergiler. İnsanoğlu akıllı ve güçlüdür. Bu yüzden içinde bulunduğu şartları ve kendini değiştirebilir. Sosyalist ideolojiyi benimseyen Brecht’e göre insanların işsizlik, yoksulluk, açlık, savaş gibi sorunları epik tiyatro sahnesinde gösterilmelidir. Onun tiyatrosu eleştirel – gerçekçi bir tiyatro olduğundan, toplum sorunları da ön plandadır.

        Epik Tiyatro’nun her sahnesi Dramatik Tiyatro’da olduğu gibi birbiriyle bağlantılı değil, tam tersine kendi başına bir bütündür. Bu nedenle seyirci dikkatini daima uyanık tutar.

       Brecht’in Türk Tiyatrosu’nda tanınması, “Carrar Ana’nın Silahları” oyununun bir amatör topluluk tarafından sahnelenmesiyle başlar.  Bunu, “Kural ve Kural Dışı” izler. 1962 de ilk kez Şehir Tiyatrosu tarafından “Sezuan’ın İyi İnsanı” nın sahnelenmesiyle Türk Tiyatrosu Brecht’le tanışır.

        Her yeni ve farklı olanın tepkiyle karşılanması doğaldır. Türk Tiyatrosu’nda da ancak zaman içinde Brecht’in tiyatro anlayışı ve eserleri kabul görmeye başlar. Epik tarzı anlaşılır kılan elbette yazarlarımızın çabası olur. Ve bunun ilk örneği bu tarzı çok benimseyen Haldun Taner’dir. “Keşanlı Ali Destanı” başta olmak üzere “Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım”, “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı”, “Eşeğin Gölgesi”, “Zilli Zarife” Taner’in bu konudaki en başarılı çalışmalarıdır.

       1960’lardan önce Dramatik Tiyatroya uygun eserler veren Taner, Epik Tiyatro’yu, geleneksel tiyatromuzla birleştirerek kendine özgü bir tarz yaratmıştır. Keşanlı Ali Destanı  hem Taner’in, hem de Türk Tiyatrosu’nun ilk  epik oyunudur.

       Temelde gecekondu sorununu ele alan yazar, burada gecekondu halkının sosyal seviyesini, sınıf farkını, devletin gecekondularla ilgili politikasını eleştirel- gerçekçi bir bakış açısıyla ele alır ve Brecht gibi kaderciliğe karşı bir tutum sergiler.  Yazar normal şartlarda adam öldürmüş birinin toplum tarafından dışlanması yerine, ona değer vermiştir. Keşanlı Ali eserde bir toplum kahramanı olarak gösterilir. Bu şaşırtıcı durum bir epik özelliktir.

       Ali, hapishanede değişmiş, olgunlaşmış, sonra da gecekondu mahallesini değiştirmeye kalkmıştır.  Gecekondu halkı da ondan bir kahraman yaratarak, kaderlerini değiştirme fırsatı yakalamışlardır.  Ali, çaresiz ve sahipsiz halkın umudu olur. Yazar bakışını aynı zamanda  sosyeteye de çevirerek, toplumdaki aksaklıkların her yerde yaşandığına dikkat çeker.

       Keşanlı Ali, yurt içinde olduğu kadar, yurt dışında da ilgi görmüş; Bonn, Stuttgart, Nürnberg, Hamburg, Berlin, Londra , Beyrut ve Budapeşte’de temsiller vermiş, Atıf Yılmaz tarafından beyaz perdeye uyarlanmıştır.

        Haldun Taner, Keşanlı Ali Destanı ile öykü yazarlığından oyun yazarlığına geçerken haklı bir üne de kavuşmuştur. Aynı dönemde yazdığı “Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım” 1964 de sahnelenir. Taner bu oyununda Efruz ve Vicdani karşıtlığında bir toplum portresi çizer. Bu karşıt tiplerde mevcut düzenin sömüren-sömürülen yönüne dikkat çeker. Keşanlı Ali de geleneksel tiyatromuzun açık biçim özelliklerini çok genel çizgileriyle değerlendiren Taner, bu eserinde geleneksel tiyatromuzun özgül niteliklerini daha somut bir yaklaşımla değerlendirmiştir.

         Bu oyunda ulusal-çağdaş tiyatroya ulaşma yolunda Brecht’in epik tiyatro yaklaşımıyla geleneksel seyirlik ögeler yetkinlikle birleştirilmiştir. Burada anlatıcı meddah özellikleri taşır. Vicdani Karagöz’ce, Efruz Hacivat’ça çizilmiştir.

         Taner’in bir sonraki oyunu “Eşeğin Gölgesi”, politik tiyatronun ülkemizde yazılmış en çarpıcı örneklerinden biri olmuştur. 1966 da sahnelenen “Zilli Zarife” ise  Taner’in epik tiyatro özellikleri yanında ortaoyunu özelliklerinden yoğun biçimde  faydalandığı  bir diğer eseridir.

        1969 da Münir Özkul’la birlikte kurduğu “Bizim Tiyatro”da sahnelediği “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” ve sonrasında bir öyküsünden uyarladığı “Ay Işığında Şamata”, açık biçim olanaklarını en uç düzeyde değerlendirdiği oyunlarıdır.

      Türkiye’de Kabare Tiyatrosu’nun temelini atarak, Zeki Alasya, Metin Akpınar ve Ahmet Gülhan’la birlikte Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nu kuran  Haldun Taner, üniversitelerde tiyatroyu bilim dalı olarak okutan ilk oyun yazarımızdır da.

      Haldun Taner 1915 de İstanbul’da doğdu. Babası son Osmanlı Mebusan Meclisi üyesi olup  mütareke yıllarında yazıları ve konuşmalarıyla ülkenin bağımsızlığını savunmuş bir aydındı. Orta öğrenimini parasız yatılı olarak Galatasaray Sultanisi’nde yapan Taner, devlet tarafından  Heidelberg Üniversitesi’nde eğitim görmesi için Almanya’ya gönderildiyse de geçirdiği ağır bir tüberküloz neticesinde eğitimini yarım bırakarak yurda döndü.

      Taner, yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde tamamlayıp, aynı üniversitede Sanat Tarihi asistanlığı yaptı.  Edebiyat yaşamına gençlik yıllarında yazdığı skeçlerle başladı. “Töhmet” adlı ilk öyküsü Yedigün Dergisi’nde Haldun Yağcıoğlu adıyla yayınlandı. New York Herald Tribune gazetesinin İstanbul’da düzenlediği öykü yarışmasını “Şişhaneye Yağmur Yağıyordu” adlı öyküsüyle kazandı.

     Asistanlığı sırasında yazdığı “Günün Adamı” oyunu İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenmeden yasaklandı. Taner, asistanlıktan ayrılarak tiyatro eğitimi için Viyana’ya gitti. Burada bazı tiyatrolarda reji asistanı olarak çalıştı. Yurda döndükten sonra İ.Ü. Gazetecilik Enstitüsünde Edebiyat ve Sanat Tarihi, A.Ü. Dil Tarih Coğrafya Fak. ile İ.Ü. Edebiyat Fak. de Tiyatro Tarihi okuttu.  Bir yandan da Tercüman gazetesinde köşe yazıları ve oyunlar yazmayı sürdürdü.

      Milliyet gazetesinde “Devekuşuna Mektuplar” başlığı altında haftalık köşe yazıları da yazan Taner, güncel olayları değerlendirdiği bu yazılarda yaşadığı dönemin bir çeşit edebi belgeselini sundu.

      Epik Tiyatro ve kabare  alanında verdiği yapıtlar kadar siyasal ve sosyal taşlamaların ağır bastığı oyunlarıyla  da çağdaş Türk Tiyatrosu’nun klasikleri arasına girdi.

Kaynak:

B.Brecht / Deneysel Tiyatro / Dost Kitabevi yay.

Zehra İpşiroğlu / Tiyatroda Yeni Arayışlar / Düzlem Yay.

Ayşegül Yüksel / Haldun Taner Tiyatrosu / Bilgi yay.

Abide Doğan / Türk Tiyatrosunda Brecht Etkisi / Turkish Studies sayı 4 2009

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir