GİDENLERLE KALANLAR

Önce leylekler gitti.

Hayır, daha önce yaz biter gibi oldu.

Hayır hayır, daha da önce günler kısalmaya başladı.

Aslında hep olduğu gibi oldu. Günler yaz daha yeni başlamışken bir yandan kısalıyordu. Fakat o kadar uzunlardı ki kısaldıkları önceleri anlaşılamadı. Usul usul kısılan ateşte pişen yemekler gibi içlerini çeke çeke kısaldılar. Yazın son ayı çıkagelip rüzgârlar değiştiğinde gecelerin hüküm sürdüğü saatler uzamaya başlamıştı bile. Cırcırböcekleri hâlâ tüm güçleriyle öttüklerinden bu da çabucak anlaşılamadı. Sanıldı ki uzun sıcak günlerin rehaveti devam edecek, o soğuk karpuzlar hep yenecek. Böceklerin yüzünden.

Dediler ki leylekler bu sene her zamankinden erken göç etmişler. Ama cırcırlar ötmeye devam ediyorlar. Vardır bir bildikleri. Leyleklerin de böceklerin de.

Sonra seni önce sen sonra kadın yapan hormonların veda etmeye başladı. Öyle hemencecik değil. Yavaş yavaş, kısık ateşte pişen yemek gibi içini çeke çeke. Olması gerektiği gibi, doğru zamanda. Bunu bildin, gördün ama kabul edemedin. Bedenin alıştı, sen alışamadın. Zihninle kavgaya tutuşup durdun, öteledin, iteledin. Terk edildiğini sandın.

Evladın gidişi de öyle oldu. Aslında tüm evlatlar doğar doğmaz gitmeye başlıyorlar. Belki de doğururken onca sancının çekilmesi bu yüzden. Karnından, kanından, kalbinden, nefesinden ayrılıyorlar. Bunu biliyorsun, görüyorsun, kabul de ediyorsun ama işte…

Gidene değil de kalana zor sanki.

Bütün gidişler aynı anda olmamalı. İsyanın belki de bu yüzden.

Leylekler tam yaz biterken gitmemeli mesela. Hormonlarının veda ettiğini yaz biterken değil de kış bitiminde, havada bahar kokusu varken fark etmelisin. Evladın yuvadan uçuşu sonbahar rüzgârlarının başlamasına denk gelmemeli mesela. Bunların hepsinin aynı anda olması kanunlarla yasaklanmalı hatta.

Çok bildiğini sanıyorsun sen. En büyük kusurun bu. Leyleklerle böceklere, östrojenle testosterona burun kıvırıyorsun, rüzgârlara laf ediyorsun ama onlar her zaman ne yapacaklarını gayet iyi biliyorlar. Sen büyük burunlu kibrinden bunu göremiyorsun.

Leylekle evladını aynı yuvaya koymandan mı bu hüznün? Belki de haklısın. Hüznünde değil, leylekle evladı bir tutmanda.

Leylekler hep tam zamanında gidiyorlar. Erken gidişleri bile tam zamanında. Bu sene kışın çok sert geçeceği söyleniyor. Belki de erkenci olmaları bu yüzden. Ama sana erken, onlara değil.

Bunca yıllık ömründe yazların tekrar başlamak üzere bittiğini hâlâ öğrenemedin mi? Öğrendiysen her yıl bu hüzün, bu şarkılar, şiirler neden o zaman?

Herkesin, her şeyin dinlenmeye, köşesine çekilmeye ihtiyacı var sanki. Mevsimlerin de öyle. Dördü de sıralarını da hadlerini de gayet güzel bilmekteler aslında. Tam zamanında gelip tam zamanında gitmekteler. “Erken geldi, bitmek bilmedi, geç gitti” gibi tanımlamalar tamamen senin gafletin.

En iyi ve düşük ihtimalle yüz yıl civarı konuk olacağın bedenin de her zaman ne yapacağını bilmedi mi? Sahibi olduğunu sanıp zorlamasan ne yöne gideceğini hep bulmadı mı?

Hormonların gidişinin bir terk ediş değil de ciddi bir dönüşüm, şahane bir değişim, yeni bir başlangıç olduğunu bir görebilsen!

Evladın gidişi de öyle. Önce onun için ama aynı zamanda senin için ciddi bir dönüşüm, şahane bir değişim.

Daha rahme düştüğü andan itibaren sahiplenmen bir nebze anlaşılabilir bir durum. Seninle aynı nefesi paylaşıyor çünkü. Ama doğup göbek bağı kesildiği andan itibaren aldığı tüm nefesler sadece ona ait. Bunu bal gibi biliyorsun ama hâlâ boş yere çırpınıyorsun. Şu an çektiğini sandığın sancılar biraz da bu yüzden. Göbeğin o bağını doktor keseli çok oldu ama sen bunu galiba bir türlü yapamıyorsun.

O bebek, çocuk, genç büyümeyi başarıyor. Tıpkı bir zamanlar senin de yaptığın gibi. İlk nefesini senin yanında alan evladın hayata büyümesini başka hiçbir şeye benzemeyen bir mucizeye tanık olurmuş gibi izliyorsun. Zaten bir mucizeye tanık oluyorsun.

Nefesleri artık sadece kendisine ait olan evlat da zamanı gelince yuvadan uçuyor. Zamanı da yöntemini de mesafeyi de sadece kendisi belirliyor. Büyürken yarattı bu gücü içinde. Sen de yardım ettin. Ne mutlu sana ki yardım edebildin.

Biliyorsun aslında. Yazların tekrar geleceğini, leyleklerin şöyle bir turlayıp döneceğini, günlerin kış ortasında tekrar uzamaya başlayacağını, yeni bedeninle yeni bir ben olacağını. Biliyorsun da unutuyorsun işte. Ama her sene her sene unutmanda bir tuhaflık var.

Evladının da sana arkasını dönmeden kendi yolunda gidebilmesiyle aslında nasıl da gurur duyuyorsun. Zaten istediğin bu değil miydi? Yıllarca bunun için uğraşmadın mı?

Yaşamak tam da bu işte. Leyleklerin gitmesi, mevsimlerin dönmesi, bedenin değişmesi, cırcır böceklerinin çenelerinin düşük olması, evladın yolunu bulması.

Öyleyse bütün bu hüznün neden? Şapkanı önüne koy da bir düşün bakalım.

Sıkıysa teker teker gelin diyorsun. Her şey zaten teker teker geliyor, kendi ritminde ve zamanında ilerliyor. Herkes ve her şeye ait sayısız zaman dilimleri var. Herkes ve her şey kendi zamanının efendisi. Bir araya gelip bir bütüne ulaşıyor ve senin için görünür oluyorlar. Bütün bu olanlar olması gerektiği gibi oluyor da sen eşeğine binip yel değirmenleriyle savaşa giden yancı gibi umutsuz bir çabayla direniyorsun.

O önüne koyduğun şapkayı ellerinle eğip bükme öyle.

Aslında hayat denen başı da sonu da belli sürecin ne kadar çok ilerlediğini fark ediyorsun. Bütün hüznün bu yüzden. Sınırlı zamanından bir yaz daha eksiliyor, bir leylek sürüsü daha göçüyor, bedenin artık biraz dinlenmek istiyor, evlat evdeki odasından gönüllü vazgeçip kendine ait odaların peşine düşüyor.

Zamanının sınırlı olduğu gerçeği kafana dank ediyor. Bütün derdin bu.

Sen şimdi o şapkayı tekrar başına geçir. Yapış yapış sıcaklar geride kaldı diye sevin. Leylekler başka bir coğrafyada güneşin tadını çıkarıyorlar diye, rüzgâr artık yüzünü serinletiyor diye sevin. Bereketli narlar olgunlaşıyor diye, sinemacıların pek sevdiği sonbahar ışığı ortalığı aydınlatıyor diye de sevin. Bedenin dinlenirken zihninin aslında ne çok şey yapabileceğini fark edip sevin.

En çok da evladının kendi yolunda ne kadar cesaretle ilerlediğini görüp sevin.

Sevin yahu sevin!

Ayrıca kimsenin bir yere gittiği yok. Her şeylerle herkesler yerli yerinde.

Bak böcekler de hâlâ cır cır ötmeye devam ediyorlar.

Berrin Yelkenbiçer

1 thoughts on “GİDENLERLE KALANLAR/ Berrin Yelkenbiçer

  1. Yaşamın içindeki evrilmeleri dile getirişiniz, biçeminiz insanı sarıyor, kutlarım…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir