BALCA DİL/ OKUMA 2. BÖLÜM/Berna KÜÇÜKOĞLU
OKUMA başlıklı yazımın ikinci bölümü gecikerek size ulaşıyor. Nedeni kötü değil güzel: Nurdan -Utku 15 Ağustosta evlendiler. Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine derken benim kerevet günlerim uzadı… Hep kötü şeyler olacak değil ya yaşam yeni başlangıçlara da geçit verir, verecektir de… Bazen rehavet uzun sürer, bazen bildiğin bir şehre yeniden, kaldığın yerden katılmak zaman alır. İnsansız kalan ev arızalar çıkarır, adeta küser bir buçuk yıldır neredeydiniz dercesine. Salgın vardı a canım evim, a canım şehrim ya… Ölümler, yitimler vardı sevgili okurlar… Bazen yaşamı okumak zorlaşır bazen teklersin ya. Benimki de öyle oldu. Yazıyla benim aramda dostlar vardı, özlem giderdik canlarla uzaktan uzaktan, kucaklaşmadan, denize karşı, olsun, sağ salim kavuştuk ya… Yazıyla da böyle kısa ayrılıklar yaşanır diyelim. Yeniden yazmak güzel, merhaba!
Bu arada siz neler okudunuz kim bilir? Kitap okuma âdetinizi yükselttiniz mi? Yirmi kitap üzerine çıkabilmek üzere hedef belirlediniz mi? Eminim akıl defterinize okuduğunuz kitap, yazar adı, okuduğunuz tarihi not etmeye başlamışsınızdır.
Okuma eyleminin başka boyutlarına geçmek istiyorum artık bu yazımda. Önce niçin yeterince okuyamıyoruz, sorusuna yanıt arayalım.
İlk önce kendimize bir test uygulayalım, öz eleştirimizi yapalım. Bir günde yaptığımız işleri ve o işe kaç dakika ayırdığımızı bir kâğıda yazalım. Bir gün içinde her işe kaç dakika ayırıyorsunuz? Kitap okumaya kaç dakika ayırıyorsunuz? Herkes kendine dürüst olur sanıyorum. Bir günde bir saat, yarım saat, on beş dakika, on dakika, beş dakika, bir dakika?- laf aramızda bir öykü en fazla 3-5 dakika, bir şiir en fazla bir iki dakikada okunur.- bu da benim deneyimlerimden bir istatistik bilgi olsun-? Yoksa hiç mi okuma yok yaşamınızda?
Ne okuyoruz, neden okuyoruz?
İşte bu sorunun gerçekçi yanıtını bulmak üzere Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesince yapılmış olan araştırmayı size alıntılıyorum: Kitap okumayla ilgili öğrencilerin gerekçeleri şöyle sıralanmıştır: “Bir şeyler öğrenmek için kitap okurum.” diyen öğrencilerin oranı %59,5’tir Bir şeyler öğrenmek için okumak, bir anlamda okuma eyleminden somut yarar beklemektir. Çünkü okumaya yararcı bakılmaktadır. Edebiyat gibi içsel bir ihtiyaca yönelik bir alanda çalışılan bu ortamda, yararcı okuma yüzdesinin %60’lara varması şaşırtıcı görünmektedir. “Edebî/estetik haz almak için okurum.” maddesine katılma oranı %46,2 olarak görünmektedir. Bu oranın %50’nin altında çıkması, yararcı okumanın %60’lara varması kadar ilgi çekicidir. Bununla birlikte “Zaman geçirmek için kitap okurum.” maddesine katılım ise öğrencilerin %26’sına karşılık gelmektedir.
Alan okumaları dışında, serbest okuma etkinliğini ölçer nitelikteki “Alanım dışındaki kitapları pek okumam.” maddesine katılma oranı %18,1’dir. Buna göre bu araştırma göstermektedir ki öğrencilerin %63,4’ü kendi alanları dışında okuma yapmaktadır. “… Alan okumaları dışında, serbest okuma etkinliğini ölçer nitelikteki “Alanım dışındaki kitapları pek okumam.” maddesine katılma oranı %18,1’dir. Buna göre bu araştırma göstermektedir ki öğrencilerin %63,4’ü kendi alanları dışında okuma yapmaktadır. “Gündemde yer alan tarihî, siyasî, sosyal konularla ilgili yeni çıkan kitapları çoğunlukla okurum.” diyen öğrencilerin oranı ise, %38,7 olarak çıkmıştır.” (AYYILDIZ; BOZKURT VE CANLI)
“Niçin kitap okumalıyız?” sorusu sorulduğunda, kitap okuyan/okumayan hemen herkes, kitap okumanın gerekliliğinden ve yararlarından söz eder her zaman ancak; kitap okuma oranlarına bakıldığında, bu söylemlerin daha çok iyi niyet göstergesinden öteye gidemediği ortadadır.
Ülkemizde yapılan genel araştırmalara göre, günde 6 saat televizyon izleyen, ortalama 3 saat internete giren insanımız, kitap okumaya sadece 1 dakika ayırıyor. 24 saatlik bir günün %25’i televizyon izlemeye ayrılıyor. Kaldı ki sosyal medya bağımlılığı her geçen gün artmaktadır. “Yine araştırmalara göre, ülkemizde kadınlar yılda ortalama 7.3 (7 kitap) okuyor. Erkekler ise, yılda ortalama 7.1(7 kitap) okuyor. Türkiye’de kitap okuma alışkanlığı % 0.01 iken, AB ülkelerinin ortalama oranı ise % 21 olarak görülüyor. ABD’de bir kişi yılda 9 kitap okuyor, İsviçreli 10, Fransız 7 kitap okurken, bir Japon ise bir yılda 25 kitap okuyor.
Buna karşın sosyal medyada zaman geçiren, televizyon izleyen insanlarımız bu alana daha fazla zaman ayırabiliyor.
Türkiye’de günde 6 saat, ABD’de 5,4 saat televizyon izleniyor. AB ülkelerinde 3,7 saat, Japonya’da 2,9 saat… (YILMAZ, MEHMET)
Kitaba para harcama konusunda da oldukça cimri olan bizler, kitap okumaya ayırdığımız zamanın bir Norveçli 300 katını, bir Amerikalı 210 katını, bir İngiliz 87 katını ayırıyor. Dünya ortalaması bile bizim ayırdığımız zamandan üç kat daha fazla. Okumanın/öğrenmenin bizlere neler kazandıracağını bile bile bunu yapmamamız aslında kendimize, ülkemize, dünyaya verdiğimiz büyük zararlardan bir tanesidir. Ormanlarımız bu yaz yanmasaydı keşke, yanan onca can telef olmasaydı, uygun olan ağaçlar kâğıt olup kitaba dönüşebilseydi! Ve biz okusaydık!
Niçin Okumuyoruz?
Millî Eğitim Bakanlığı da kitap okuma üzerine bir araştırma yapmış, bu araştırmada ‘Niçin okumuyorsunuz?’ sorusuna verilen yanıtlar şöyle:
“Yüzde 50 kitap okuma alışkanlığım yok,
Yüzde 16 yeterince zamanım yok,
Yüzde 10 boş zamanım çok yoğun geçiyor,
Yüzde 10 TV ve videoya zaman ayırıyorum.”
Araştırmanın -Yüzde 50 kitap okuma alışkanlığım yok.- maddesi insanın içine içine batıyor. Alışkanlıklar küçük yaşta edinilir. Ağaç yaş iken eğilir, atasözümüz boşuna söylenmemiş. Buradan erken çocukluk dönemine inebiliriz, aileye… Çocuk rol model aldığı anne babasının okumadığını görürse, ona kitap okuyan, masal anlatan bir ebeveyni yoksa 0-6 yaş arasında okuma eylemiyle tanışmadıysa okuma nasıl alışkanlık biçimine dönüşebilir ki? Ha bu arada çocuğun dinleme kazanımlarını da edinemediğini çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Yetişkinlerde dinleme-konuşma kazanımlarının başarısı da başarısızlığı da çocukluk dönemine tarihlenebilir. Okuma eylemi dinleme becerilerimizi arttırır dememeden geçemiyorum. Çocuğun şansı, şanssızlığı okumayı seven bir anne babaya sahip olmasıyla başlar… Okul yıllarında ise okumayı çok seven öğretmenlerle karşılaşması çocuğa çok şey katıyor ya da ondan çok şey götürüyor. Türkçe, edebiyat derslerinde verilen kitap okuma- özet çıkarma ödevleri ise lâyıkıyla yapılamıyor. Anne baba çocuğun ödevini kendi yapıyor ya da bu işe uygun gördüğü bir yakınına yaptırıyor. Çocuk yine ders kitapları dışında bir kitapla yakınlaşamıyor, okuma, alışkanlığa dönüşemiyor. Hatta ders kitabı dışında okumayı yasaklayan, çocuğa kızan, bağıran, çocuğun okuma alışkanlığı edinmesine bilmeden zarar veren velilerle de karşılaşma olasılığı var. Zülfü Livaneli ergenlik döneminde, babası tarafından kitap okuması yasaklanınca evden kaçıyor kitaplarıyla birlikte, tabii yakınlarından birinin evine ve bir yaz dönemi keyfince kitap okuyor deniz kıyısında. Bir röportajında okuduğum bu anı, beni derinden etkilemişti, aydın bir baba bile bilinçsizce davranabiliyor. Oysa gelecekte bir yazar olacak bu çocuğu yetiştirdiklerinden habersiz bir baba, sadece ders başarısına odaklanmıştı çocuğun mutlaka…
Toplumların gelişmişlik düzeyi birçok ölçüte bağlı olarak değerlendirilir. Toplam nüfus başına karşılaştırma yaptığımızda İngiltere, Almanya ve Türkiye nüfus olarak birbirlerine yakın ülkeler. Ancak, söz konusu ülkelerin gelişmişlik düzeyleri, insani kalkınmışlık ölçütleri endeksine göre kıyaslama yapıldığında Türkiye’nin önemli derecede bu ülkelerden farklı olduğu görülmektedir. Bu farklılıklardan bir tanesi de tükettiğimiz kâğıt miktarı, özelde de okunan kitap sayısı kadardır ki bu konuda da listenin altlarındayız.
Biz kitap okuma bakımından dünyanın neresindeyiz veya ne kadar okuyoruz, sorusu sıklıkla soruluyor. Gerek kitap ve gazete okuma konusunda gerek para, gerekse zaman konusunda cimri olduğumuz gibi bazı konularda hiç de cimri olmadığımız bir gerçektir. Ülkemizde; 95.000 kişiye bir kütüphane düşerken 95 kişiye bir kahvehane düşmektedir.
Okuma eylemi bizi yüzyıllar öncesine götürdüğü gibi yüzyıllar sonrasına da taşır. Özellikle okuma-yazma uygarlık oluşturan, uygarlıkların yaşamasını sağlayan iki önemli alandır. Dinleme de eklenince -okuma-yazma sadece ana dilin değil uygar olabilmenin/kalabilmenin en önemli alanlarından olur, başat konusudur dünyanın… Ve biz artık niçin/ neden okuyamıyoruz, niçin iyi bir dinleyici olamıyoruz sorularına değil nasıl okumalıyız, nasıl nitelikli dinleyici olmalıyız, sorularına yanıtlar aramalıyız. Nasıl?
………………………………………………….
Kaynaklar
- Manguel, Alberto, Okumanın Tarihi, Ocak 2013, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul
- Dr. Ertuğrul Yaman, Okuma Alışkanlığı ve Okuma Kültürü (Modül 1,2,3), Aknet Akademi Eğitim Kurumları Yayınları, 2020.
- TDK Türkçe Sözlük; Yazım Kılavuzu son baskı.
- Ö.Zülfü LİVANELİ Biyografi röportajlarından bir anı.
Kalemine sağlık Berna’cigim.Bir konuda daha bizleri aydınlattın.Yazılarını okumayı çok seviyorum.Teşekkürler.
Sevgili Birselciğim sıkı takip ettiğin, üşenmeyip yorumunu yazdığın için çok teşekkürler…Sevgiler bol okumalar…
Çok güzel bir anlatımla gerekli ve yeterli mesajı vermişsiniz. Günde bir saate yakın okumaya çalışıyorum. Son 10 kadarkitap aldım, okuma sırasına koydum. Değerli yazarlarımızın genelde son yayınlarından, roman ve inceleme türünde kitaplar. Kitap olmasa yasamımız helede bu dönemde bilemiyorum. Sevgiler
Bernacığım,senin de belirttiğin gibi okuma alışkanlığı kişilerin,toplumların gelişme düzeyini gösterir. Örnek verecek olursak,şiir okuma alışkanlığı kazanmış bir insan,ruhunu güzel duygularla besler.Güzel duygularla ruhu beslenen insanların oluşturduğu toplumlar da şiddetten,kötülükten uzaktır.
Suna ZEREY
Sunacığım, barışçıl toplumlar oluşturmanın yolunun okumadan geçtiğine dikkat çekmen muhteşem. Sevgilerimle
Yazın yine bilgilendirici ,bazı şeyleri hatırlatıcı canım.Sınıfımda çocuklarıma da okudum. Her gün yaptığımız okuma saatimizde konuyu tartışarak güzel kararlar aldık.Kalemine sağlık.
Selmacığım yazımı sınıf ortamında işlemen, öğrencilerinle okuma ile ilgili kararlar alman muhteşem. Yazı amacına ulaşmış demektir. Sevgilerimle…
Kalemine,yüreğine sağlık Bernacığım.”Okuma,yazma ve dinleme”gerçekten çok önemlidir.Bunları yapabilen insan konuşmasını da bilen insandır.Yorumlayabilendir.Biz neden karşılıklı konuşamıyor hemen kaba kuvvete dönüştürüyoruz?İşte bu özelliklerimizin yoksunluğundan.Okumanın yaşı yoktur.Okumayı öğrendiğiniz andan son nefesimize kadar,gözümüz,kulağımız sağlam olduğu sürece bu etkinliğimizi yapabiliriz.”Boş vakitlerimde kitap okuyorum değil,kitap okumaya vakit ayırıyorum.”diyebiliyorsak,ne mutlu bize.Böyle güzel yazılar yazıp,okumamıza yol açtığın için seni tebrik ediyorum arkadaşım.
Yurdagülcüğüm, yorumun için teşekkürler, özellikle “ boş vakitlerimizde kitap okumalıyız” düşüncesinin yanlışlığına dikkat çekmen harika, teşekkürler, sevgiler…
Berna Hocam, çok fena yakalandım. Galiba yılda 20 kitap okumuyorum artık. Sosyal medya beni de tutsak etmiş durumda. Uyarılarını dikkate almak için kendime söz verdim. Teşekkürler arkadaşım.