ERDAL ÖZ: BİR DÖNEMİN EDEBİ TANIĞI
 
Tarih 2000’ler, öykü yazmaya başladığım yıllar. İlk dosyamı oluşturmuş, adını duyduğum her yayınevini arayıp dosyamı gönderiyorum. Yanıtlar hep olumsuz. Ama vazgeçmiyorum. Zira bir öyküm Varlık Dergisinde yayımlanmış,  bu bende inanılmaz bir öz güven yaratıyor. O zamanlar Varlık Dergisi bir edebiyat okulu gibi. Mario Levi benim öykümü seçmiş, onlarca öykü arasından ötesi var mı, diye düşünüyorum. 
İyi ki böyle düşünüp vazgeçmemişim. 2004 Mayısında Can Yayınlarından yanıt geliyor. O da olumsuz ama benim için çok önemli. İade edilen dosyama baktığımda, her öykümün okunmuş, üzerinde düzeltmeler yapılmış, notlar düşülmüş, bu notlardan biri de dosyanın üzerine iliştirilmişti: “Düzeltmeleri dikkate alarak tekrar deneyin!”  Ve bir de mektup, Erdal Öz imzalı. Acele etmeden dosyayı bir kez daha gözden geçirmemi, bende bir öykücü kumaşı gördüğünü ve  yazmaktan vazgeçmememi istiyordu. Dosyam kabul görmemişti ama ben onun gözünde kabul görmüştüm.

Erdal Öz’ün ilk kez o tarihlerde kitaplarını okumaya başladım. Onda farklı bir şey vardı. Sanki yazmıyordu da çiziyordu. Okurken her şey gözünüzde canlanıveriyordu. Bir söyleşide konuyla ilgili olarak sorulan bir soruyu yazarımız şöyle yanıtlamış:” Bu okurla aramda yakınlık kurma olayıdır bence. Sözcüklerden, cümlelerden oluşan yazıyla oynayarak bu sözcüklerden cümleleri bir görüntü haline getirmeye ve okuru görüntülerle baş başa bırakmaya çalışıyorum. Bunlar edebiyatın somutlayıcı güzel yanlarıdır.”*

Ona göre düz yazının zor türlerinden biridir öykü. “Bazen tek bir sözcük bile tüm öyküyü  bozmaya yetebilir.   Kurgusu ve yapısı açısından romandan daha sırçadır. Biri kalın camsa, diğeri ses fazlalığında bile çatlayacak incelikte yapıya sahiptir.”**

Erdal Öz, öyküye sevdalıdır. Edebiyatın çeşitli alanlarında –şiir, eleştiri, roman, gezi yazısı, çocuk kitapları- eserler vermesine rağmen o bir öykü yazarıdır.

 Kimdir Erdal öz?

İnsana odaklı, sade üslubuyla 50 kuşağı Türk Öykücülüğünün yapı taşlarından olan Öz, Kafkasya’dan göç etmiş bir ailenin oğlu olan ceza yargıcı Şefik Beyle, Kırcaali’den Kırşehir’e yerleşen muhacir bir ailenin kızı Mehcube Hanımın tek çocukları olarak 26 Mart 1935 de Sivas Yıldızeli’nde dünyaya gelir. Babası çok sevdiğİsmet İnönü’den esinlenerek adını Erdal koyar. Yine babasının mesleği nedeniyle eğitimini ülkenin farklı şehirlerinde tamamlar.  İlkokulu Uzunköprü ve Muğla’da,Ortaokulu Antalya’da, Liseyi Tokat’ta bitirir.

 Muğla’da ilkokul yıllarında Çocuk Haftası dergisine gönderdiği resmin birinci seçilmesiyle resme olan yeteneği ortaya çıkar. Ama babası derslerini engelleyeceğini  düşünerek resim yapmasına izin vermez. Gizlice resim yaparken yakalanan Öz, bunu yıllar sonra “Babam Resim Yaptı” öyküsünde ölümsüzleştirecektir. 

 

 Tokat Gaziosmanpaşa Lisesinde okurken  alt sınıftan yeşil gözlü güzel bir Çerkez kızına aşık olur. Tutucu bir çevrede olduklarından kıza duygularını ancak şiirle ifade edebilen Öz, böylelikle yazı serüvenine  de ilk adımını atmış olur. Yazdığı şiir okulun duvar gazetesinde yer alır ve bunu diğerleri takip eder. Edebi anlamda ise ilk şiiri “Rastgele”, Kaynak dergisinde yayımlanır.

 

Hukuk fakültesine başladığında kendisi gibi edebiyat meraklısı gençlerle tanışır. Bu gençler arasında Onat Kutlar, Demir Özlü, Hilmi Yavuz, Adnan Özyalçıner gibi isimler de bulunmaktadır. Bu yıllarda arkadaşlarıyla harçlıklarını birleştirerek “a” dergisini çıkarır. İlk sayı 15 Ocak 1956 da iki sayfalık tek yaprak olarak çıkar.

 1960 yılına kadar yazmaya devam ettiğşiirleri  Varlık, Yeditepe, Yenilik, a,  dergilerinde çıkar. Aynı tarihte ilk öykü kitabı Yorgunlar edebiyat dünyası ile tanışır. Onu ilk romanı Odalarda izler.

Ankara Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra TDK yayın kolunda çalışır.  Türk Sinematek derneğinde görev alır.  Yayıncılık hayatı ise Radyo televizyon Genel Müdürlüğünde çalışırken Ankara’da bir sinemanın girişinde olan Sergi Kitabevi ile başlar. “Ankara’nın onca fakültesi arasına, yirmi-otuz metrekarelik o küçücük mekanda bir’Okuma Fakültesi’ kurmuştur.”[1] Bu kitabevi diğerlerinden çok farklı bir konumdadır. Bu farklılık okurlarıyla olan sıcak ilişkisi kadar, paket olarak kullandığı kağıtlarla ilgilidir.  Kağıtların üzerinde sosyalist kuramcılardan, devrimcilerden, yazarlardan alınmış sözler vardır. Mao, Fidel Castro, Che Quevera, Nazım Hikmet ve Atatürk’e ait sözler gençlerin dikkatini çeker. Bu kağıtlar öğrenci yurtlarının ve okul kantinlerinin duvarlarında yer almaya başlar. 1971 de ilk tutuklanması da  bu kağıtlar yüzünden olur.Satılması yasak olan bir plağın bu kağıtla paketlenmesi plağın nerede satıldığına dair bir belge niteliğindedir.  Gözaltına alınır ve tutuklanır.

 

 1972 de ikinci tutuklanışı Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam kararını durdurmak için  3 Mayıs 1972de Bulgaristan’a kaçırılan Boğaziçi uçağının, kaçırılma olayında adının geçmesi yüzünden olur. 

Sergi Kitabevinden sonra Cem Yayınevinin Arkadaş Kitaplar adlı çocuk dizisini  yönetir. İlk kitap Nazım Hikmet’in Sevdalı Bulut’udur. 1980 de ise Can Yayınlarını kurar.

  Seksenli yıllarda çocuklar için yayımladığı kitaplar, komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle  okul bahçesinde yakılır. 1995 de toplatılma kararı verilen ve yirmi üç edebiyatçının  katkısıyla oluşan “Düşünce Özgürlüğü ve Türkiye adlı kitabı yayınladığı için yargı önüne çıkar. 

 

 1970 sonrasında yazdıklarıyla toplumsal gerçekçi çizgiye geçen Erdal Öz, eserlerinde toplum yaşamının bireylerin iç dünyasına  olan etkilerini duygusal  bir üslupla anlatır. Baskı altındaki insanların yalnızlığını, umudunu okura duyarlılıkla yansıtır. Mamak cezaevinde yazdığı öyküleri arkadaşları tarafından “a” dergisinde basılır.   Serbest kaldıktan sonra ilave ettiği öykülerle “Kanayan” ortaya çıkar.  Bir yıl sonra da romanı “Yaralısın”  yayınlanır. 
AYŞE'NİN KİTAP KULÜBÜ: YARALISIN-ERDAL ÖZ
 
Dünyanın bir başka ucunda okunsa bile okuyanın yüreğinde insancıl ve sanatsal sarsıntılar yaratabilmek amacıyla yazdım” dediği bu kitaplar edebi yönü bir kenara itilerek  politik açıdan ağır eleştirilere uğrarken, aynı zamanda, aynı nedenlerden dolayı  büyük övgüler de alır. Yapılan işkencelerin, yaşanan olayların bire bir anlatıldığı öyküler cezaevlerindeki “Kanayan” yaralardır. Bunu daha iyi anlatabilmek adına bazı öykülerinden kısa alıntılar yapalım: “(…) Bir insanın güçlükle sığabileceği, adının ‘tabutluk’ olduğunu çok sonradan öğrendiği, ama bir tabut kadar bile içine rahatça uzanılmayan daracık dört duvar arasında günlerce kalmıştı. Yalnız ayakta durulabilen, ancak bir insan gövdesi genişliğinde, tepede, yüksekte belki 500 mumluk bir ampulün gece gündüz yandığı, gözleri yakan, beyni buruşturan amansız bir aydınlıkta insanın çömelmek, ayaklarını şöyle birazcık uzatabilmek için geberircesine özlem duyduğu küçücük işkence odasında günlerce kalmıştı…”  Kanayan / Güvercin

 

“(…)…yine ellerinin ayaklarının kayışla bağlanışı, bilmem kaç voltluk elektrik akımının yine en ummadığı, en utandığı yerine bağlanan bir telle bedenine akışı, sancılar, bulantılar, sorgular,bayılma ve bütün bunların sonunda  da sürüklenerek götürülüp karanlık, ıslak, pis bir odanın orta yerine fırlatılışı…”  Kanayan / Kurt

 

 Bu dönem yapıtlarında yazar kimliğinin yanına siyasi kimliğini de ilave eder. Hatta “tutuklu” kimliğini de ekleyerek gerek kendi yaşadığı, gerekse hapishanede birlikte yaşadığı insanların acılarını dile getirir.

Tutukluluk döneminde tanışğı Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla ilgili anı-romanı “Gülünün Solduğu Akşam” ile büyük bir çıkış yakalayan Erdal Öz, acılı bir döneme de imza atmış olur. “Anı, belge, anlatı karışımı bu kitabı dilerseniz roman gibi okuyun, yeter ki, sizde bırakacağı hüzün kalıcı olsun” dediği bu kitap, yakın tarihimizin bir dönemine tanıklık etmesi bakımından özel bir yere sahiptir. Kitabın en dikkat çeken tarafı ise asılan devrimci gençlerin son mektupları ve isteklerinin yer aldığı  bölümlerdir. 

 

Gülünün Solduğu Akşam’da ve öykülerinde anlatmadığı ve eksik kalanları yazdığı Defterimde Kuş Sesleri’ni  bir yazarın anılarından çok aydınları cezaevlerine sudan sebeplerle tıkılmış bir ülkenin  anlatıldığı roman olarak da görebiliriz. Anılar bir kişiye ait olmakla birlikte, yayımlandıkları andan itibaren toplumda ortak bellek görevi görürler. Bir anlamda geçmiş bugüne ayna tutar. Primo Levi’nin “Amaçları insanı, insandan daha az bir şey haline  getirmekti” sözüyle başlayan kitap tam da bu sözü açıklar niteliktedir. 

 

 Erdal Öz, yapıtlarında yabancı kelimelerden kaçınarak sade bir dil kullanır. “Ve” bağlacı kullanmayı sevmez. Yazılarında deyim, atasözü, ikileme kullanmayarak anlaşılır olmayı tercih eder. Psikolojik tahlillere yer vermez. Cümlelerini özne-nesne-yüklem pratiğinde kurar. Öykülerinde olayı ikinci plana atarak duruma ve insana odaklanır. Öykülerini genelde “Ben” zamiri ile yazdığından, yazdıklarında anı niteliği baskındır.  

 

Eserlerinde ağırlıklı olarak işlenen ve çoğunlukla öykülerine yansıyan ana izlek hapishanedir. İşkence, cinsellik, kadın, doğa, deniz, mahkum gibi kavramlar işlediği temalardır.

Erdal Öz’ün yazar  kimliği dışındaki “İnsan Erdal” kimliğini onu uzun yıllar tanıyan Feridun Andaç’tan dinleyelim: “Edebiyat duygusundan hiç kopmaması, iyi edebiyatı anlama birikimi, insan ilişkilerindeki sevecenliği, kararlı tutumu, yaptığı işi sevmesi,hemen karar verebilme yetisi, mizahi yanı,dik duruşu, ödünsüzlüğü, zaman zaman çabuk öfkelenmesi, bir pire için yorgan yakacak tutumu, ‘eğer durursan düşersin’ felsefesi, sosyalizme olan inancı ve şefkatli bir insan, insan gibi insan olması. Onun yanında hiçbir zaman yere düşmezdiniz, ayağınız çamura değmezdi.(…) Aynı zamanda eğitici, yönlendirici ve yüreklendirici oluşunun da bizzat tanığı olmak benim için her zaman onur verici olmuştur.”

 

 Cam Kırıkları” yla dolu 71 yıllık  bir ömre  6 Mayıs gibi anlamlı bir günde veda eden bir dönemin edebi tanığı ve usta yazar  Erdal Öz unutulmazlarımız arasında.

 

 

 Kaynakça:

Zeynep Aliye/ Yüz Yüze Edebiyat/ Bilgi Yay. 2001

Feridun Andaç/ Bir Güz Güneşi Gibi/  Dafne Kitap 2016 

Filiz Aygündüz/ Erdal Öz / Milliyet 7 Mayıs 2006

Serpil Yıldırım / Erdal Öz’ün Hayatı Ve Eserleri / Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili Edebiyatı Yüksek Lisans Tezi 2015

Erdal Öz / Kanayan/ Can Yay. 1976


* Zeynep Aliye /Yüz Yüze Edebiyat Bilgi Yay.2001   ** age

 

 

2 thoughts on “ERDAL ÖZ: BİR DÖNEMİN EDEBİ TANIĞI/ Melek Koç

  1. Birsen Karaloğlu dedi ki:

    Erdal Öz’ü, Yaralısın, Gülün Solduğu Akşam, Kanayan ve Defterimde Kuş Sesleri, kitaplarından tanıyorum. Yayıncı kimliğini, Edebiyatçı kimliği kadar, hatta daha fazla önemsiyorum. Can Yayınlarının bu ülkeye ve edebiyatımıza katkısı çok üst düzeyde olduğunu düşünüyorum.

    6 Mayıs’da değerli insan Erdal Öz’ü anmamıza olanak sağlayan bu sevgi dolu yazınız için çok teşekkür ediyorum.
    Sizin yazınız sayesinde Panzehir Dergisi ailesi olarak edebiyatçı ve yazar Erdal Öz’e saygı duruşumuzu gerçekleştirdik. Sağ olunuz, var olunuz.

  2. Melek Koç dedi ki:

    Sevgili Birsen hanım, Erdal Öz’ün edebiyatçı kimliğinin yanı sıra, insan kimliğiyle de bendeki yeri ayrıdır. Beğeniniz ve yorumunuz için ben teşekkür ederim. Sevgilerimle.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir