fanusta-bakilacak-baliklar-770x433
Sude Yenin

CAM FANUS

Saydam olan bir maddenin içinde de yaşam var olabilir. Tıpkı doğum ve ölüm gibi. Büyürken, birilerini de büyütebilmek belki de. Cam bir fanus dâhilinde, hayatın akışını seyretmek ve yaşadıklarının bir film şeridi misali gözlerinin önünden geçip gitmesi… Tüm düş kırıklıkları ve arzu edilen her şeyin de bu fanusta sıkışıp kalması. İnsanlar görmez, duymaz ve bakmaz. Herkes üç maymunu oynayıp bir şekilde yok saymaya devam eder.

Duygular önemlidir, hisler ise bâkidir. Çünkü duygular anlık olabilirken, hisleri insanın kendisi yönetir. Duygu, istem dışı olarak insanın benliğine sirayet eder, lâkin his bilinçlidir; kalıcılığına da siz karar verirsiniz. Sıkışmışlık hissinden dolayı da can tatlı gelir insana, özgürlükse savaşılması gereken bir kavrama dönüşür. Özgürlüğünüz için neleri feda edersiniz mesela? Kendinizi, ailenizi veya çevrenizi? Bir kelime uğruna, insanın vazgeçtiği şeylerin sayısı artabilir ya da azalabilir. Bu, o insanın ne kadar gözü kara olduğu ile ilgilidir aslında. Biraz cesaret, cesur olmak ve harekete geçmek. Bakıldığı zaman uygulaması kolay gözükse bile aslında öyle değil. “Gitme, kal.” diyemediklerimiz, geç kalınmışlıklar ve yaşanmışlıklar… İnsanın içinde biriktirdikleri, ukde kalıp da yapamadıkları ve daha niceleri…
Yazıya ara verdiğim bir dönemde, ben de korkmuştum. Cümlelerim mi, susmuştu yoksa kalemi elime alıp da iki kelimeyi bir araya getirecek gücü kendimde mi bulamadım, bilmiyorum. Yıllar geçmesine rağmen bunun cevabını hâlâ kendime veremiyorum. Bu yazının başını bile çok önceden yazmıştım, aylar geçti ve zamanım olduğu hâlde sanırım kaçtım. Ya devamını getirememekten, ya da kendimi yazmaya hazır hissetmediğimden sanırım. Soğuk bir ocak ayında ruhsuz iken, yarısına geldiğimiz şubat ayındaysa bazen kasvetle doldum bazen de içimde çiçekleri açtırdım; baharı yaşatmaya çalıştım kendimce. Kavgalar da edildi, küskünlükler de yaşandı. Hatta hatırlanmaması gerektiğini düşündüğüm anılara bile tekrar dalarken buldum kendimi. Lâkin saatler devrildi zamanın üstüne, günler haftalara dönüştü sessizce. Ve işte, bir ay da böylece son bulmuş oldu. Bu yazıyı ele alırken, cam fanus bana içsel huzuru bulamadan, bir boşlukta süzülüşümü hatırlatıyordu. O hislerle oturdum başına bilgisayarımın, sonra yanımda Türk kahvem ve kendimle baş başa kaldım. Fakat bir yerde tıkandım, mürekkep akmadı satırlara; lâl oldu dilim, yazı bir yere bağlanamadan koptu gitti. Sonra bir anda yeniden yazmaya başladım, frekansım o yazı ile ne zaman uyuşursa devamının o zaman geleceğini anlamış oldum böylelikle.
Cam fanus, azat etmenin karşılığıydı belki de. Yeri doldurulamayan şeylerin, geri alınamayan anıların serbest bırakılması gerektiği kanısındayım. Çünkü, her insanın cehennemi aslında kendisinde saklıdır; yaşadıklarıyla ve yaşattıklarıyla.

 

Diğer deneme yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazımızı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir