BAZI ANLAR, BAZEN ANILAR
Normalde bir yazının başına oturmadan önce düşünürüm, soluklanırım ve kendime zaman tanırım duygu akşına girebilmek için. Bu yazının başlığı aylar önce zihnime birden düşüverdi; lâkin parçaları nasıl birleştireceğimi bilemedim, kopuk kopuk cümleler sıralandı ama bazen insan öyle durumlarla karşı karşıya kalıyor ki, iki kelimeyi bir araya getirecek mecali bile kalmıyor.
Aylardır benim de yaşadığım durum bundan ibaret aslında, yeni bir ev arayışına girip, günlük hayatın sorunlarıyla başa çıkacak hâlim bile yoktu. On üç senelik evimiz ile vedalaşmamız da beklenmedik oldu, bir baktım o evde hâlâ bir çocuktum, şimdiyse büyüdüm fakat artık ait olduğum yerde değildim. Yönümü, yolumu kaybetmişim gibi ansızın boşluğa düştüm. Gezdiğim sokaklar, yörüngesine aşina olduğum caddeler artık benimle değil gibi geliyor. Hâlbuki eski evimizden neredeyse yirmi beş dakikalık uzaklıktayız, ama gelin bunu bir de yaşayana sorun. Bazı anlar, ruhumun hâlâ o evde kaldığını hissediyorum, bazense artık silik bir anıdan ibaret olduğumu. Sanki ânın içine hapsolmuştum, cam bir fanusta özgürlüğümü bekliyormuşçasına çırpınan bir balık misali.
Çocukluğum, gençliğim, sevinçlerim, hüzünlerim o evde beni bekliyor gibi geliyor. “Yeni ev, başlangıçlar için bir fırsattır” derler çoğu zaman. Yitirdiklerimden dolayı bu söz bana sahici gelmiyor ne yazık ki. Taşınalı bir ay oldu. Annem, yeni evimizin sokaklarını neredeyse tavaf etti; yine dinlenmek için oturduğu parkta nefes aldı, sürekli yürüdüğü yollardan geldi geçti ama eski evimizin alışkanlıklarını unutamadığı için ruhunun hâlâ bu eve ait olmadığını söyledi. Ben de şu anda aynı düşüncede ilerliyorum, zaman neleri değiştirir bunu da bilmiyorum. Annem yolları ezberledi, aynı caddelerden geçe geçe tanıdıklık duygusunu da oluşturdu fakat ev ile bütünleştiremedi kendini. Aynı rutinler, aynı yüzleri görmekti belki de buna sebep olan.
Keşke, durum da sadece bundan ibaret olsaydı. Mesela eşyalarımızı değiştirerek başladık yeni düzenimize, fazlalık olanlardan da kurtardık kendimizi. Mâzi olan fotoğrafları çerçevesinden çıkararak, yırtıp atarak çıktık o evden. Ama nafile. Yeni tanıdığımız insanlarda tuhaf çıkmasın mı? Herkesin derdi başka, sorunun küçüğü veyahut da büyüğü olmaz. Neticede dert yumağı olan insan her şeyden yakınır, ufacık bir şey bile batmaya başlar o kişiye. Sanılanın aksine insanlar küçük dertleri sakız gibi sündürüp, büyük dertleri halı altına süpürdükleri için kimsenin önemli olan şeyler için üzülmeye zamanı kalmıyor, ne acı.
Her evin, yanan ışığın bir hikâyesi var. Biz alışma sürecindeyken taşınan da oldu, cırcır böceklerinin sesini daha yakından duyduğum ve yaz tam anlamı ile geldi diye düşündüğüm anlar da. Görüştüğüm insanlar el oldu, yabancı sandığım insanlar tanıdık bir dost. Zaman kavramından soyutlandım bu süreçte, yuvam bellediğim yer şimdi uzakta ışığı yanan herhangi bir ev. Bazı anlar oldu; gözlerimiz dolu dolu geçmişi özleyerek geçirdiğimiz, bazen anılar oldu günleri sayarak devam ettiğimiz.
Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.
