AYLA KUTLU- ZEHİR ZIKKIM HAYATLARIN YAZARI
Bazı kitaplar vardır ki, kapağını kapadığınızda kendinizi dayak yemiş gibi hissedersiniz. Yüreğiniz erimiş kurşun dökülmüşcesine katılaşır. Siz oradan oraya savrulup dururken, okuduğunuz öykülerin aslında ne kadar tanıdık olduğu gerçeği canınızı büsbütün yakar. Özellikle kadınların ele alındığı eserlerde onların çaresizliklerini, boyun eğişlerini, mutsuzluklarını ve acılarını iliklerinize kadar hissedersiniz. Yazarı bunları anlatırken asla feminist bir tavır ve söyleme gerek duymadan, en doğal haliyle işler konuları. Yorumu size ve yüreğinize bırakır. Ve siz feodal zihniyete sahip erkek egemen toplumun bencilliğiyle, çirkinliğiyle, çürümüşlüğüyle bir kez daha yüzleşirsiniz.
Yazarını bilmediğiniz bir metni okurken, “Bu metin O‘nun kaleminden çıkmış!“ dedirtir ve o kendine özgü anlatımıyla kadınların suskunluğa gömdükleri acılarını gün yüzüne çıkarır. Erendiz Atasü‘nün de altını çizdiği gibi, onun kitaplarını bir seferde okuyup bitiremezsiniz. Her öyküden sonra bir düşünme ve sindirme dönemi gerekir.
Sanırım bazı edebiyatsever dostlar kimi işaret ettiğimi anlamışlardır. Seksen sonrası Türk Edebiyatının önde gelen isimlerinden, Ayla Kutlu‘dan söz ediyorum elbette. Bugün seksen iki yaşında, hala eser vermeye devam eden yazarımız 14 Ağustos 1938 de Antakya‘da dünyaya gelir. Babası Selahattin Kutlu, Cumhuriyetin ilk öğretmenlerinden; annesi Sabriye Hanım ise köy ilkokulunu bitirmiş , çok okuyan zeki bir kadındır.
Kutlu’nun öğrencilik hayatı farklı şehirlerde geçer. Yüksek öğrenimini Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesinde tamamlar. Devlet bursuyla okuduğu için mezun olduktan sonra İçişleri Bakanlığında göreve başlar. Yıl 1970‘lerdir ve Türkiye büyük bir siyasi çalkantının içindedir. En küçük kardeşi Zafer, Siyasal Bilgiler 3. sınıftayken tutuklanır, idam talebiyle yargılanır. Aynı yıllarda ağabeyi Altan intihar eder ve aile darmadağın olur. Bu dönem içinde Kutlu‘nun Bakanlıktaki çalışmalarında gösterdiği performans göz ardı edilir. Keban Barajı ile ilgili bir dosya üzerindeki parlak çalışması siyasi görüşleri ve kardeşinin tutukluluk durumu nedeniyle geri çevrilir, bu da yetmez sürgün edilir.
1964 de aynı okuldan mezun, valilik görevlerinde bulunmuş Sahir Behlülgil ile evlenir. Tek oğlu Ahmet Kemal dünyaya gelir. On üç yıllık evlilik boşanmayla sona erer.
Ayla Kutlu, edebiyat hayatına 1976 da “Özgür İnsan“ dergisinde Aygen Berel imzasıyla kitap tanıtımı ile başlar. Birkaç yıl sonra ilk romanı Kaçış yayımlanır. Kaçış‘ı Islak Güneş takip eder. Sonrasında, Cadı Ağacı ve Tutsaklar. Yazarlığının ilk yıllarında romana ağırlık veren Kutlu, sonraki yıllarda öyküye ağırlık verir. Öyküleri Özgür İnsan, Türk Dili, Sanat Olayı, Gösteri, Varlık gibi dergilerde yayımlanır.
İlk öykü kitabı 1984 de yayımlanan Hüsnüyusuf Güzellemesi‘dir. Kitaptaki “Babaya Çiçek Götürmek” isimli öykü 13.Antalya Film Festivalinde film öyküsü dalında ödül alır. Bir yıl sonra yazdığı Bir Göçmen Kuştu O romanı 1986 Madaralı Roman ödülüne layık görülür.
Hoşça Kal Umut romanıyla, Mülkiyeliler Birliği Rüştü Koray ödülünü, Sen de Gitme Triyandafilis ile Sait Faik Öykü ödülünü, Mekruh Kadınlar Mezarlığı‘yla Yunus Nadi Öykü ödülünü alan yazarımızın ayrıca beş yapıtı da sinema filmi olarak beyaz perdeye aktarılmıştır.
Kitapları içinde en uzun listeyi çocuk kitapları oluşturur. İnsan değerlerini, güzelliği, umudu, görev bilincini, dünyanın güzel bir yer olduğunu, sorumluluğunu taşıdığı şeylerin sevilecek yanlarını, emekle sevgi arasındaki bağın gücünü anlamaları açısından, çocuk eğitiminde , çocuk edebiyatının önemli bir yeri olduğunu düşünür.
Ayla Kutlu’nun yazarlığında yaşadığı çevrenin rolü büyüktür. Yazar Antakya‘da doğup İskenderun‘da büyümüştür. İnsan manzaraları açısından zenginlik gösteren bu topraklar farklı dil, din ve ırkların ortaya çıkardığı bir mozaik görünümündedir. Bu nedenle eserlerinde mekan çoğu kez Antakya ve çevresidir. Yazar bunu şöyle dile getirir: “Ayrılığı yaşamış topraklarda yetiştim. O kadar da değil, kültürel bakımdan da farklı bir yerdi Hatay. İnsanların birbirlerinin inançlarına ve haklarına saygılı oldukları, birbirlerini anladıkları, birbirlerinin iyi yanlarına açık oldukları yerlerde büyüdüm. Irklar, dinler, uluslar, diller, kültürler burada karmakarışık olmuştu. Bu karışım hem yaşam biçimi olarak güzellikler çıkarmıştı ortaya, hem de insanların birbirine neredeyse sonsuz hoşgörüyle davranmalarını sağlamıştı.“*
Kutlu’nun böyle bir ortamda yetişmesi onun kaçınılmaz olarak tarihe yönelmesine ve tarih tutkusunun gelişmesine yol açar. Ve elbette eserlerini tarihsel bir fon üzerinde şekillendirmesi de bununla bağıntılıdır. Örneğin, Kaçış romanında Demokrat Partinin sona yaklaştığı sırada giderek arttırdığı baskı dönemi, Islak Güneş‘te çok partili dönemin başlangıcı, Bir Göçmen Kuştu O‘ da Osmanlının son dönemi ile Cumhuriyetin ilk yılları anlatılır. Kadın Destanı’nda ise MÖ.3000 li yıllara iner.
Kutlu’nun bir şehri benimseyip sevmesinde doğanın rolü çok büyüktür. Farklı doğa güzelliklerinin bir arada olduğu ortamlar onu mutlu eder. Çorak, tek düze, bozkır alanlar her zaman yazarın enerjisini tüketen ve yorgunluk hissi veren mekanlardır. O, kadın ruhunun zenginliği ve inceliğiyle baktığı her yerde doğanın devinimini ve bereketini görmek ister. Bu etkilenişi yazarın tüm eserlerinde görmek mümkündür.
İçindeki doğa sevgisine bağlı olarak , teknolojinin el attığı her şeyi aynılaştırdığını, kimliksizleştirdiğini düşünür. Değişen çevreyle birlikte anılar da silinir. Kutlu, bunu metinlerinde isyankar ve hüzünlü bir ifadeyle anlatır.
Roman ve öykülerini besleyen diğer bir kaynak da Anadolu halkının sahip olduğu geleneksel kültürdür. Yazar bu zenginliği abartmadan ve yapaylıktan uzak bir üslupla okuyucuya aktarır.
Ayla Kutlu’nun eserlerindeki kahramanlar genelde kadınlardır. Düş gücüyle çizilmiş olmalarına karşılık inanılmaz derecede gerçektirler. Kadınların duygu ve düşünce dünyalarına, onların bilinmeyen yanlarına ışık tutar. Bu kadınları acıları, öfkeleri ve hüzünleriyle anlatır. Zeynep Aliye‘nin ifadesiyle; onun kadınları, dışlanmışlıklarına karşın yaşama tutunmayı başarmış, büyük beklentileri olmayan ama yaşamdan, yaşam savaşından vazgeçmeyen, yılmayan kadınlardır.
Kutlu’nun eserlerinde kadın ve cinsellik en dikkati çeken unsurlardan biridir. Yazar, cinselliği kadının ezilmişliği, aşağılanması ve erkeğin gözünde sadece bir meta oluşu çerçevesinde işlemiştir. Kadının bunca itilmişliğine, kullanılmışlığına rağmen kendilerine susmayı ya da intihar etmeyi bir direniş olarak seçmesi öykülerinde ayrıca dikkat çeker. İntihar metaforunun genelde “Kuyu“ olarak seçilmesi kadının ruhuna işleyen derin karanlığın bir anlamda dışa vurumu olarak değerlendirilebilir. Gerçek anlamda ise kuyular, erkeğin uyguladığı cinsel şiddet, sömürü ve haksızlıkların ortaya çıkardığı çaresizlik sonucu kadınlar ve bebekleri için bir kurtuluş kapısıdır. Ayla Kutlu yazar olarak, bu acıların kökeninde yatan ataerkil ve feodal baskılara, geleneksel kadınlık ve erkeklik duygularına tarafsız kalmış, bu sorunlara sadece tanıklık etmiştir.
Eserlerindeki diğer temaları savaş, göç, yalnızlık, yoksulluk, aşk, ölüm, korku olarak sıralayabiliriz. Göçü savaşla, Ermeni isyanlarıyla ve tehcirle birlikte ele alan Kutlu, savaşın getirdiği zorunlu göçün kişilerin yaşamları üzerindeki yıkımlarını dile getirir.
Yalnızlık, bireyin toplum tarafından dışlanması, kadının erkek tarafından kullanılıp aldatılması, aile bireylerinin kopukluğu ve iletişimsizliği olarak karşımıza çıkar. Bu bireyler yalnızlık karşısında çaresiz ve pasif bir tavır içindedirler.
Aşk teması Ayla Kutlu‘da umutsuzluk ve çaresizlikle iç içe geçmiştir. Aragon‘u doğrular niteliktedir öyküleri. Zira “Mutlu aşk yoktur!“ Öyküler hep hayal kırıklıklarıyla sonuçlanır. Mutlu sonla biten hiçbir öyküsü yoktur.
Ölüm teması işlenirken kahramanlar eceliyle ölmenin dışında intihar eder ya da cinayete kurban giderler. İşlenen cinayetler genelde feodal yapının bir göstergesi olarak karşımıza çıkar. Kan davası ya da namus kavramıyla atılan iftiralar sonrasında işlenen cinayetler, törenin belirlediği doğal cinayetlere dönüşür. İntiharlar ise toplumsal baskıların bireysel bunalımlara dönüşmesiyle ortaya çıkarlar.
Ayla Kutlu, bir dil ustasıdır. O, ince nakışlı sözcüklerle sanatsal bir şölen içinde sunar yazdıklarını. Bir ucu açık öykülerini okuyucunun düş gücüne bırakır. Sağlam bir gözlemciliği vardır. Kısa cümlelerle yazar ve okuyucuyla konuşuyormuş gibi sorular sorarak anlatımını güçlendirir. Belli ölçüde argo ifadeler kullanarak öykülerine doğallık kazandırır. Metinlerde yer verdiği iç monologlar kişilerin yalnızlığını dile getirir.
Usta kalemiyle yıllarca kadını anlatan Kutlu, 2006 da yazdığı kitapta bu kez çok özel bir kadını anlatır. Kendini! Zaman da Eskir ilk 22 yıllık yaşamıdır yazarın.
Son romanı 2010 da yayımlanan Asi… Asi, bir ailenin yaklaşık yüz yılı kapsayan üç kuşağının anlatıldığı bir nehir romandır. Ve elbette Antakya’nın tarihsel ve toplumsal gelişim süreci içinde.
Ayla Kutlu, umarım ve dilerim daha uzun yıllar edebiyatla iç içe yaşar ve yeni eserler vermeye devam eder.
Kaynakça;
(*)Ömer Lekesiz / Yeni Türk Edebiyatında Öykü / Kaknüs Yay. 2001
Dilek Direnç / Emir Beyin Kızları, Ayla Kutlu’nun Kadınları Varlık Der. Ocak 2000
2-Çiğdem Akgül / Ayla Kutlu‘nun Zaman ve Mekan ilişkisi Analizi / Fe Der.3, sayı 1 2011
3-Ayşe Ertuş / Ayla Kutlu Öyküleri Üzerine Bir İnceleme ( Yüksek lisans tezi) Yüzüncü Yıl Ünv. Türk Dili Edebiyatı Ana Bilim Dalı / Van 2009
4- Erendiz Atasü / Benim Yazarlarım / Bilgi yay. Kasım 2000