AHMET ÜMİT: ELVEDA GÜZEL VATANIM – Bir İttihat ve Terakki Romanı

Onların bir  Grange‘si, bir Dan Brown’u varsa, bizim de polisiye yazarken tarih sayfalarının tozunu silkeleyen Ahmet Ümit‘imiz  var.

2015 yılında yayınlanan Elveda Vatanım” adlı tarihi romanı daha ilk haftada üç yüz bin satarak herkesi şaşırtmıştı. Öyle ki, ilk baskısı iki yüz elli bin adet olarak planlanan bu roman için yayınevi ilk haftada elli binlik ek baskı yapmak durumunda kalmış.

Romanda Şehsuvar adlı ana karakter 1906-1926 yılları arasında yaşanan olayları ve gelişmeleri eski sevgilisine yazdığı mektuplar üzerinden anlatmaktadır.

Yazar, Elveda Güzel Vatanım adlı romanında iki aşkı arasında parçalanan bir adamı eski ittihatçı, aynı zamanda edebiyat ve sanat aşığı Şehsuvar Sami’nin hikâyesini anlatırken, usta işi bir dönem romanı kotarmış. İkinci Meşrutiyet öncesinde Osmanlı’nın çok büyük sıkıntıları vardır.  Çok yönlü bir buhran söz konusudur. Adeta bir varoluş mücadelesi içindedir kocamış ve parıltıları dökülmüş İmparatorluk. Tam da bu günlerde duyarlı ve kararlı Şehsuvar’ın sorumluluk bilinci ağır basar, hem sevgilisi Ester’e hem de içindeki yazara sırtını dönerek İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katılır.

Kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısını paylaşıyorum:

“1926 yılının o hüzünlü sonbaharı. Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, genç cumhuriyet ayaklarının üzerinde durmaya çalışıyor. O büyük altüst oluşun içinde bir adam: Şehsuvar Sami… Bir zamanların İttihat ve Terakki fedaisi, şimdilerin yorgun komitacısı. Şehsuvar Sami’nin etrafında dönen amansız bir entrika. Bir yanda kaybettiği ama hiçbir zaman yüreğinden çıkartamadığı sevgilisi Ester, öte yanda yaşanılan tarihsel bozgun… Kaybedilen bir ülke, kaybedilen bir şehir, kaybedilen bir hayat. Ve aklında hep aynı soru: Devlet mi kutsaldır, yoksa insan mı?”

Romandan bir alıntı yapalım: “Sahi nedir vatan? Bir toprak parçası mı, uçsuz bucaksız denizler, derin göller, yalçın dağlar, verimli ovalar, yemyeşil ormanlar, kalabalık şehirler, tenha köyler mi? Hayır, bütün bunların ötesinde bir anlam taşır vatan. Ne sadece toprak parçası,  ne su havzaları, ne ağaç silsilesi… Annemizin şefkati, babamızın saçlarına düşen ak, ilk aşkımız, doğan çocuğumuz, dedelerimizin mezarlarıdır vatan.”

Ahmet Ümit bu romanı için şunları söylüyor:

Bu kez İttihat ve Terakki üzerine bir roman yazdım. Bugünkü Türkiye gündemi ile inanılmaz benziyor. İttihat, ilk çıktığında hürriyet, eşitlik diyordu, herkesi eleştirdiler. 2. Meşrutiyet ilan edildiğinde ise Müslümanlar, Yahudiler, Hristiyanlar, Yunanlar, Türkler özgürlük için yürüdüler… Bir yıl sonra parti, gazeteci öldürmeye ve muhalif gazeteleri kapatmaya başladı. Sadece bir yıl sonra bu özgürlükçü parti, Pan-İslamist devlet kurma peşine düştü. Sonra da Pan-Türkist oldu. Bugüne çok benziyor. Bu topraklarda özgürlük diye gelenler bir süre sonra diktatöre dönüşmeye başlıyor. Ve acı olan şu, sadece kendileri yıkılıp gitmiyorlar maalesef ülkeye de çok büyük zarar verip gidiyorlar.”

Bu romanda Osmanlı’nın son yirmi yılında ülke tarihini değiştiren ve gündemi belirleyen İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin faaliyetlerini okurken,  Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan “siyasi hesaplaşma ve tasfiye” olgusunun kaynağını da yeniden öğreniyoruz.

Roman iki ayrı zaman diliminde ilerliyor. Cumhuriyet’in ilk yılları romanın temel zamanıyken,  İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluşundan işgal İstanbul’una kadarki süreci geri dönüşlerle Şehsuvar’ın mektuplarında aktardığı anılarından öğreniyoruz.

Romanın kurgusunun Şehsuvar’ın Ester’e yazdığı mektuplardan ibaret olması nedeniyle okurken bir bir tekdüzelik duygusu ve akışta kırılganlık hissetmek mümkün. 1926’nın puslu günlerinde izlendiğini ve kendisiyle ilgili kötücül planlar yapıldığını düşünen Şehsuvar, güvenlik amacıyla Pera Palas Otelinde konakladığı sırada yazdığı iç dökme mektupları arasında kopukluk olmaması ve düzgün bir akış sağlamak amacıyla her yeni mektuba başlarken zorlama cümlelerden köprüler inşa etmeye çalışmış : “Şimdi şu oldu, bunu yaptım, şu nedenle yazamaya ara verdim, gece yeniden yazmaya başladım vb.”

Romanın temel yapısı doğu-batı ve birey-toplum çatışmaları üzerinde yükseliyor.  20. yüzyılın başlarında Selanik Osmanlı’nın en özgürlükçü şehridir. Her şey kötüye giderken, ortalık karışırken, bu özgür şehrin Yahudi kızı Ester, batı kültürüne daha yakın olması nedeniyle Paris’e gitmeyi tercih eder.  Şehsuvar ise bireysel istekleri (aşk ve edebiyat) yerine vatanını seçmek zorunluluğu duyan müslüman ve milliyetçi bir gençtir.

Ahmet Ümit’in Elveda Güzel Vatanım romanı üzerine Koray Sarıdoğan’ın kalem aldığı değerlendirmeden alıntılıyorum:

“Romanın sağlam bir tarihi gerçekçiliği olduğunu da belirtmem gerek. Tarihi romanın görevi gerçek tarihi yazmak değildir elbet; ancak benzeri romanlar yazan çoğu yazarın aksine Ahmet Ümit, tarihin akışına müdahale etmemiş, kurguyu ve hayalciliği, kurgu karakterlerin hikâyesiyle sınırlandırılmış. Ki söz konusu dönem tarafsız kalmanın en zor olduğu, at izinin it izine en çok karıştığı dönemlerden birisidir. Ahmet Ümit’in ne kadar titizlikle çalıştığı da burada anlam kazanıyor. Daha da önemlisi yazar, taraf tutmamış. Bu konudaki en belirgin örnek, Abdülhamit’in roman kahramanı olarak karşımıza çıkarılışıdır.”

http://kalemkahveklavye.com/2016/05/ahmet-umit-elveda-guzel-vatanim-inceleme.html

Elveda Güzel Vatanım gerçek karakterler üzerinden, gerçek tarihi olayları anlattığı için polisiye romanı olmaktan uzaklaşmış. Hacmi ve mektup forumunda yazılmış olması nedeniyle kolay okunası bir yapıt değil. Dönem romanları meraklılarına, İttihat ve Terakki Cemiyeti hakkında okumak isteyenlere önerilebilir.

Yazarımızı İttihat Terakki dönemini romana aktarırken çok okuyup araştırdığı, döneme ilişkin ayrıntılı bilgileri aktardığı için kutlamak isterim.

Ancak benim gibi düşünmeyenler de var. Sadık Albayrak, Oda TV’de yayınlanan yorumunda önemli bir siyasi noktayı vurgulamış.

Sadık Albayrak diyor ki: “Ahmet Ümit, Elveda’nın Ester’ine, söylettiği, “Katil mi olacaksın Şehsuvar” sözüyle gerçekdışı bir İttihat ve Terakki yazmaktadır. İttihat ve Terakki üyeliğini katillikle özdeşleştirmekte, 1908 Devrimi’ne bu düzeyden bakmaktadır. “

Romanın daha ilk sayfalarında,  1908 yılında İttihat ve Terakki’ye katılmak istediğini açıklayan Şehsuvar Sami’ye sevgilisi Ester şöyle sorar: “Katil mi olacaksın Şehsuvar?”

1908 yılında, henüz gizli bir siyasi örgüt olan İttihat ve Terakki üyeliğini “katillikle” özdeşleştirmek yazara doğrusu yakışmamış.  Çünkü İttihat ve Terakki, 1908 yazına kadar, gizli örgütlenmeye, Kahire’de, Paris’te ve Avrupa şehirlerinde çok sayıda dergi yayınlayarak gizlice İstanbul, Selanik, İzmir’e ulaştırmaya ve siyasi propaganda yapmaya çalışan bir örgüttür. Örgüte katılan yeni üye gözleri bağlı, silah ve kitaba el basarak yemin etse de, İttihat ve Terakki 1908’e kadar mücadelesinde silahı kullanan bir örgüt değildir.

 

Söz konusu makaleyi tamamını okumak isteyenler için ekliyorum:

https://odatv4.com/elveda-ahmet-umit-0406161200.html

Ahmet Ümit bu romanını yazarken yaklaşık yüz elli kaynaktan yararlanmış ve kitabın sonuna yararlandığı kaynakların listesini ekleyerek, İttihat ve Terakki dönemine meraklı okurlarına harika bir hizmet sunmuş.

Ben de size kolay yoldan bir armağan sunmak istedim ve internetten  “ittihat ve Terakki dönemini anlatan romanların listesini buldum.

https://www.goodreads.com/list/show/100970._ttihat_ve_Terakki_yi_Konu_Alan_Romanlar

Yazarımız bu hizmeti ile yetinmemiş, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin kuruluşundan itibaren ülke gündemini belirlediği şaşalı günlerini ve zayıflayarak çöküş dönemlerini kapsayan bir kronolojiyi de kitabının sonuna eklemiş.  Ayrıca okurlarına mini bir sözlük de armağan ederek,  polisiye formatından iyice uzaklaşmış.

Dört yıllık biri çalışmanın ürünü olan Elveda Güzel Vatanım romanı bana göre polisiye ve gerilim kategorisinde değerlendirilemez. Yazar bu kitabı ile okuruna tarihi bir roman sunmuştur.

Bu romanla ilgili bir başka değerlendirme yazısını da bilginize sunuyorum:

http://yolunda-gitmeyen-adam.blogspot.com/2015/12/elestiri-elveda-guzel-vatanm.html

İttihat ve Terakki dönemi ile ilgilenen edebiyatseverlere Yılmaz Karakoyunlu’nun Üç Aliler Divanı adlı önemli yapıtını önermek isterim.

Kemal Tahir de Kurt Kanunu adlı romanında İzmir Suikastı olayını anlatmıştı.

İki yazarın bakış açılarının, üsluplarının ve siyasi görüşlerinin farklı olması okur için muazzam bir şans yaratmıştır. Böylelikle aynı konuda yazılmış olan bu iki romanda geçen tarihi olayların farklı boyutlarını okumak mümkün olmuştur.

Ahmet Altan’ın üçlemesinden söz etmeden bu konuyu kapatmayız:  Kılıç Yarası Gibi”, “İsyan Günlerinde Aşk”, “Ölmek Kolaydır Sevmekten” romanlarında İttihat Terakki dönemi gene önemli bir aktördür ve bu romanlar gerçek edebiyat örneğidir.

Nahid Sırrı Örik’in “Sultan Hamid Düşerken ve Mithat Cemal Kuntay’ın “Üç İstanbul” adlı şaheserlerini de unutmuyor ve mutlaka okunmasını öneriyorum.

 

Birsen Karaloğlu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir