RESİMDEN PARA KAZANMAYA ÇOCUKKEN BAŞLAMIŞTI
Takvimler 1928 yılını gösterdiğinde, Samsun’un Bafra ilçesinde bir çocuk dünyaya gözlerini açmıştı. Adını Bedri koydular.
Kalabalık, varlıklı bir aile içinde büyüdü.
Aynı avluda iki evleri vardı: Biri büyük, biri küçük… Küçük evde annesi, babası ve ablasıyla oturuyorlardı. Büyük evde ise dedesi, ninesi, amcası, amca çocukları… İki evde yaşayanlar tek aileydi aslında. Ayrı gayrıları yoktu.
Kendiyle barışık, büyüklerince sevilen, mutlu bir çocuktu o. Henüz okula gitmiyordu. Ama okula giden ablasına özenmiyor da denemezdi.
Bir gün büyük evin üst katında otururken babasının arabasını gördü aşağıda. Babası, arabasını sokak lambasının altına park ederdi… O an içinden arabanın resmini yapmak geldi. Gizlice ablasının defterini aldı, arabanın yukardan görünüşünü çizdi. Yukardan bakınca, lastikleri elips biçiminde görünüyordu. (İleride de arabaların tekerini elips olarak çizecekti bir dönem.)
Ablasından büyük bir azar işitmişti defterini karaladığı için… Ama bu onu yolundan döndürmeye yetmedi. Çocuk hevesinin içinden büyük bir çizer doğacağını kimseler bilemezdi.
Dünya, ikinci büyük savaşın eşiğinde dururken babasını yitirdi çocuk!
Babasının yitiminin ardından savaş başladı. Savaş, kıtlık ve yoksulluk getirmişti.
Babasız kalan çocuk, yokluk ve kıtlık günleriyle tanıştı böylece. Bir çocuk için kıtlık ne demekti? Sofradan doymadan kalkmak demekti. Payına düşen çeyrek ekmeğin yenilmeyecek kadar kötü olmasıydı… Mahalle arsasında, çamurlar içinde yalınayak top oynamaktı…
Çocuk işçi olarak demirciler çarşısında çalışmaktı…
Resimden para kazanmaya okul sıralarında başlamıştı: Sınıf arkadaşlarının resim ödevlerini yirmi beş kuruşa yapıyordu.
Resim öğretmeni durumun farkındaydı elbet. Çünkü bütün sınıfın yaptığı resimler birbirine benziyordu!
Bu nedenle öğretmeni herkese sekiz, dokuz verirken, ona beş veriyordu.
Demirci çıraklığında da işini iyi yapan bir çocuktu o. Trakyalılar gibi Bafralıların da “talika” dediği at arabası yapıyordu ustası. Küçük Bedri, talikanın bütün demir işleri gibi, ağaç işlerini da beceriyle yapıyordu. Yıllar sonra iyi bir at arabasının nasıl olması gerektiğini anlatırken şöyle diyecekti: “Arabanın okundan tutup çektiğinizde, arka tekerler, ön tekerlerin izine basmalı.”
Bafralı çocuğun iddialı olduğu bir alan da futboldu… Ayaklarına giyecek ayakkabı bulamayan kuşaktan biri olarak, takımdaki yeri her zaman sol açıktı. Futbol bilgisi, değme antrenörden fazlaydı denilse yalan olmazdı. Eline geçen İngilizce bir futbol kitabını didik didik etmişti. Resimli, çizimli bir kitaptı bu. Bütün vuruş türlerini kitabın sayfalarından belleğine kopyalamıştı.
Savaş yıllarında Bafra’da antrenörlük yapan yaşlı bir İngiliz, onun oyuncuğunu takdir ediyor, ancak yaşı henüz küçük olduğundan resmi oyunlarda oynatamıyordu Bedri’yi.
Bafralı ressam çocuk doğduğu topraklarla vedalaşıp büyük kentte kapağı attığında, takvimler 1945 yılını gösteriyordu.
Güzel Sanatlar’ın resim bölümüne yazıldı. Cemal Tollu Atölyesinde eğitim gördü.
Akademi öğrenciliği sırasında gazetelerde karikatürleri, çizgi romanları yayımlanmaya başladı. Yeşilçam’a film afişleri çizdi. Yayınevlerine kitap kapakları yaptı.
Bedri Koraman yıllar sonra bir gün resim öğretmeni Mehmet Bey’i ziyarete gitti. Mehmet Hoca bu yetenekli öğrencisini karşısında görünce, mutluluktan gözyaşlarını tutamadı!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir