ŞİİRLE FELSEFENİN DANSI / MELEK KOÇ

“Ben korkmuyorum sana yönelmekten / Seni yinelemekten, seni yenilemekten./ Bir bağlayan, bir ayıran duyuda / Senden gelmekten, sana gelmekten…”

O, her şeyden önce duygusal, ince zevkleri olan, şık ve zarif bir İstanbul beyefendisiydi. Farklıydı. Çevresinde olduğu kadar, içinde bulunduğu edebiyat ortamında da yazdıklarıyla diğerlerinden hep ötedeydi. Şükran Kurdakul’un deyişiyle, “Bakarken, bakarken yakalanıvermiş bir şiirin,” peşinde olan bir şairdi. Kendinden önceki tüm tekniklere kafa tutmuş, bu yüzden nevi şahsına münhasır bir şair olarak edebiyatta olduğu kadar  gönüllerde de yer almasını bilmişti Özdemir Asaf.

Onun, insan olgusunu kapsamlı bir şekilde kavrayıp analiz eden, anlatacaklarını en az sözcükle en yoğun şekilde ifade edebilen, toplumsal ön yargılara karşı cesur davranabilen, takdir edilmek kaygısından uzak ve kendisiyle dalga geçerek yazdığı şiirlerinin her dönemde özellikle gençler arasında çok tutulduğunu söyleyebiliriz.
Hepimiz kısa, özlü söyleyişlerin yer aldığı düşündürücü, özgün şiirleriyle tanıdık onu : “Gözlerimizin önünde / İlginç bir yaşam sürdürdü / Anlattı, dinledi, güldürdü / Ölümü düşünmüyorduk / Düşündürdü…”

İnsana aykırı davranışlara karşı duyduğu öfkeyi şiirinde yergi öğeleri ve ince zekasıyla harmanlayarak ortaya koyuşunu sevdik: “İnsansız adalet olmaz / Adaletsiz insan olur mu? / Olur, olmaz olur mu? / Ama olmaz olsun!”
Çarpıcı sözcükler seçerek küçük mısralar halinde kaleme aldığı şiirlerinde dünyayı, insanları,  yer yer keyifli, nükteli ve ironik bir anlatımla “Sen”, “Ben” ikilemiyle anlatırken asla yadırgamadık.
Çünkü O, “Sen” aracılığıyla tüm insanlığa sesleniyordu.
Bu seslenişte “Sen”i “Kendisi” olması için uyarıyordu Asaf. İnsan kendi olduğu takdirde birey olabilecek ve kendi yaşamını değerli kılabilecekti. Ben ve Sen birbirini tamamlayabildikleri ölçüde değerliydi: “Ben yoksam biliyorum, ben sende yokuz / Sen yoksan, biliyorum sen bende yokuz / Ve de gözlerimizde bir o ışık ki / O yoksa biliyorum, biz bizde yokuz.”

Asaf şiiri duygudan çok düşünce yüklüdür. “Ben, duygudan çok düşünce alış verişi yapıyorum,” diyerek felsefe okumayı, bilmeyi kendi şiirinin anlaşılabilmesi için şart koştu. Felsefeyi şiir için araştırırken vardığı sonuç Egzistansiyalizm oldu. Zira Varoluşculuk’un insana yaklaşım tarzı  etkilemişti Asaf’ı. Henüz eleştirmenlerce keşfedilmemiş egzistansiyalist bakış açısıyla, şiirinde kendi olan, kendini tanıyan ve aşan bireylere duyduğu özlemi dile getirmek istemişti.  Önce kendinden sorumlu olan insan, kendini aşamadığı için, toplumu da aşamıyordu. Bu yüzden toplum neredeyse insanın tüm yaşamını planlama noktasına gelmişti: “Bugün sevişmelerimizi gözetliyorlar / Her neyse / Yarın düzenleyecekler aşklarımızı / Ner’deyse / Huysuzluğumuz ondan.”

Özdemir Asaf’ı bize bu kadar sevdiren kuşkusuz alaycı bir bilgelikle şiirde alışılagelmiş tavrı yıkarak yeni, aykırı bir tarz yaratması olmuştur: “Suyun içinde bir ateş var, / Biliyorsunuz / Ateşin içinde bir su var / Biliyor musunuz / Dildeki yanlışlıklar / Diller dolusu / Bilmiyorsunuz…
Asaf şiirinde sevgi, ayrılık, ölüm, umutsuzluk, iletişimsizlik ve yalnızlık temalarını çokça işledi. Ona göre yalnızlık da iletişimsizlikten kaynaklanıyordu. Yani “Yalnızlık Paylaşılmaz”dı: “Yanar / Sobasında / Yalnızın/ Üşüyen/ Bakışları // Lambasında / Karanlığa dönük/ Bir ışık / Titrer / Sönük sönük // Penceresi / Dışına kapanmıştır / Kapısı / İçine Örtük. (…)

Cumhuriyet dönemi şairleri içinde hakkında en az yazı yazılmış, reklamı yapılmamış olan Özdemir Asaf, 11 Haziran 1923 tarihinde Ankara’da doğdu. Asıl Adı, Halit Özdemir Arun olan şairimiz Kabataş Lisesinden mezun olduktan sonra Hukuk, İktisat ve Gazetecilik fakültelerinde okudu ama hepsini yarım bıraktı. Bu arada Tanin ve Zaman gazetelerinde çalıştı. 1951 yılında Sanat Basımevi’ni kurdu  ve kitaplarını Yuvarlak Masa Yayınları adı altında yayımladı. 1972 de  “Şimdi” adlı bir bar/restoran açarak sanatçı dostlarını  ve sevdiklerini ağırladı. 1981 de kaybettiğimiz Asaf’ın şiirlerinin yanı sıra deneme ve çevirileri de bulunmaktadır.

Bu arada, Özdemir Asaf’ın ilk aşkı Sabahat Selma Tezakın’la yaşadığı büyülü aşkın mektuplarına da değinmeden geçmeyelim. İstanbul Üniversitesi amfisinde onu gördüğü an tutulan Asaf’ın aşkı evlilik hayatları boyunca ve hatta ayrıldıktan sonra da devam etmiştir. Bu aşkın tanığı olan mektuplar da boşanma dönemi dâhil on yedi yıl boyunca bıkmadan yazılmış, kimi postada, kimi hayatın içinde kaybolmuş ama yine de günümüze yüz elli tanesi ulaşabilmiştir. Bu mektuplar da kızları Seda Arun tarafından “Sana Mektuplar” adı altında kitaplaştırılmıştır.
Evlilik öncesi, evlilik ve ayrılık olarak üç bölümden oluşan kitap aynı zamanda bir edebi eser niteliğindedir. Zira mektuplarında sadece aşkını anlatmaz Asaf, her şeyiyle o yılların İstanbul’u, hayata ve insanlara dair derinlikli yorumlar ve nasıl yaşayıp nasıl yazdığının ayrıntıları vardır.  Ayrıldıktan bir süre sonra fotoğraf sanatçısı Yıldız Moran’la evlenen Asaf, yine âşık yine şairdir ama hayatında mektup olayı bitmiştir artık!

Sait Faik, insanları hikâyelerine konu olsunlar diye değil, sevmek için gözlemlediğini yazar bir öyküsünde. Özdemir Asaf da acıyı, öfkeyi şiirine kaynak olsun diye biriktirmemiş, hepsini yaşamış ve kabullenmiştir yaşamında. Şiirlerinde saklı o hınzır gülüş, ince yergi ve dünyaya bir çocuk bakışı belki de canını yakan hayata “Acımadı ki!” demenin bir başka yoluydu, kim bilir?

 

Kaynakça:
1-Yalnızlık Paylaşılmaz / Özdemir Asaf / Adam yay. 1995
2-Turkısh Studıes/ Volume 8/1 Winter 2013
3-Sennur Sezer/ Özdemir Asaf’ın İkinci Kişisi / Radikal Kitap 9.1.2009
4-Şükran Kurdakul/ Özdemir Asaf için / İmece dergisi 8.2.1999
Dosya: Özdemir-Asaf-11.6.1923-Ankara-28.1.1981-İst.-Kendinden-önceki-tüm-şiir-tekniklerini-reddetmiş-şiiri-felsefeyle-birleştirmiş-bir-şairdir.-Kısa-özlü-sözleyişlerin-yer-aldığı-düşündürücü-şiirleriyle-tanınır..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir