ŞİİRE ADANMIŞ BİR ÖMÜR: AHMET MUHİP DIRANAS
“Onu sevmekle geç, ey yaşamak!”* Düz yazı da bile bir musiki ahengi aradığımdan mıdır nedir, şiirden söz açıldığında ilk aklıma gelen isimdir Dıranas. Şiirde yarattığı musikiyle baştan sona “ses”tir ve bu özelliğiyle de diğerlerinden bir adım önde durur.
“Yeşil pencerenden bir gül at bana / Işıklarla dolsun kalbimin içi / Geldim işte mevsim gibi kapına
Henüz lisede okurken edebiyat hocaları olan A.H.Tanpınar ve F.N.Çamlıbel tarafından şiire yönlendirilir. Bu yönlendirilişte elinde Tanpınar’ın hediye ettiği Elem Çiçekleri, vardır. Aynı yıllarda genç Dıranas Fransızcayı Baudelaire’in şiirini daha iyi anlamak için öğrendiğini söyler. Hece ölçüsü sınırları içinde kalarak, ama vurgu ve durak yerlerini değiştirerek az ve özgün şiirler yazan Dıranas, hece şiirinin son kuşağı şairleri arasında yer alır. Aynı zamanda Batı şiirine en yakın olan ve kendinden sonraki şairler üzerinde uzun süre etkili olandır da. Cahit Sıtkı Tarancı, Orhan Veli, Sait Faik, F.Hüsnü Dağlarca, B.S.Ediboğlu v e Şevket Rado gibi dönemin genç şair ve yazarlarından oluşan edebi bir çevre içinde bulunan Dıranas’ın, kendine ait sembolik, romantik ve empresyonist bir şiir dünyası vardır. Müziği şiirin vazgeçilmez bir parçası olarak kullanımı ve kapalı anlatımlara yer verişiyle sembolik, şiire tarihi bir arka plan verişiyle romantik, dış dünyaya ait görüşlerini duyguların süzgecinden geçirip yazmasıyla empresyonist bir şairdir. Gece, Selam, Hatıra, Bahar Şarkısı, Ben ve O sembolist şiirlerine, Fahriye Abla, Elif, Ağrı, Serenad, Olvido romantik şiirlerine, Sonbahar, Kar, Denizi Özleyen Çocuklar, Bahar Gökleri empresyonist şiirlerine örnek olarak verebiliriz. Çok dile getirilmese de özellikle Olvido, Serenad, Bahar Şarkısı, Hatıra aşk şiirleridir. Dıranas’a göre aşk hayatı, dünyayı ve eşyayı güzelleştirir. Aşk gidince geriye hatıra düzleminde acılar, kederler, pişmanlıklar kalır. “Şiirler” kitabının girişinde kendi şiirini şöyle tanımlar: “Ben yaşantımı şiire, şiirimi de bu sevgiye verdim.” İnsan bir yaşamı şiire adıyorsa, yaşamı da şiirdir onun. Aşkı şiir, hüznü şiir, sevinci şiir, yalnızlığı şiirdir… ve böyle bir ruh elbette salt estetiktir, güzelliktir. Dolayısıyla, insanın durumlarını, ruh hallerini anlatan en güzel şiirler onun kaleminden mısralara dökülmüştür ve Olvido buna en güzel örneklerden biridir:
Bazı şiirler vardır ki, şairinin önüne geçer. Ahmet Muhip Dıranas adını bilmeyenler elbet vardır ama Fahriye Abla’yı tanımayan yoktur demek abartılı bir yaklaşım olmasa gerek. Fahriye Abla’nın bu popülerliği şairini bile kıskandıracak düzeye gelmiştir. Dıranas’a bu şiirle ilgili fikri sorulduğunda, ” Kanatlanan şiirler beni aşıyor. Fahriye Abla beni aşmış bir şiirdir. Beni aştığı için de ona biraz hınçlıyım,” der. Neydi Fahriye Abla’daki büyü? Güzel bir “komşu abla” yı anlatırken soğuk bir realizmi dışlayıp, romantizmin ılık sularında, bir çocuk masumiyetiyle yazılması mıydı? Yoksa uzaktan uzağa sevilen bir kadının bir dil musikisi içinde içselleştirilmesi miydi? “Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar / Kapanırdı daha gün batmadan kapılar. / Bu afyon ruhu gibi baygın mahalleden / Hayalimdeki tek çizgi bir sen kalmışsın, sen! / Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen / Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla / Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!” 1935 yılında Varlık dergisinde yayınlanan bu şiir, Yavuz Turgul tarafından 1984 de beyaz perdeye uyarlanmış ve Müjde Ar tarafından canlandırılmıştır. Dıranas, şiirini oluştururken Fransız şiirinden, Halk ve Divan şiirinden etkilenir. İnsan sevgisi, merhamet ve dostluk gibi duyguları şiirine taşır. Şiirlerinde hakim olan tema insan ve doğadır. İçinde var olan insan sevgisi evrensel çizgide hümanist bir tavra dönüşür. Bu hümanist tavır elbette şiire de yansıyacaktır: “Aç mısın kardeşim, gel olanı bölüşelim,/ Ama şiirlerimle seni doyuramam ki; Ta, yıldızlara değin uzansa bile elim,/ Daha ötelerine, daha… buyuramam ki. İnsanı insan diye sevmişim, hep severim;/Ve onu tanrılara karşı bile överim. (…) Dıranas, geceyi sever, mavi gökyüzüne hayrandır, dağları anlatır, bulutlara imrenir, ay ışığına aşıktır… Dıranas doğadır, gecedir, aşktır, romantizmdir. Ve her şairin olduğu kadar tepeden tırnağa hüzündür… Batan güneşin hüznünü, lavanta kokan kederleri, dünyanın büyük yalnızlığını anlatır bize. Ve hepimiz, Yağmur şiirinde olduğu gibi bir hüzne kapılırız her sonbahar, nedense… “Ekseri sonbahar gecelerinde / Sızarken camlardan ince bir yağmur Düşünürüz, her şey yerli yerinde / Ama gözlerimiz niçin doludur?”
İhtiyar ağaçlı kuytu bahçeleri, ayakları kumda iz bırakmayan anıları, yağmur kokan sabahları, kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına okurken; aşkın, şarkıların, rüzgarların, özlemin büyüğünü seven şaire yine kendi şiirlerinden biri olan Selam‘la veda etmek istiyorum: Yerine ulaşır mı bilemem ama bir selam da bizden olsun sevgili Dıranas’a; senelerce öteden, anısına saygıyla… * Son Aşk
|
|
|
Sayfa 1/3
Sevgili Melek Hanım
Ben de o masumiyetin doruğu “Fahriiye Abla” şiirini sevip, Dırans’ı ıskalayanlardanım. Sizn tanıklığınızda samimiyetle özür diliyorum. Şiir ve Şair karnem zayıflarla dolu maalesef.
Yüreğinize, kaleminize sağlık. Fahriye Abla’yı bize armağan eden o masum kalbe derin saygıyla.
Ah, hepimiz bu hatayı yapıyoruz Birsen Hanım. Yazarının adına dikkat etmeden okuduğum kitaplar çok olmuştur benim de, üzülmeyin.
Beğeniniz için çok teşekkürler. Sevgiyle kalınız.