Oresay Özgür DOĞAN
ŞİİR ELEŞTİRİSİ:
YAZILACAKSA KORKUNÇ YÜKSEK İNCELİKLİ ŞİİR ELEŞTİRİM
ONU DA BEN YAZARIM!
Özellikle kuşaklar arası yaşanan şiirsel sıkıntılar ve kapılara kara haber moda hırçın eleştiriler üzerine aldığım karar neticesinde bundan böylesi şudur: Artık şiirlerimin eleştirilerini bir başka eleştirmene bırakmayacağım. Evet, şiirlerimin so cool eleştirilerini de ben yazacağım.
Açık gizli edebi tehlikelere set çekerek yaratıcılığa yönelmiş kötücül bir başkalık oluşturmayan, alışkanlıkları, oluşları, yorumları, çelişkileri ve çatışmaları soylu bir kalıbın içine çeken bu tür eylemlerin bellek besleyici bir şiirleşme olduğuna inanıyorum. De ki seni senden başka kim daha iyi bilebilir! Haydi, sor bana kim olduğumu söyleyeyim sana, olmazsa bakarsın Google’a… İşte şiire de karizmatik bir soluk belki bir yönüyle antagonistik bir bakış açısı getirmek için AGALMA başlıklı şiirim için yazdığım eleştiri!
Evet, önsezisi ödül taçlı yorumsal benliğim, bu çalışmamın gotik ve modern zenginlikler müjdelediğini söylüyor. İyi okumalar diliyorum, lirik yalnızlığın anlam ustası okuruma.
Sevgili okur merhaba! Eleştiri yaşamdan payını alsın diye bu hafta ünlü şair Oresay Özgür Doğan’ın Agalma başlıklı şiirini inceledim. Biçimsel bir okumayla: Başlığı 6 harf! Şiir başlıkla beraber bölümlenmiş 5 dizeden oluşuyor. Lütfen şiiri birlikte okuyalım:
“AGALMA
işte ben ölü kediydim
o belleksiz ve uzun yolu yürüyen
sudan ateşe yağmalanmış sancıyla…
/kıvranıyoruz kokusunda”
Oresay’ın Agalma’sında ilk dikkatimi çeken başlık oldu. Çünkü bu sözcüğü ilk defa duyuyordum: Agalma? Ne demek acaba diye düşündüm. Ancak kalitesi şiirsel etkinliklere konu olmuş içrekçi sıkı bir şairin bir bildiği vardır diyerek bu düşüncemden vaz geçtim. Bir ara telefon açıp kıymetli şair başlıktan sızan kıvamı biraz açabilirsiniz biz şiir âşıklarına, diye sormayı düşünmedim değil.
Sonra, varılacaksa öğrenmeyi öğreten bir sonuca, ben varayım, diyerek vazgeçtim bu hayran saygı uygulamasından. Galiba, İkinci Yeni’nin kokusu sinmiş bu başlığa. Başlığı İkinci Yeni’nin hanesine mülhem kaydederek anlam için okurun kendi sezgisel sağılmış ayrıcalığını çağırmasının daha doğru olacağını düşündüm. Ama şiir suareli soru şudur: Modern dizelerle kurulmuş alegoriye soluk veren başka bir başlık tercih edilebilir miydi? Evet, edilebilirdi. Lakin olumsuzluğa rağmen, bu tür şiirsel sapmalar bir tartışma konusundan ziyade yaşamsal gerçekle olan ilişkileri canlı tutabilen bir tercih olarak düşünceye çekilmelidir diye de not düşmeyi yararlı buluyorum.
Dikkatinizi çekti mi bilemiyorum ama şiirde başat özne ölü kedidir ve belleksiz yaşamın ve bu yaşama çizilen yolun inceltilmiş melankolisidir, bir zaman boşluğundan çıkarılan ve acının üzerine kurulan, dilden olguya acıyla yapılandırılan…
Bu bağlamda düşünceye bir teklik oluşturmayan ufuklar açarak birikimiyle gelen çağcıl yalnızlık başlığa sunulan kışkırtıcı saflığı da imler. Şair ustalıkla özneyi nesneleştirerek derin sessizliği kıskıvrak yakalar ve ona ayrı bir pencere açar. Tam da bu noktada şiirsel gerilim, hazırlanmış kederin ve kaygının mirasını resmeder.
Bu örtük saflığı, A. Böcklin’in Melankolisi’nde, C.David Friedrich’in Buz Denizi’nde ve biraz daha ileri gittiğimizde J. Miro’nun Triptych Bleu II’sinde de görebiliriz. Bireysel bilincin lirik ölüsüdür, gözümüzün önünden geçen tek kişilik cenaze alayı. Hadi katılın ona. Katili de toplumsal bilinçtir. Agalma, küllerini gözyaşı şişesine dolduranların yitik şiiridir.
Şiirin, göz bebeği arayan aşkın umudundan yansıyan, evlerin, çelişkilerin, toplumsal alışkanlıkların, öfkenin ve çölün içinden çıkıp gelen hüzün ise yazılmayana aittir. Peki, şiir, yazılmayanıyla, neyi arıyor? Olaylar olgular üzerinden aklı eksilterek, bilinçli bir şekilde ön plana çıkarılmış algıları denetim altına almış kuşkuyu korkuyu… Ve sorgulayarak ruhuna uygun görkemli olanı arıyor. İlginç muhalif bir karşılık!
Ben, bir çığlığa gizdeyi mekânı cennet olmayan bir şiir okudum. Yudumlayacağımız bu yorgunluğu da öz bulguyu gözeten bir eylem olarak nitelendiriyorum. Ki, bu tür farkındalıklar, şiirsel yeniliğin zilini çalan us takılmaları daima, usta şairlerin yeterliklerinin ürünüdür. Çekinmeden itiraf ederim ki eksikliklerine rağmen ki her şiir biraz eksiktir, yoğunlaştırılmış bir deli didişme, bir büyülü ayna gibi şairin bir varoluş paragrafına emdirdiği dil ve değişim beni derinden etkiledi.
Şiirle ruhsal iletişime geçen okurun, ayrıca ortaya serilen mimetik zenginliği bilinçli bir şekilde yoluna rehber yazacağına inanıyorum. Evet, ben bu şairden korkuyorum. O bir anlam yalancısı ve kendine benziyor. Agalma, modernle metamodern arasında soğuk bir şiirdir. Daha iyi yazılabilir miydi? Elbette yazılabilirdi. Ama “daha iyi” varılamayan şiirsel bir tutumdur! Sevgili okur, bir kritiğin eşiğinde, ben şiiri beğendim. Beğenmeyen varsa daha iyisini yazsın da görelim. İyilikle.
Vallahi ne güzel oldu ya! Akıl gözüyle tatlı sert bir eleştiri işte! Hem kararında yeriyor hem de kararında övüyor. Umarım, konuyla ilgili düşüncelere tercüman olmuşumdur. Hem şair alınmaz, eleştirmen de söyleyecek laf bulamaz. Şiir daha da ileri gider. Diğer ilgililer de olanı biteni çekiştirmez, ben daha iyisini yazmalıyım, der. Ve gün uzar, falan olur filan olur gönül gülünü koklamış bir kadeh şarap olur.
BU İŞ OLACAK GALİBA!
Heves hevesi körükler! Bu eleştiri de “Melankoli” şiirim için! Yalnız kendime kıyamadığım için ki kendimi çok severim, bu bölümde acımasız olmayan ama dozunda heotoskopik bir yaklaşımı benimsedim. “Açıklamalı Şiir” diyebiliriz, bu güzelim zamana yakışan heyecanlandıran albeni. Umarım çok beğenirsiniz. Umarım bu gidişle hep birlikte geleceğe kalırız. Okuru çok olsun.
Ey sakıncasından artakalan bak bu tatlı sert semiyotik sunu pazar sabahı kahvaltısı gibidir, öznesine kudret sağar!
“MELANKOLİ
mavi bir bulutu çağırıyoruz usun ölgün ırmağına
yapayalnızız ölüm gibi kalabalığın ortasında”
Şiir İçin Otofenomen Bir Eleştiri
Sevgili okur!
Bu ikinci denemede sıfatları sıfat çağıran çok yönlü şair Oresay Özgür Doğan’nın “Melankoli” başlıklı şiirini inceledim. Şiiri özellikle hemen yazının içine dâhil etmeden sayfanın giriş kısmına astım. İstedim ki okur hiçbir etki altında kalmadan öncelikle kendi anlamını oluştursun ve vardığım sonuçlarla sağlıklı bir karşılaştırma yapabilsin.
Melankoli, yüzeysel derin bir şiir!.. Bunun anlamı şudur: Bu şiir, özün açılımında içsel olarak birbirinin içine geçmiş gösterenler içerir. Bu içselliğin penceresini kim açacaktır? |Çağırın gelsin yüksek şiirsel eğitimden geçmiş nitelikli okur!| Şiirin yarattığı tufanın kodları seni bekliyor. Hadi bir kılıç gibi yıka yorgun algını o çirkin ay ışığında. Bir ayna bir sarnıç değildir hayat, yaşama güzellikler biriktiren.
Şiirde melankoli, monad bir aykırılık olarak karşımıza çıkar. Ve bu bir can sıkıntısı değildir. Tam anlamıyla bir ‘Spleen’dir. Şair, akıl ışığına sürdüğü bu iç kararması ile ruh halini gözler önüne serer. Ama ikinci dizedeki analjezik dokunuş birinci dizeyle birlikte açığa çıkan bilinçle eritilir. Bir güzün içinden geçen Acı derinlerde küçük dokunuşlarla biçimlenir sonra yüzeye alınır ve bir duygu değeriyle gücül hale dönüştürülür.
Ben acının matematiğine açılan pencere diyorum bu ustalığa. Ve bu ustalık acıyı, düşleri ve arzuları karşılamaya ayrılmış olanların personası yapmaya çalışmaktadır. Bu yönüyle de yerleşik alışkanlıkların analizidir. Melankoli’de insanın insana çelişkisi elini kolunu sallayarak açığa çıkmaz. Bu şiirsel agoni aynı zamanda görselliğin usa çığlığıdır. Ama okurun dünyasına gizemli bir biçimde yorumlanmıştır.
Bu noktada şaşırtıcı biçimde özne bir doğurganlıklar alegorisi o iç kararmasının içinde saklanmıştır. Eyleme buradan geçecektir, bir mavi bulutu çağırmaya. Her şeyi tutan pragmatik boşluğun içinde elini uzatır ve umudu yaşatmaya çalışır. Bir ölüyü kusarak sarılır umuda. İşte bu umut tam bir ambrosia’dir.
Kalabalıkla betimlenen yıkımın gerisinde görünmeyen bir fon oluşturan toplumsal yapının örseleyen yüzü ise özneye puhu olan kara zehirdir. Şair, artık yangın maskesini çıkarıp atmıştır yüzünden ve berkitilmiş anlamları alaşağı ederek çatılmış ilişkilerin imgelerini alkışlayan zamanın karakışına seslenmektedir. Kuşlar yine gelecek ve kireçlenecektir küflenmiş ağaçlar.
Evet, kuşkuya yer bırakmayacak bir biçimde Melankoli, hoppa söylemlerden uzaklaşarak modernleşmiş bir şiirdir. Algılamayanlar üzülmesin, yontu daima örtünün altındadır.