1990’ların ve 2000’lerin film yapımcıları için en

çok anlam ifade eden 1960’ların film yapımcılarına gelince,

Leone’nin modern sinemacılığa giden yolu gösterdiğine inanıyorum.

Quentin Tarantino

Onu ilk kez üniversite yıllarımda tanıdım; daha doğrusu öğrendim. Aslında siyah beyaz televizyonlu yıllarda pazar günleri yayınlanan western kuşağında çeşitli tarihlerde “İyi, Kötü, Çirkin”, “Birkaç Dolar İçin”, “Bir Avuç Dolar” filmlerinden oluşan ilk üçlemesini izlemiştim, hem de birkaç kez; ama o filmleri yapan ustanın adını belleğime kazımam 1985’in Eylül ayında Ankara’da Eti Sineması’nda izlediğim Once Upon a Time in America (Bir Zamanlar Amerika’da) filmi ile başladı. Sonrasında teknolojinin bu kadar yaygın olmadığı o yıllarda usta yönetmen hakkında gazete ve dergilerden bilgi toplamaya başladım. Beni bu derece etkileyen ustanın adı Sergio Leone idi. Basın Yayın Yüksek Okulu Radyo Televizyon Bölümü’nde okumanın da verdiği heyecanla daha çok televizyon ve sinema dünyasına yönelik içerikleri takip etmemiz, sanırım biraz da aldığımız eğitimin ve idealist olmamızın sonucuydu.

Üniversite yıllarımızda yerli yabancı pek çok filmi olanaklarımız ölçüsünde izledik, filmler hakkında yazılan eleştirileri ve kitapları büyük bir keyifle okuduk ve belleğimize yazdık; ama hiçbiri bende Sergio Leone kadar etki bırakmadı desem abartmış sayılmam.

Peki, kimdi bu Leone ve neden bende bu kadar etki bırakmıştı? İsterseniz bende bıraktığı etki perspektifinden kısaca anlatayım. Üniversite yıllarımda edindiğim kısıtlı bilgilere ek olarak kitle iletişim araçlarının gelişimi mesleğimle ilgili oldukça zengin bilgi kaynaklarına rahatça erişmemi de beraberinde getirdi. Buna, yirmi bir yıllık akademik hayatımı da eklersek, bu alanda yaptığım araştırmalar beni usta hakkında çok ilginç bilgilerle buluşturdu. Sinema kariyeri boyunca sadece yedi uzun metraj sinema filmi çekmesine rağmen sinema tarihinin en büyük ustaları arasına girmeyi başaran bir sinemacı olmasının altında yatan sır ne olabilirdi? Bence bu başarının altında yatan birden fazla etken vardı ve en önemlisi, tür bağlamında sinemaya yeni bir bakış açısı ve yeni bir soluk getirmesiydi. Sinemanın vazgeçilmez türlerinden olan western filmlerine “Spaghetti Western” diye bir alt türü sinema literatürüne eklenmesinde en büyük katkıyı yapan otoriteydi Leone. Sinema hayatına Roma’da başlayan efsane yönetmenin, çekim teknikleri ve anlatı diliyle büyük kitleleri sinema salonlarına toplaması bir yana, klasik westernlerin alışılmış yapısının dışına çıkması da önemli bir adımdı. Burada dikkat çeken nokta onun Spaghetti Western türüyle özdeşleşmiş olmasıydı. Hollywood tarafından B kategorisi yapımlar olarak alaysı bir dille nitelendirilen İtalyan yapımı westernler ‘Spaghetti Western’ ismi ile anılmasının nedeni sadece bu olamazdı elbette.

Gerilimi, uzun çekimler, sahneler ve sekanslarla arttırması, şiddet olgusunu bütün çıplaklığıyla ve oldukça estetik bir bakış açısıyla aktarması, bence bu türü başarılı kılan etkenlerden sadece birkaçı.

Spaghetti Western türünün kurucusu olmamakla birlikte Romalı yönetmen Sergio Leone’nin İspanya çöllerinde düşük bütçelerle çektiği Dolar Üçlemesi, yönetmenin becerisi ve deneyimlediği teknikler, sadece western türüne değil, sinema sanatına da yenilikler getirmiş̧ ve bu türü̈ saygın bir konuma taşımıştır. Dolar Üçlemesi alışılmış̧ klasik Hollywood yapımı westernleri ve mitlerini altüst etmiş̧ ve vahşi batıyı izleyicilere daha önce gösterilmemiş̧ biçimde, şiddet ve ölüm dolu bir gerçekçilik olarak sunmuştur. Dolar Üçlemesi’nde Leone Batı’yı anlatmak için bireysel karakterler kurmuş̧ ve klasik westernlerin gösterdiği toplumsal düzeni yok etmiştir. Batının inşasının bireyselcilik, maddi çıkar ve şiddet üzerine kurulu olduğunu üçlemenin her filminde göstermiştir. Yine Dolar üçlemesi hakkında “İsimsiz Adam Üçlemesi” tanımlamasından da bahsetmeden geçmek belki de bu ilk üçlemeden doğan Clint Eastwood’a haksızlık olur. Leone, ilk üçlemede rol teklif ettiği Hollywood starlarından olumsuz yanıt alınca Eastwood’a teklif götürür ve olumlu karşılık alır. Sonrasında sinema izleyicisi bugün doksanını devirmiş asırlık bir sinema çınarını tanıma şansına 60’lı yıllarda erişir. Clint Eastwood bugün kuşkusuz özelde Hollywood sinemasının, genelde sinema dünyasının en saygın ustalarından biriyse, bunu Leone’nin keşfine borçludur. Dolar üçlemesinde “İsimsiz Adam” olarak anılmasının nedeni, üç filmde de Clint Eastwood’un bir adının olmamasıdır. Leone’nin sinemaya kazandırdığı Clint Eastwood’un “Unforgiven-Affedilmeyen” (1992) ve “Million Dollar Baby-Milyonluk Bebek”le (2004) ikişer kez yönetmen, ikişer kez de yapımcı dalında dört OSCAR kazanan bir sinema ustası olması sizce tesadüf olabilir mi?

Sergio Leone, filmlerinde sadece kullandığı kamera çekim teknikleri ve mizansenlerle değil, filmlerdeki diyaloglarla da efsaneleşmeyi başarmıştır. Özellikle “Zaman Üçlemesi” olarak da adlandırılan “Bir Zamanlar Batı’da” filminin ilk sekansında geçen bir diyalog sinemaseverlerin (en azından benim) hafızalarındaki tazeliğini koruyor.

Yaklaşık 15 dakika süren açılış sekansında, ıssız çölün ortasındaki bir tren istasyonunda birisini bekledikleri belli olan 3 kişi, trenin gelmesiyle birlikte trenden inen yabancıyla karşılaşınca geçen diyalog şu şekilde gelişir.

Trenden inen kişi, “Benim için at getirdiniz mi?”

Bekleyenlerden birisi, “anlaşılan senin için getirmeyi unutmuşuz”

Yabancı, “İki tane at benim için fazla”

Sonrasında silahlar çekilir ve yabancı üç kişiyi de öldürür ve iki atın neden fazla olduğu ortaya çıkar.

Leone, filmlerinde tercih ettiği şiddet sahnelerinde seyirciye çok farklı bir Batı göstermektedir. Leone bu yaklaşımını oldukça net bir tavırla açıklar; “John Ford’un filmlerinde, kahraman pencereden baktığında, gözleri daha iyi bir geleceğe dönüktür. Benimkilerde ise iki kaşının arasına yiyebileceği kurşunun korkusudur gözlerinde beliren.”

Yine usta yönetmenin efsaneleşen bir özelliği de gerek dolar üçlemesinde gerekse zaman üçlemesinde kullandığı müziklerin tamamının 6 Temmuz 2020’de 91 yaşında aramızdan ayrılan efsane İtalyan besteci Ennio Morricone tarafından yapılmış olmasıdır. Müziklerini yaptığı film ve televizyon dizilerinin sayısı 500’ü geçen bu büyük bestecinin müzikleri Leone’nin filmlerine adeta ayrı bir ruh katmış ve sinema tarihinde efsaneler arasındaki yerini almıştır.

Bir Zamanlar üçlemesine dikkat ettiğimizde ise, yönetmenin önceki eserlerine nazaran bu üçlemesinde sosyo-ekonomik açıdan farklılıklar sezeriz. Leone, filmlerinde uzaklaşan ya da yalnız kalan erkekleri konu edinir. O, bir motivasyon ile hareket eden fertleri anlatır ve bundan dolayı bu üçlemedeki tarihselcilik, ferdi anlamamıza hizmet edecek noktaya ulaşır. Leone tarihselciliği, fertleri benzeştirmekten ziyade onların kişiselliğini anlamamız için olanak sağlar.

Sergio Leone hakkında bu kadar kısa yazmak kuşkusuz yetersizdir; ancak beni derinden etkileyen Zaman Üçlemesinin son filmi “Bir Zamanlar Amerika’da” (Once Upon a Time in America) filminden de kısaca bahsetmek bu yazının ana temasını da ortaya çıkaracaktır diye düşünüyorum

Bir Zamanlar Amerika’da, 1984 yılında,  İtalya – ABD ortak yapımı bir filmdir. Film, Sergio Leone’nin yönettiği son filmdir. Dünyanın en iyi soundtrack albümlerinden biri olarak görülen filmin müziklerini her zamanki gibi İtalyan müzisyen Ennio Morricone yapmış. Leone artık ustalığını kanıtlamış olacak ki (!) filmde Hollywood starlarının bir tür resm-i geçidine tanık oluruz. Filmin başlıca oyuncuları Robert De Niro, James Woods, Elizabeth McGovern ve Tuesday Weld’dir.

Filmin konusuna gelince; Yahudi David ‘Noodles’ Aaronson (Robert De Niro), ve arkadaşları 20. yüzyılın başlarında New York’ta büyümüş ve isimlerini her yerde duyurmak isteyen gangsterler olarak yetişmişlerdir. Filmin başlıca karakteri olan David Aaronson (dolayısıyla diğer karakterlerinde) çocukluğu, gençliği ve yaşlılığında süregelen olaylar anlatılmıştır. Arkadaş grubu çeşitli nedenlerden ötürü dağılır ve uzun bir süre sonra tekrar bir araya gelip, çocukluk hayallerini gerçekleştirmek için işe koyulurlar. Film bir insanın üç dönemi (çocukluk, gençlik ve yaşlılık) içerisinde geçtiği için o yıllarda ABD’de ortaya çıkan olaylar, yasaklar ve durumları ele almıştır. Film Spagetti Westernleriyle ünlü yönetmen Sergio Leone tarafından 1982 yılında çekilmiş, 1984’te vizyona sokulmuştur. Filmin senaryosunun yazılması 10 yılı aşkın bir süre sonunda tamamlanmış olup, birçok sahnesi Avrupa’da çekilmiştir. Filmin müzikleri İtalyan müzisyen Ennio Morricone tarafından yapılmıştır. Sergio Leone bütün ahlak unsurlarından kaçınıp filme argo ve tecavüz sahnelerini de eklemiştir. Filmin yönetmen uzunluğu 3 saat 40 dakikadır. Yapımcılar Amerika’nın bu süreyi uzun bulacağını düşünüp filmin bazı sahnelerinin çıkarılması konusunda yönetmen Sergio Leone’yi ikna etmiştir. Lakin kesilen sahneler yüzünden film ABD’de gereken ilgiyi görmemiştir. Amerikan sinema kamuoyuna göre film yılın en kötü filmi seçilmiştir; fakat daha sonra yönetmenin belirlediği uzunlukta yayınlanınca film hak ettiği ilgiyi görmüştür. Film kurgusu gereğince bazı sahnelerde flashback tekniği kullanmıştır.

Sergio Leone yetmiş yıllık yaşamında (1929-1989) Spagetti Western’lerin ustası olarak kendini kabul ettirmiş ve kendisiyle anılan bu kavramsalı sinema literatürüne armağan etmiştir.  Sergio Leone her ne kadar Oscar’a layık görülmese de “Bir Zamanlar Amerika’da” filmiyle İtalyan Film Eleştirmenleri Ödülü’nü kazanmıştı; “Yabandan Gelen Adam” filmiyle de David di Donatello Ödülü’ne layık bulunmuştu; “Batıda Kan Var” ise A.B.D. Ulusal Film Arşivi’nde koruma altına alınmıştı.

“Bir Zamanlar Amerika’da” BAFTA Ödülleri’nden sadece giysi tasarımı ve özgün müzik ödülleriyle dönebilmişti…

Leone’nin en iyi filmi olan “Bir Zamanlar Amerika’da” tek bir dalda bile OSCAR adaylığı elde edemezken, Los Angeles’lı film eleştirmenleri, “Bir Zamanlar Amerika’da”ya en iyi film ve yönetmen dallarında ödül adaylığı, “Amadeus”a ise bu dallarda ödülün kendisini sunmuşlardı…

“Bir Zamanlar Amerika’da”, Altın Küre’de yönetmen ve özgün müzik dallarında, BAFTA Ödülleri’nde yönetmen ve yardımcı kadın oyuncu dallarında ve David di Donatello Ödülü’ndeyse yönetmen dalında adaylıkla yetinmişti.

Clint Eastwood gibi on kez OSCAR adaylığı, dört OSCAR ödülü, bir onur Oscar’ı kazanan yıldız yaratan Sergio Leone, “Bir Zamanlar Amerika’da” filminin Sovyetler Birliği’ndeki seyirci başarısını göremeyecek kadar da talihsizdi.

Sergio Leone, ödül ve takdir bakımından şanssızdı ve yeterince ödüllendirilmemiş, onurlandırılmamış ve takdir edilmemişti. Festivalleri vitrin olarak kullanmasını becerememişti; sinema tarihinin en görkemli kaybedenlerindendi belki de.

Usta yönetmen Leone hakkında kim ne derse desin, kim ne düşünürse düşünsün; o benim için sinema dünyasının gelmiş geçmiş en büyük efsanelerinden birisi olmasıyla en büyük kazananı ve kazandıranıdır.

Unutmadan; 3 Ocak büyük üstadın doğum günü; iyi ki doğdun usta. İyi ki seni tanıdım…

1 thoughts on “SERGIO LEONE / Ruhi Gül

  1. Sema Arslan dedi ki:

    Bir solukta okudum. Detayların atlanmadığı, bilgilendirici ve büyük yönetmenin anısına saygı duruşu gibi bir metin.Aynı zamanda bugün ellisini aşmış gençlerin sinema yolculuğu. 🙂

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir