NIETZSCHE’Yİ ANLAMAK/ Melek Koç

Nerede okuduğumu unuttum, “Nietzsche’yi anlamak, üzerine Tanrı öldü yazılı tişört giymek değildir,” diyordu. Günümüzde onu hala bu kadar basite indirgeyerek anladığını sananlar mevcut olsa da biz yine onu gerçekten anlamaya çaba gösterelim istiyorum.
Onu anlayabilmek için önce iyi okumak gerek. Oysa Nietzsche genelde kötü okunur. Herhangi bir kitabını açıp sayfaları karıştırarak, anladığınız ya da anladığınızı sandığınız cümlelerin altını çizerek, o cümleleri ezberleyerek onu anlayamazsınız. “En kötü okuyucular, yağmacı askerler gibi okuyan okuyuculardır. İşlerine yarayan şeyleri alırlar, kirletirler ve kalanını karıştırarak bütüne iftira ederler.”*
Nietzsche’nin herhangi bir konuda öne sürdüğü önermeler çoğu zaman saptırılmış ya da yanlış anlaşılmıştır. Bunda onun kavranamayan, çok anlamlı dilinin payı olduğu kadar, sözlerinin çelişkili olması da yazdıklarının anlaşılmasını zorlaştırır. Çoğu kez anlatmak istediğinin tersini savunarak bizi şaşırtır. Bu yüzden onu doğru anlamak için bize anlatmak istediği şeyin tam tersine odaklanmalıyız. Bir başka ifade ile ‘Onun ne söylemek istemediğini,’ görmeliyiz.

Felsefe, bir tür kavram üretme sanatıdır. Bu kavramlar onu üreten filozofun düşünce sisteminin bir parçasıdır. O filozofu anlamak, önce onun kavramlarını anlamakla başlar. Nietzsche’nin Güç istemi kavramı ise felsefe tarihinin anlaşılması en güç kavramlarından biridir. Güç istemi anlaşılmadan Nietzsche anlaşılmaz. Zaten onu anlaşılmaz kılan en büyük etken de budur. Çünkü tek bir tarifi yoktur. Nietzsche onu eserlerinde farklı anlamlarda kullanır. Hatta aynı eserin ayrı bölümlerinde farklı anlamlardadır. İyinin ve Kötünün Ötesi’nde yaşamın özüyken, Böyle Buyurdu Zerdüşt  ve Ahlakın Soykütüğü’nde bir dürtü veya bir güdü olarak kabul edilir.
Güç istenci,Kimi zaman evreni ve yaşamayı anlamaya ve yorumlamaya yarayan bir varsayım, kimi zaman canlı, cansız tüm evrenin metafizik-kozmolojik temeli, kimi yerde canlı yaşamın organik  yasası, kimi yerde sadece insana dair psikolojik bir güdü olarak tanımlanır. (…) Nietzsche’de güç istemi, bir istem olması bakımından daha çok insana özgü bir şeydir. Dolayısıyla insan, güç istemidir.”**
Bu bağlamda, Nietzsche’nin anlaşılabilirliği, insanı –onun insanını- anlayabilmekle mümkün olabilecektir ancak.  Onun insanı sıradan, alışageldiğimiz insana benzemez.  Diğer filozofların aksine, onun bir varlık olarak evrendeki yeri, yetenekleri, kimliği, ilişkileri Nietzsche’yi ilgilendirmez. O, insanla içinde bulunduğu çağı karşı karşıya getirip, gerçek sorumluluğunu ortaya çıkarır. Geçmişin değer yargılarıyla, çağın ölçüleri örtüşmediğinde, eskiden kurtulmak adına Tanrı’yı öldürür.  Böylelikle insanı sınırlayan geleneklerden onu kurtarır. Tanrı’nın ölümüyle açılan boşluğa düşen insan, bu boşluğu kendisiyle doldurarak, kendi varlığının sınırlarını aşar.
Onun düşüncesinde insanın içinde bulunduğu yaşam, doğurucu, yeniden yaratıcı, ortaya koyucu güçler birikimidir. İnsan da bu sürekli birikim içinde belli bir yeri, belli bir atılımı olan istem varlığıdır. Bir yüce istemdir insan.”***

Nietzsche insanı üç ayrı gruba ayırır: 1- Ben’im diyebilen, kendi kendinin gücünü tanıyan, başarılarıyla geleceğe yön veren, çağını aşan “Üst insan”. 2- Geleceği değil de kendini yönlendirebilen, kendi sınırlarını belirleyen, “Ben istiyorum” diyebilen insan. 3- Yığın insanı. Verilenle yetinen, geleneklerine bağlı kalan, başkalarınca sınırlanan insan. Başkalarının yaptıklarıyla övünür, onlar gibi konuşur, eskiye hayranlık duyar, uygarlığın yüz karası insanlardır.
Özet olarak belki de insanı anlamak, Nietzsche’yi anlamaktır. Zira ona göre felsefe, insan davranışlarını bütünlüğü içinde ele alan bir düşünce akımıdır. İnsanla başlar, insanla biter.  Ve de belki tam da Oruç Aruoba’nın dediği gibidir: “Nietzsche’den ancak kendini anlamaya çalışanlar bir şeyler anlayabilirler, anladıklarında da Nietzsche’yi değil kendilerini anladıklarını anlayarak.”

Aslında bazı insanlar da en az Nietzsche kadar anlaşılmaz oluyor günümüzde.  Neyi neden yaptığını, neden söylediğini ya da ne söylemek istediğini anlayamıyorsunuz.
Dolaysıyla verdiğiniz yanıtlar, boş, saçma ve anlamsız oluyor.
Umutsuzluğa sürüklüyor bu da sizi.
Ne kendinizi ne de onu anlayabiliyorsunuz!
Ama hikâye hep devam ediyor…
Bu da, “Tanrı Öldü!” yazılı tişörtle dolaşmaya benziyor.
Asla onu anlamadan, tanımadan, bildiğini zannederek…

*Nietzsche Nasıl Felsefe Yapıyordu / Karl Jaspers Alfa yay. 2013
** Nietzsche’de  Güç İstenci Kavramı / Hakan Çörekçioğlu /Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi 2014 s.17
*** Nietzsche Eylem Ödevi / İsmet Zeki Eyüboğlu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir