CAZ  ÇAĞI VE ÖYKÜLERİ  ÜZERİNE NOTLAR

 Kabuk Öykü Okuma Grubumuzun Mart ayı öykü kitabının Amerikalı yazar Scott Fitzgerald’ın “Caz Çağı Öyküleri” adlı öykü kitabı olarak seçildiği Yıldız İlhan Hoca’mın “Hayatımızda beklenmeyen güzellikte bir değişim olmazsa Nisan’ın ilk perşembesi zoom üzerinden konuşacağız” cümlesiyle grupta paylaşıldığında bende uyanan merakla, yazar ve dönemi üzerine genel okumalar yaparak kitaba hazırlanmaya başladım. Bu arada Sevgili Yıldız Hoca’mın dayanışma içeren ve kitaplarımızı internet üzerinden değil, kitapçımızdan almamız yönündeki çağrısını da diğer kitap sever dostlarımıza anlamlı bir hatırlatma olarak paylaşmak , çağrıya bir küçük katkı sunmak istedim.

Kapılar açan okumaları çok seviyorum ama bazen ısınma turları sonrasında bir bakıyorum okunacak bir yığın kitap ve yazar, araştırılacak birçok konu, izlenecek pek çok film ve dinlenecek bir o kadar müzik var. Yani o bir kitap benim için dar zamanlarda telaşa, hepsini yapma isteği ile yapabilme zamanı arasındaki sıkışmışlıkla çabalamaya dönüşüyor. İşin içine bu sıralar bir de Zoom üzerinden buluşma ya da buluşamama kaygısı eklendi. İşin bu tarafını sevmiyorum, yüz yüze paylaşımdan, araya sıkışan esprilerden, gülüşmelerden keyif alan bizlere, Zoom zulme dönüşüyor. Şimdi gelelim yaptığım genel okumalardan edindiğim küçük bilgileri, bir nevi kendi adımlarımın izini paylaşmaya.

Fitzgerald’a göre Caz Çağı, 1 Mayıs 1919 İşçi Bayramı’ndaki isyanların bastırılması sonrası başlayan, Ekim 1929 Amerikan Borsası Wall Street’in çöküşü ve Büyük Buhran’ın caz çağına son vermesine  kadar neredeyse on yıl süren bir dönemi kapsar. Bernard Gazier’in “Büyük Buhran” adlı kitabında ise bu dönem için “Modern Kapitalizm Dönemi” tanımlaması kullanılmıştır.

1.Dünya Savaşı sonrası başlayan bu çılgın yıllar, Amerikan Edebiyatı’nda, iki savaş arası dönem boyunca endişeyi, biçimsel arayışı ve tedirginliği birleştirerek yazan Faulkner, Hemingway, Fitzgerald, Elliot Paul, Kay Boyle gibi “kayıp kuşak” olarak ortaya çıkan yazarları doğurmuştur. Ancak bu yazarlardan Faulkner gibi bazıları zamanın ruhuyla bütünleşmeden yazmayı sürdürse de Fitzgerald gibi bazı yazarlar da “caz çağına en derin ve istikrarlı duygulardan biri olan nostaljik bir parıltıyla” bakmıştır. Fitzgerald bu çağın başlıca tarihçisi, baş sözcüsü ve vücut bulmuş halidir.

Fitzgerald not defterine şu satırları yazmıştır : “ Şimdilerde o parıltılı günlerdeki halimize insanda korku uyandıran bir ayıplamayla bakmak moda oldu. Ama o parıltılı günlerin meziyetleri de vardı. Hayat birçok insan için çok daha büyük ve neşeliydi….Bu gözler iki bin misafirine şampanya ısmarlayan bir adam, dünyanın en iyi heykeltıraşına kocaman bir merdiven siparişi veren bir kadın, sekiz yüz bin dolarlık bir çeki yırtıp atan bir insan gördü.”

Fitzgerald’ın maddi ve edebi başarı arayışı “Amerikan rüyası”dır ve atmosferi en iyi yansıttığı romanı Great Gatsby ( Muhteşem Gatsby)’dir. Roman’daki karakterler bu rüyadan bir parça alma hevesindedirler. Romandaki anlatıcı her ne kadar bu hevesi paylaşmayıp, aksine bu hevese eleştirel ve ironik baksa da romanın yazarının bu çağa karşı kafasının karışık olduğu tespitlerine katılmıyor. O’nun bu çağı keyifle yaşayan ve biyografilerden yola çıkarak yaşadığı dönemi yazan bir yazar olduğunu düşünüyorum. Yazar’ın Caz Çağı Öyküleri’nden “Jöleli Şeker”de anlatıcı Jim Powell’ın Fitzgerald’ın bilinç dili olduğu ve kurduğu cümlelerin dönemin düzenine bakış açısını yansıttığı kanaatindeyim. Öykünün bir yerinde öykü karakteri Jöleli Şeker şöyle diyor: “ Bir gün meteliksiz kalırsam eğer kuzeyde yaşayan amcamın yanına sığınırım diye düşünüyorum. Güzel bir çiftliği var ama çiftlikte çalıştıracak kadar çok zenci yaşamıyor orada.” Bu satırlarda gizlenen beyaz Amerikalıyı gördüm sanki.

Fitzgerald’ın bu döneme Caz Çağı adını vermesinin de çok isabetli olmadığını düşünüyorum. Yirmilerin ruhunu anlatmak için kullandığı metafor, Caz Müziğinin ruhuna ve tarihine aykırı bir simgeleme olmuştur. Neden dersek?

“Caz, melodi ve akorların eşliğinde simgesel olarak özgürlüğe kavuşma çabasıdır.” Caz müziğinin neden ve nasıl ortaya çıktığını ve bu kadar farklı türde müziğin nasıl bir araya geldiğini anlayabilmek için Afrikalıların kölelik Amerika’sındaki yaşamlarına göz atmak gerekir.

Afrikalı köleler Amerika’ya getirildiklerinde yanlarına müzik aletlerini almalarına izin verilmemişti. Ama onlar topraklarından koparıldıklarında müzikal zevklerini ve geleneklerini yanlarına alarak Amerika’ya gelmişlerdi. Pamuk tarlalarında çalışırken söyledikleri etkileyici, doğaçlama ve vokal geleneğine sahip şarkılar yirminci yüzyıl başlarındaki Afro-Amerikan insanların duygu ve hikayelerini anlatıyordu. Amerika’ya gelen köle Afrikalıların halk müziği olan ve sadece bir müzik türü olmayıp bir yaşam biçimi olan Blues gibi Ragtime ( siyahilerin çeşitli törenlerde piyano eşliğinde söylediği eski şarkılar) da Cazın gelişimine katkıda bulunan erken müzik akımlarıdır.

Caz’ın tarihi ve ruhu iyi okunduğunda ihtişam ve aşırılığın yaşandığı bin dokuz yüz yirmili yılları , yazarın Amerika’nın “Caz Çağı” olarak adlandırmasını isabetli bulmadığım fikrini paylaşacağınız kanaatindeyim.

Bu arada sekiz dalda Oscar’a aday gösterilen Ragtime filmi, taşralı bir New York ailesiyle adalet ve (sonlara doğru) intikam peşine düşen bir zenci piyanistin hayatlarını anlatan 1981 yapımı bir filmdir. Harry Houdini, Teddy Roosevelt ve mimar Stanford White gibi gerçek tarihsel kişiliklerle de kesişen bu filmi , öneri film olarak not düşeyim.

Caz Çağı’nı sona erdiren 1929 Büyük Buhran’ın sonrası, yani 1930’lu yıllar , 1920’li yıllarla olan hesabını, John Steinbeck’in, California meyve bahçelerindeki bir grevin öyküsünü anlatan “Büyük Kavga” ve iflas edince Oklahoma’dan yola çıkarak iş bulabilmek için maceralı bir yolculuk sonrası California’ya giden köylülerin hikayesini anlatan “Gazap Üzümleri” romanlarıyla görmüştür.

Bu ekonomik felaketle hesaplaşma sinemada King Vidor’un “Günlük Rızkımız (1934)” adlı filmi ile olmuştur. Çalışarak kefaret ödeme inancı ve tarımsal öz örgütlenmenin göklere çıkarıldığı bu film ,genç bir çifti anlatıyor. Erkek işsiz, terk edilmiş bir çiftliğe yerleşiyor, kendileri gibi sefalet içinde yaşayanları çevrelerine toplayarak sembolik Arcadia adıyla kolektif bir tarım topluluğu kuruyorlar. Bağımsızlığı fetheden ve bir insanın etrafında toplanan bu ortaklık ilkel bir komünizm avatarı. Ancak kırsal yaşamdaki uyum, caz, alkol ve sigara tutkusuyla gelen sarışın Sally ile bozuluyor. (Bu filmde adı geçen Arcadia adlı kolektif tarım topluluğu, Kemal Varol’un romanlarındaki hayali şehir “Arkanya” ya ilham olmuş mudur acaba?)

Dönelim tekrar Caz Çağı Öyküleri’ne. Fitzgerald öykülerinden birini Mark Twain’in bir sözünden etkilenerek yazdığını söylemiştir. “Ne yazık ki hayatın en iyi kısmı en başından gelip geçer ve en kötü kısmı hep sona kalır.” diyen Mark Twain’in fikrine karşılık  Fitzgerald,“son derece normal bir dünyada yalnızca bir adam üzerine bir deneme yaparak” “Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi” adlı öyküsüyle, seksenli yaşlarında doğup geriye doğru yaşlanan bir adamın hayatını kurgulamıştır.

Dönem kitabı olan ve okunmayı bekleyen on bir Caz Çağı Öykü’sü sırasını beklerken, 1 Mayıs, Devenin Arka Tarafı, Mutluluğun Tortuları, Porselen ve Pembe isim olarak ilk bakışta dikkatimi çeken öyküler. Bakalım hangisi favori öyküm olacak? Kabuk Öykü ya sizin öykünüz hangisi?

 

 

Yararlanılan Kaynaklar :

Caz Çağı Öyküleri/ S.Fitzgerald

Büyük Buhran -1929 Krizi / Bernard Gazier

Google / Vikipedi

 

 

 

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir