Aravind Adiga : Beyaz Kaplan

“Kadim Kültürün Ardında Kalanlar”

Salman RUSHIDE’den arka arkaya okuduğum üç kitap arasında “Gece Yarısı Çocukları” Hindistan’ın bağımsızlık tarihine yakından bakıyor, kast sistemine çok girmeden, Müslümanların azınlık yaşamına odaklanıyordu.

Salı günü kitaplıkta, raftaki yerinde olmayan, neredeyse ayağa kalkmış “BEYAZ KAPLAN” ile tesadüfen göz göze geldim.

Aldım, bir solukta okudum ama ne zaman hangi dürtü ile satın aldığımı asla hatırlamıyorum ve neden “ayaklanıp, gözüme girdiğini” de anlayabilmiş değilim.😇

ARAVIND ADIGA isimli bir gazetecinin ilk romanı.

Onlarca  kasttan oluşan, karmakarışık gelenekleri, inançları, binlerce tanrısı olan rengarenk ve kadim bir topluma bu kadar içerden ve bu kadar yakından bakarken, mizah duygusunu hiç yitirmeden radikal bir anlatımı tutturabilmek mucizevi bir başarı.😍

Olağanüstü  akışa kapılıp, okuyup bitirdiğinizde, kendinizi Beyaz Kaplan’a hak verir ve  değer yargılarınızı  sorgularken buluveriyorsunuz.

Yolu, suyu, kanalizasyonu, hastanesi, doktoru olmayan, yol kenarında yaşamak zorunda olan milyonlarca vatandaşı varken, en büyük düğünlere ev sahipliği yapan en süslü oteller, en büyük çok  uluslu şirketlerin çağrı merkezleri ve rüşvetin akıl almaz boyutlarına ortam yaratan çok partili  demokrasinin  ülkesi.

  1. Yüzyılın yükselen yıldızı, çelişkiler ülkesi, kokuşmuş çamurun içinde debelenen 1,5 milyarlık bir nüfus, Batılı teknoloji şirketlerinin ucuz işgücü kaynağı olarak tanıdığımız Hindistan için tam da bu akşam TV haberinde, kirlilikten her yıl iki milyon insanın öldüğü açıklandı.

Aynı haber bültenin devamında; azgın ve düzensiz trafikten kaynaklan hava kirliliğine bitmek bilmeyen AVM, plaza ve lüks konut siteleri  inşaatlarından yükselen toz bulutunun ve denetimsiz kirli sanayinin bacalarından yükselen zehirli dumanın katılmasıyla, başta başkent YENİ DELHİ olmak üzere, toplam 13 kentinin, dünyanın en kirli havasına sahip yirmi ülke arasında olduğu da belirtildi.

Her yıl binlerce Batılı okur yazarın “aydınlanma” amacıyla ziyaret ederken, mutlaka içme suyunu bavulunda yanında götürdüğü, yeryüzünün en eski uygarlıklarından birinin doğduğu toprakları bir de bu kitaptan okumak gerek.

Yer yer komik bir anlatıma kapılsanız da, vahşi düzeydeki fakirlik, yokluk, yoksunluk iliklerinize kadar işliyor. Yazar çok cesur, yaşadığı topluma tuttuğu ayna ise son derece samimi.

Okuduklarınızı aslında bir şekilde, tek tek biliyorsunuz da, bir öykü bütünlüğünde  karşınıza çıkınca afallamamanız mümkün değil.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir