YÜKSEK EDEBİYAT GÜNLERİNDE IV

 FANTEZİ YÜRÜYÜŞÜ

Olguyu zenginleştirmek için “Çanak Çömlek Mahkemesi” kurdum, şizofrenik bir ay tutulmasıyla.

Sıkıldığım anlarda elimi boşluğa uzatarak, kapısının önüne insanlık hâli haddini çekmiş özneleri çekip çıkardım yazının içinden. Yine, imgeyi kurumakta olan bir göle çevirmeye kalkan keyfiyetin algısına özlü sözler yazmak için küçük notlar aldım.

Sonra dikenli çitimin sarmaşığı ile konuştum. Ona elinde çırasıyla ve yeterli sayıda psikolojik taktiklerle şiir adına söz söyleme evresine geçenleri dürtmek istediğimi söyledim.

Sonra tınısında bilincinin doruğuna ulaştığında bakışa bakış olmak için soluklandı ses. Anlamlı yalnızlıklara böldüm dingin suyu ve ateş üfleyenleri demleniyor sessizliğine biçemli takı.

Sonra asude bir birlikteliğe yürümek için yoğun bakıma alınmış bir çelişkinin eteklerine indim, övünçlerle bezeli dalgaları köpüklü teneffüse çıkan. Ölüler kenti için şiirler okuyordu beşiği sallayan.

Sonra haz odasına yontu özü kavranmış bir sevgili ölünün küllerini savurdum belleğin truva atına.

OLTANIN UCUNDA DENİZE AÇILAN TEKNE

Şiir ve övgü, yorumlar nesnesi hevesliye bulaşmaya görsün. Tedavisi yok, diyorlar. Yakında büyük dolaşıma kaydederim. Şiirsel hizmette sınır yok! Ama bilin ki övgücünün deneyimi ve aidiyeti, şiirin gerçeğini algısından kaçırdıkça veya algısı tarafından bünyeden atıldıkça; döngü, anlamlı bir oluşun duygusundan koparak, bildiklerini alternatifleriyle karşılaştırma cesaretini kaybeder ve fanatizmi ve dalkavukluğu büyütür, diyelim yazmaya devam edelim.

Bak, incelikli sonuçlardan utanan zaman ve mekândır seni gönendiren.

Anılarla donanımı yerli yerinde, hep düşünce devşirerek kendine şiir-düşünce oluşturan daima iyiliğin ve güzelliğin peşinde koşan öncü yorumsal kararlılığını daha iyi anlayabilmek ve pekiştirmek için varlığını estetik dilimlere ayırarak şiirsel anatomi atlasını oluşturan beden olarak sınırın dışında akıl olarak sınırın içinde bir rolünden diğer rolüne ışıldayan büyücü insanın, kendine uzak veya aklını eksik bırakan oluş hâllerine ilişkin bir dokunuştur bu sesleniş.

Şimdi, hiçliğin etrafında kümelenmiş oluşların bir oluşla kendilerini anlamlandırması ve sonrasında anlamı eksilten veya tamamlayan yeni bir anlam için gerçekliğe uzam açması, olarak bakabiliriz bu deneyselliğe.

Varlığın varlıkta benzerinin benzerine çoğalarak azalması olarak da betimleyebiliriz. En iyisi, saf kaygıya teslimiyet, diyelim bu sessizliğe. “Temel Kuşku” ya da yer açacak. Yine bir yanıyla, yoruma bir faydası dokunur diye, bilincin, başka bir bilinç tarafından bir tutumlar ve alışkanlıklar döngüsüne çekilmesi düşüncesini de ihtimaller arasına yazabiliriz. Başka şeyler de yazabiliriz. Şiirsel yorum dediğimiz şey biraz da anlam eğlencesidir.

Bu aralar, [elbette yoğun istek üzerine] muhafazakâr okurlarım için birkaç şiir yazmayı düşünüyorum. Şöyle yeni-okurumun keyfinin ayakları altına serilecek, nesnel karşılığı olan şeyler. Belki bir şiir kitabı neden olmasın. Şiirin ilkbahar eylemlerine böyle bir giriş yapmak oldukça şık durur, gibime geliyor. İşin doğrusu Şiirsel İlkbahar-Yaz Programım, oldukça yoğun. Valla ne yapacağımı şaşırdım. Nasıl kalkacağız bu işlerin altından bilemiyorum.

İnsandan yana, bireysel ve toplumsal sorunlarla hemhâl edepli, şiirsel kimliğini kazanmış bir şair-özne olmak ne kadar zormuş, yahu. İlgiler, ödüllerim, yoğun imza günlerim, ulusal uluslararası şiir etkinliklerim de şiirsel sorumluluğumu o sırtımdaki yükü ve gerilimini bir kat daha artırıyor.

Şu an aklımda, şairliğime ikona alegorik yansımalarla manaya mana katabilecek renkler uçuşuyor. Ah sevgili okurum, işte politik ikliminin üzerine de gölge bir empatiyle meşakkatle gelen bu cesaret bu şiirsel heyelan, sıradan bilincin verdiği hasara karşı algı naklini gerçekleştirmiş neo şiirsel bir gülümsemedir. Akacak gecenin koynuna ıhlamur kokuları.

KAKTÜSE SU VERMEYİ UNUTMA

Büyük iltifatlar zamanında, ‘Abartılar Ülkesi’nde, yazılması gerekeni biz yazarız, diyor, şair. Süsleniyor peteğinden süzülen az gelişmiş lirik kibir, zıtlıkları düğümleyen süper esansiyel yalnızlığına.

Ah işte biçim de sensin biçem de. Şiirsel bir yakınlıkla puf puf kabarmış tam ölçü uzak küskünlükler besliyor, kınalı avluya. Işıklarını yakıyor avlunun oltasına gelmiş en sevilen okuyucu yorumu: “İzninizle paylaşmak istiyorum.”

Gülümsüyor şiirsel gelişmelere maya çalan ortak bilinç. Aynanın önüne çıkarılan bu gölgeli birlikteliklere övgü ve alkış yakışıyor, diyor, yıldız falından akan. Sonra en iktidar püf noktada: Bir, kutlarım şair! Bir, eyvallah kardeşim! Uçuşuyor rüzgârda, öznenin göz kamaştıran duygusallığına. Bak, şiirsel saf çekim kuvvetidir alışkısından yuvarlanan mühürlenmiş bu Şey. Ne güzel yapışıyor dışa dönük tümceler birbirine! Şiirsel huzur var orada.

Neyse, de. Anlam, aynadır. Kış, bazen ağır gelmiştir. Şöyle birkaç iyi şairle aynı dergide görünsem de desem ki sizin gibi şairlerle aynı dergide görünmek görünmelerin en görkemlisidir, desem ve aşırı heyecanın etkisiyle beş şiir daha yazıversem külliyata. Eklesem kendimi süslenip konuşmayı seven bir hüzünle el ele tutuşmuş şiirsel uçurtmanın kuyruğuna.

Yaprağın damarından çekiliyor ışık alaycı bilgeliğiyle.

 

BARDAĞI BOŞ BIRAKINCA

Şimdi diyorum ki: Sezgisel kavrayışın şiirsel estetiğini olgunlaştırmak için bin bir meşakkatle öncelikle güzel ve görsel sanatlar akabinde sosyal ve fen bilimler ve en çok konuşulan disiplinler bilgi birikimiyle yoğrulmuş bireybilimci öngörü sahibi entelektüel ve hatta puan cetvelinde ilk beşte yer alan bir şair yazar edebiyat eleştirmeni olarak bir süre lirik sanatsal faaliyetlerime ara mı versem, acaba?

Ki yaratıcılığının bilincinde, dizginlenemeyen şiirsel sanat hayatım bir tatili de hak etmiyor değil yani!  Ki şair dediğin aşk ve tutku tuğralı yeni şiirsel fırtınalar için uygun bulacağı bir zaman dilimi içinde bi ilk yarı sezon finali yapmalı yani!

Neyse! Ama manadan uzak düşmemek ve vahşi kötülüğe karşı sevimli dize çatan çılgın hayranlığın ve tanıklı iyiliğin iç içe geçtiği bu mimetik zamandan payıma düşeni de kaçırmak istemiyorum. Acaba bu kederli duygusal takatsiz dayanılmaz arayı, poetik keski bileyleyen incelikler otofenomeni şiir-bar etkinliklerine ve diğer foregrounding teknikle programlanmış edebiyat faaliyetlerine katılarak imgesel yüzlü ışığı karanlıktan ayıran metamodern tespitlerde bulunarak mı değerlendirsem?

İnsan bir türlü karar veremiyor, başı şiirsel belaya girince! Düşünelim bakalım! Ah, benim karabasanlarla boğuşup duran!

İKİ İLMEK ŞİİRSEL HARAŞO

Bir büyük keşmekeşin içinde en görkemli biçimlenmiş yorgunluğu insanın, anlama ve gerçeğe leke o çitler, o sınırlar, o ışığı yutan karanlık.

Acaba, bizi çağıran sözcüklerin ve imgelerin maskı için de bir ölçü alırlar mı?

Bu yazıda kendimi çok yakışıklı hissediyorum, seviniyor çirkinliğim.

Veya insanın aşka ve tutkuya dair küçük ama her gün yeniden tanımladığı korkularla yaşaması ve hüzünlü geleceğin giderek benimsenen ayartılmış bir çılgınlığa dönüşmesi çok üzücü!

Veya anlamın sağırlar diyaloğuna dönüştüğü bir kuşkunun ortasında insan âşık olacaksa ağzının tadıyla olmalı, gerisi boş da diyebilirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir