Freud ve Kurmaca: Psikanalitik Edebiyat Kuramına Giriş
Edebiyat tarihi boyunca, yazılmış metinlerin içerisinden anlam ayıklamak bir görev kabul edilmiştir. Her edebî metnin, bir şekilde anlam vermeye müsait oluşu, neredeyse apriori bir özellik kazanmıştır. Metni, yapısal ve estetik bir bütünlük olarak anlamak yeterli olmamış, onun mahiyetlerinin sınırları; okuma edimleriyle, eleştirilerle ve anlama süreçleriyle sürekli genişlemiştir.
Bu bağlamda denilebilir ki, edebiyatın birçok anlamı, tam da bu anlama süreçlerinin bizzat kattığı anlamlardan oluşur. Arayışın kendisi, bulunabilecek potansiyeller üretir. Aristoteles’in Poetika’sı, bu anlamda büyük bir role sahiptir. Çünkü Aristoteles, o eseriyle edebî olana dair belirlemeler yaparken, belirlemeleri genişletir. Gereklilikler, kriterler ve tahliller sunar. Uzun bir süre, Aristoteles’ten etkilenen edebî gelenek, metni poetik yönde anlama eğilimi göstermiştir. Bu, metnin hangi kriterleri yerine getirdiğiyle ölçülmesi anlamına gelir.
Edebiyat kuramlarının gelişimi, böyle bir atmosferden, neo-klasik etkiden kurtulmasıyla önemli ölçüde değişmiş ve çeşitli boyutlar kazanmıştır. Bu değişimlerin, Aristoteles’in etkisinden kurtulmanın tam olarak nasıl gerçekleştiği, farklı bir metinde ele alınabilecek bir süreçtir (1).
-
yüzyılın sonlarında, Sigmund Freud’un metinleri genel anlamda rüya, birey, bilinçdışı, toplum, kültür ve ruhbilimsel terapi konularındaydı. Freud’dan sonra, Peter Brooks, de Man, Derrida, Barthes, Paul Fry, Wolfgang Iser, Michel Schneider gibi isimler, bu metinleri belli biçimlerde edebiyat yapıtlarının dünyasında da düşünmeye başladı.