İstanbul’un yolları yokuştur
Hem bahar hem güz
Hem yaz hem de kıştır
Taş sokaklar dile gelse
Anlatsa üstünden geçenleri
İp atlayan kızları
Misket atan oğlanları
Çıngıraklı yoğurtçuları
At koşulmuş gondol sucuları sütçüleri
Elma gibi domatesçileri
Biber patlıcanları bostanları
Osmanlı macunları
Bir eski İstanbul rüzgârı
Taka sesli sabahları
Balıkçıları kayıkçıları
Hamalları
Hamamda bayılan ayıları
Tefli sopalı ayıcıları
Kalaycıları
Taze simitçileri
Torbalı eskicileri
Şişman bohçacıları
Namuslu tombalacıları
Yangın yerleri tulumbacıları
Hacıları hocaları amcaları teyzeleri
Mariyaları Viktorları Onnikleri Araları Alberleri
Kara bacıları
Kendisine sor taş sokakları
Sokağa eğilen cumbalı hürmetli ahşap evleri
Gıcırdayan merdivenleri
Sobalı sıcak yuvaları
Pazar sabahları ailecek yapılan kahvaltıları
Yazın öğle uykuları
Bahçelerde sazlı sözlü akşamları
Şıpın işi kurulan yer yatakları
Akrabaları ahbapları
Selamlaşan komşuları
Anneleri babaları çocukları
Eşleri kardeşleri
Hepsi gitti
O güzel atlara binip gittiler
Kenti bize bıraktılar
Bize kalan çığlık atan martılar
Boğazda oynaşan renkler
Tek tük ağaçlar
Nüfusu artan kargalar
Akordeonla ‘hatırla sevgili’yi çalan
Ayağımıza gelen overlokçular
Magafonlu patatesçiler
Asfalt beton araba motor
AVM rezidans Presidan
Ayak başparmağını kaşıyan komşular
Yeni çıkan maskeler
Hangi birini desem
Deniz görmemiş sakinleri var
Sorasan “Nerelisen hemşerim” diye
Yanıt hazır
“İstanbul’liyem”
Neden artık sevgi yok
Neden iyi hiçbir şey olmuyor
Sen onu taş sokaklara sor
M. Sinan Gür
20 Ekim 2020