Kitap

LUKİANOS’UN HOROZU / Duygu Uzel

Adsız
Duygu Uzel

LUKİANOS'UN HOROZU

Elime aldığım her kitap başka yere götürüyor beni. Sevgili Sülbiye Yıldırım’ın Lukianos’un Horozu’yla yola çıktım çıkmasına da dönebildim dersem yalan olur… Belki okuyan hiç kimsenin dönmemesi gerekir, belki tam da orada başımızı çevirip bakmalıyız ardımıza. Yaşanmışlıklara arkamızı dönüp kaçmak yerine Habil ve Kabil’e dek gitmeli, o zaman içimize kaçan çığlığı olduğu yerden kaldırıp yükseltmeli ve başlamadan bitirmeliyiz tüm kavgaları…

Hızla yanımdan geçen Kırmızı Mercedes’in rüzgârıyla savruldum. Bu da neyin sesi derken baktım direksiyonda Kâmil almış başını gidiyor. Kâmil yanımdan geçip giderken beni de Almatya anılarımın tam orta yerine bırakıverdi. Bitmeyen yolları, açılan alışveriş merkezleri, heykelleri, kavgada en iyi taşı biz atarız böbürlenmeleriyle. O Almatya ki her derde deva avokadosuyla yeri bir ayrı. Ne çok şey var anlatacak sana dair…

Sesler çalınıyor kulağıma, peşine düşmekten alamıyorum kendimi. Yere atsan düşmeyecek kadar kalabalık çıktığım yol. Zembereği boşalmış yeşil çerçeveli bir saate takılıyor ayağım, tökezliyorum. Kımıl kımıl insanlar. Ağızları sürekli açılıp kapanıyor, elleri kolları hareket halinde ama duyduğum ses onlardan gelmiyor. Ağızlarından dökülen her söz, bulutların arasından kendine yol bulmaya çalışan güneşin önünde sisten bir duvara dönüşüyor.

Sayfaların arasında buluyorum aradıklarımı. En az diğerleri kadar kalabalıklar. Oldukları yerde ve anda donup kalmış hepsi, ağızları sımsıkı kapalı, çığlıkları gözlerinde, yüzlerinde ama en çok yüreklerinde. Dinlemek istiyorum her birini, sarılmak istiyorum tek tek…

Dilleri yok kimisinin. Geride bıraktıkları yaylalarında, dağlarında kalmış dilleri de yürekleri ve elleriyle birlikte. Rüzgârsız kalmışlar yayladan konduya göçtükleri bu yaban ellerde. Renklerini, çiçeklerini özlüyorlar.

Yüreklerini toprağa gömmüşler; korkulu ağrılı düşman günler doğuran, kötülükten döl almış gebe gecelere dayanamayıp çatlamasın diye. Ölümün yaşama galip geldiği zamanlarda vicdanlar kör kuyulara atılmış.

Postalların altında ezilen menekşeli yollardan yürümüşler. İnsanlığa verilmiş sözleri varmış çünkü. Suyu çekilmiş balçığın keskinliğinde, parçalıyor yüreğini, acımasız geri dönüşsüz.

Koskoca gölleri kurutan elin, ufalayıp kum tanesine çevirdiği yaşamına bütün gücüyle su taşımak için sınırlar aşmış kimi. Çölde yaratacağı vahaya inanmış. Çocukları yeşersin diyeymiş tüm çabası. Tüm anaların ortak dileği; çocukları boy versin, solmasın umutları. Şairin dizelerindeki gibi şeker de yiyebilsinler…

Derinliğinde kaybolduğum satırlardan çıkıp geliyor Cemile. Görmeye gerek var mı senin buza kesmiş bedenini, yetmez mi bilmek, duymak, eriyip akmaz mı taşa dönen yürekler? Ah Cemile ah!..

İnsanlığımızın yıkıcılığı yanında gerek kalmadı atom silahlarına, diyor annesi ve devam ediyor: “Doğduğun günden başlar acıların. Sevinçlerden payına düşen ise sadece hayallerindir. Kendi çoğalmaları için azaltırlar seni. Doymayan gözleri için kör olmalı, zenginleşmeleri için yoksullaşmalı, yaşamaları için ölmelisin. Bu dünyanın cennetini yaşayanlar cehenneme çevirirler de yaşamını ama bir çukuru çok görürler sana, öl demezlerse ölemezsin.” (S.77)

Zaman sadece ölümü gösterse de her daim yeniden açar menekşeler…

Kalemine yüreğine sağlık Sülbiye Yıldırım.

 

 

*LUKİANOS’UN HOROZU, Sülbiye Yıldırım, KKM Yayınları

 

 

 

 

Diğer yazılarımıza buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

 

 

 

 

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Anka kuşunun

kanatları sözcüklerimizi sarmaya geliyor

kapat
Start typing to see posts you are looking for.
Logo
Sidebar Scroll To Top