BOZARMIŞ HAYATLAR VE ÇOKTANDIR SÖYLENMEYENLER
“Her sabah, buz tutmuş camlara çizerdik hayallerimizi.”
Adalet Temürtürkan’ın, Çoktandır Söylenmemiş adlı ilk öykü kitabını okurken kendimi sözcüklerin ritim ve akıcılığına bırakıyor, her sabah buz tutmuş camlara hayallerini çizenlerle beraber, bozkır gibi ıssız, sert, adeta terk edilmiş olmanın duygusal yoğunluğunu iliklerime kadar hissediyorum.
On yedi öyküden oluşan kitabın okuduğum sayfalarını geride bırakırken Adalet Temürtürkan, tekrar eden sözcük ve imgelerle ince ince işliyor öykü atmosferini. Bazen bir turp kuyusunda, soyka bir toprak altında, Seyran’ın kıblesinde, kimi zamanda çapkın yele eğinik sarının ortasında bir servinin (1) dalında ya da öyküdeki kadınların başına bağladığı, terini sildiği, sevdiğine verdiği, sevdiğinden aldığı yazmanın oyalarında.
Öykülerde ağırlıklı olarak gördüğümüz kırsal veya köy adeta bir sahne. Ülke genelinde karmaşık olan iktisadi ve insani ilişkilerin daha yalın olarak temsil edildiği bir arena aslında. Burada Kemal Tahir’in şu sözü aklıma geliyor: “Köyü yazan romancılardan beklediğimiz bir şey, bence, milletin müşterek yani birleşik ruhunu, davranışını keşfetmeye çalışmaktır. (Kemal Tahir, 1960:87) Adalet Temürtükan da kırsalı, insanın insana yaptığı kötülükleri, kadınların hiçe sayılmasını, iftira atılmasını, yaftalanmasını, çaresizliği konu alan anlatılar için uygun bir arka plan olarak seçiyor ve bu konuları güçlü betimlemeleriyle birlikte oluşturduğu atmosferde türlü şekillerde ifade ediyor.
Ekin, ot biçilmiş, odun kesilmiş, bağ bahçe toplanmış, her yer boş, ırgat yok, çoban yok. Hiç mi yolcu geçmez bu cehennemin dibinden? Yel esmiyor ki önüne katsın, kuş uçmuyor ki gagasında götürsün Hatçe’nin sesini. Duyan gelsin, kazma, kürek, salacayı kapan gelsin, ocaktan çekip alsın Turna’yı. Kimse görmüyor, duymuyordu. (2)
Bozkır – Renkler
Adalet Temürtürkan’ın öykülerinde yer verdiği en güçlü unsurlardan biri de doğa betimlemeleriyle birlikte bozkır ve renk imgesi.
Öykülerdeki doğa betimlemeleri, insan duygularını ve toplumsal rolleri ifade etmede oldukça etkin rol oynuyor. Bu betimlemeler, özellikle bozkır tasvirleri, renk imgesi ve tekrarı ile güçlendiriliyor. Böylece yazar, okuyucuyu duygusal anlamda yönlendirirken, anlatı atmosferini belirginleştirip, sembolik derinliği arttırıyor.
Enine boyuna uzanıyordu sonsuz sarı, sınırı yoktu. Sıcak ışıl ışıldı. En önde turuncuya çalan sarı, başak sarısı, gün ışığı sarısı. Sarı bittiğinde mor dağlar, başında açık uçuk mavi, içinde ipliksi beyaz bulutlar.
Kül rengiydi Baydığın. Sıralı dağların heybetlisi, yakışıklısı. İrili ufaklı dağların sırtını yasladığı Baydığın’nın eteklerine tutunan, bozkır yoksulu en küçük köy…(3)
Bozkır, hem doğrudan anlamıyla hem de sembolik düzlemde büyük bir anlam derinliği taşır. Genellikle kıraç, verimsiz toprakları ifade ederken, yaşamın zor, doğanın elverişsiz olduğu yerleri simgeler.
Sert rüzgârlara açıkmış, kışın yükseklerden gelen soğukta üşür, yazın çıplak güneşin altında kavrulur bozarırmış köyün taşı, toprağı. (4)
Kar kapıya dayandı, camlar yine buz tuttu. Çırılçıplak kavak ağacı ayazda sallandı, sığırcıklar göç etti, kara karga cin dalında kaldı. Un, bulgur çuvalının, patates, soğan sepetinin dibi göründü, pekmez küpünü kedi devirdi. (5)
Adalet Temürtürkan, öykülerinde fiziksel mekân olarak bozkır ile karakterlerin hayatlarındaki ıssızlık ve yalnızlık duygularına bir paralellik kuruyor. Yazar, bu imgeyi yoksulluğu ve çaresizliği okuyucuya doğrudan aktarmada başarılı bir şekilde kullanırken bozkır, karakterlerin ve özellikle de kadınların yaşadığı fiziksel ve duygusal zorlukları, dışlanmışlıkları vurguluyor.
Dumanlı dağlar yol vermedi, yaprak kımıldatmayan sıcak durgun hava, aman vermedi Hatçe’nin çığlığına. Kuş uçmaz, kervan geçmez, inişli çıkışlı yaz yaban bozkırda koşuyordu.(6)
Ayrıca bozkırın verimsiz, ağaçsız, çorak doğası, karakterlerin yaşamsal zenginlikten yoksunluğunu da gözler önüne seriyor. Bu nedenle mekân, karakterlerin ruh halleri ile uyumlu bir biçimde aktarıldığı için okuyucuda derin bir etki yaratıyor.
Geleneksel Bir Örtü: Yazma
Yazar, Çoktandır Söylenmemiş adlı öykü kitabında kültürel ve sembolik öğeleri çok iyi kullanırken aynı zamanda bu öğeleri katmanlı anlamlarla güçlendiriyor. Kültürel ve sembolik ögelerin içinde benim en çok ilgimi çeken kadınların geleneksel örtüsü, yazma oldu.
Soyka Toprak, Seyran’ın Kıblesi, Saniye’nin Belikleri, Boğazımdaki Taşlar gibi öykülerde yazma, öncelikli olarak gelenek ve kültürel bir kimlik olarak karşımıza çıkıyor.
Yazmayı ince beliklerinin altından geçirip iki ucunu tepesinde bağladı.(7)
Başucundaki sandığın üstünde gözüne çarpan yazmayı aldı terini sildi. (8)
Yazma, kadınların toplum tarafından şekillendirilen rollerine, sınırlamalarına vurgu yaparken, kadınlık ve mahremiyet konusu da toplumsal hayattaki yerini koruyor. Ayrıca bazen kadının görünmez oluşunu, bazen aitlik duygusunu, bazen de toplumsal baskıyı sembolize ederek kadının toplumdaki yerini derinden düşündürüyor. Öte yandan yazma, öykü karakterlerindeki kadınların geçmişe ve geleneklere bağlılıklarını bu bağlılıktan doğan çaresizliği, toplumsal değerleri, hasret, ölüm, yas gibi konuları da sembolize ediyor.
O gün onlarca kadın, çiçekli yazmasını atıp, kara yazma bağlamış başına.(9)
Duman rengi yazmayla koydular mezara Seyran’ı. (10)
Bir eli koynundaki yazmaya gitti, sevdiğinin son hediyesiydi. (11)
Anamın yüzü değişir, bizden kaçırdığı gözünün yaşını ak yazmanın ucuyla siler. (12)
Adalet Temürtürkan, Çoktandır Söylenmemiş ilk öykü kitabında bozarmış taşın toprağın arasına sıkışmışların söyleyemediklerini, özgün bir ritim ve sesle kurulan güçlü betimlemeler, imgeler, içsel monolog ve diyaloglarla anlatıyor. Kitap, dil ve anlatım teknikleriyle öne çıkarken, duygusal ve düşünsel derinlik taşıyan öykülerden oluşuyor. Yazarın kullandığı semboller, imgeler ve yerel söylemler metne özgün bir tat katarken okuru karakterlerin dünyasına iyice yaklaştırıyor.
- Çoktandır Söylenmemiş Öykü Kitabı _ (Servi Dalı, syf.77)
- A.g.e – (Soyka Toprak, syf.28)
- A.g.e – (Seyran’nın Kıblesi, syf.75)
- A.g.e – (Kısmet’in Beklediği, syf.36)
- A.g.e – (Düşlerin Sonu, syf. 7)
- A.g.e – (Soyka Toprak, syf.28)
- A.g.e – (Kuyudaki, syf.17)
- A.g.e – (Saniye’nin Belikleri, syf.79)
- A.g.e – (Boğazımdaki Taşlar, syf.87)
- A.g.e – (Seyran’nın Kıblesi syf.75, syf.76)
- A.g.e – (Dedemin Sureti, Babamın Kaşları, syf.11)
- https://t24.com.tr /öyküde köy ve kırsal izleri
- http://www.turkedebiyatı.org /toplumcu gerçekçi Türk romanı
Diğer yazılarımıza buradan ulaşabilirsiniz.
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.