GÜN BATIMI
Aylardır bizi otelinde misafir eden Mine Hanım “Yağmurlu bir gün, iyi bir gün batımına işaret eder” dediğinde hepimiz umutlanıyoruz. Tüm çabamız Nemrut’un zirvesinde nihai gün batımını yakalamak. Bunun için tüm set ekibi günlerdir ekipmanlarıyla birlikte metrelerce yol yürüyor. Henüz istediğimiz sonuca ulaşabilmiş değiliz.
Güneşin nazlı bir gelin edasıyla hünerlerini sergileyeceği süre 20 bilemediniz 25 dakika. Sonrasında en bonkör haliyle renklerini savururken, yerini yıldızlarla kaplı bir geceye bırakacak. Bir yönetmen olarak bu sahneleri çekerken amacım iki aşığı kavuşturmaktan öte, enfes manzarayı perdesiz en doğal haliyle izleyiciyle buluşturmak. Çünkü resmettiğimiz ve hayran kaldığımız bu görüntü, sokak lambalarının, yüksek binaların ve ağaçların uzantısında fazla cılız kalıyor. Oysa gerçekte görmemiz gereken bunların çok ötesinde.
Belirli bir yere kadar araçlarla devam edip yolun kalan kısmını yürümeye başlıyoruz. Yükseklere tırmandıkça rüzgâr hızını artırıyor. Üşüdüğümüzü, hatta titrediğimizi söylemeden edemeyeceğim. Her seferinde üzerimize giymek zorunda kaldığımız kalın giysiler, yükümüzü daha da artırıyor. Soluk soluğa kalmış kameramanımın gülümserken zorlandığını hissedebiliyorum. Ara sıra mola verip dinlenmek iyi geliyor. Oyuncuları yormadan bu sahneyi çekebilmek ve motivasyonlarını yüksek tutmak önemli. Her şeyin mükemmel olması için ekibim ve ben elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Aslında çekimlerin çoğu tamamlandı. İçimden bir ses bu sefer olacak derken, ben de ekibime dönüp bu sefer olacak sözünü yüksek sesle tekrarlıyorum. Bir taraftan medeniyetin görkemli izlerini taşıyan Nemrut Dağı’nın kalıntıları, dev kafa heykelleri, diğer tarafta tüm güzelliğini yansıtarak ufuk çizgisini yarılayan güneşi avuçlamak ve bir film karesinde ölümsüzleştirmek düşüncesi tüm yorgunluğumuza değer elbette.
Gün batımına odaklanmışken, bir taraftan da oyuncuların göstereceği performansı merak ediyorum. Kocaman altın bir tas gözlerimizin önünde usul usul harelenmeye başlarken beklenen anın geldiğini anlıyorum. Oyuncular son hazırlıklarını yapıyorlar. Sevgili kameramanım işine o kadar odaklanmış ki, hareketsiz halini yan taraftaki heykellerden birine benzetiyorum. Biraz önceki sarılık ufka yaklaştıkça koyulaşarak önce turuncuya sonra kızıllığa dönüşüyor. Ortaya gözleri kamaştıran o harikulade manzara çıkıyor. Oyuncuların gözlerinde güneşle birlikte veda edecek olmanın hüznünü görüyorum. Rüzgârın eşlik ettiği gürültünün ardından iki âşık kendilerini boşluğa bırakıyorlar. İçimden senariste kızıyorum. Tüm uğraşlar böyle bir son için miydi? Silikleşerek kaybolan güneşin sabah erkenden yeniden doğacağını düşünüp, kahramanlarımızın başka evrenlerde var olma ihtimaliyle teselli buluyorum.
Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.