cevap ararken
Ayşegül Gezgin

CEVAP ARARKEN

Bazen hiç ummadığından gelir fayda, diye düşündü Murat meşe ağaçlarının arasında yavaşça yol alırken.

Geçen hafta Selim’le karşılaşması ne tesadüftü ama. Okul yıllarından beri görüşmeseler, arayıp sormasalar bile sosyal medya hesaplarında karşılıklı beğenmeler, kalp koymalar eksik değildi.
Telefon ekranında Selim’in en son fotoğraflarını görmek, belleğindeki salaş görüntüsünün yitmesine yetmemişti onu tekrar karşısında görene kadar. Şık takım elbiseleri içinde, yeni bir Selim’di bu. Eskiden önünde simit yedikleri gösterişli otele, şirket eğitimi için birlikte girdiler. Bir kahve içmeye vakitleri vardı seminer sonrası.
Göz göze gelip karşılıklı konuşmaya başlayınca, arkadaşının hiç de değişmemiş olduğunu fark etti Murat karşılaştığı diğer okul arkadaşlarının aksine. Dinlemeye, anlamaya hevesli, aynı meraklı gözler. Biraz havadan sudan, işten güçten bahsettikten sonra uzun zamandır içini dökmeyen, samimi bir sohbete hasret kalan Murat anlatmaya başladı. Sevgilisinden yeni ayrılmıştı, yeniden birleşme ümidi taşıyordu. İş yerinde sorunlar vardı, yöneticisiyle anlaşamıyorlardı. Ne yapacağını, nasıl yapacağını bilemez halde düşünüp duruyor bir sonuca varamıyordu.
Selim ona elindeki anahtarı uzatırken, alıp almamakta tereddüt etti ilk başta. Takvimi iş programıyla daha bir ay öncesinden doluyken, haftaya bir gün ayarlayıp Şile’ye nasıl giderdi? Buna ihtiyacın var, diye ısrar etti Selim. Söylediklerimi unutma, telefon ve internetten uzak duracaksın. Bu çok önemli, sadece doğadaki sesleri dinle, ihtiyaç duyduğun tüm cevaplar orada. Oğlum sen ne ara yaşam koçu oldun, diyerek anahtarı ve yol tarifini aldı Murat.
Ormanlık yolu geçince upuzun sahil önüne serildi. Kendini zorladı, eli telefona gitmesin diye. Bu fotoğraf şimdi akustik gitarlı bir müzikle ne de yakışırdı paylaşmaya. Verdiği sözde durmaya kararlıydı. Sosyal medya diyeti yapacaktı bir gün boyunca. Son paylaşımı geçen geceydi, bir şiir paylaşmıştı, şarap şişesiyle. Aldığı beğeni ve yorumlara son bir kez bakmak isteyince şarjın bitmek üzere olduğunu gördü. Eve varınca hallederdi.
Arkadaşının tavsiyesine uyup eve varmadan yarım saat önceki son yerleşim yeri olan sahil kasabasına, market alış verişi yapmaya uğradı. İçerideki insan çokluğu onu şaşırttı. Onca kilometre geldim hala kalabalıktan kurtulamadım, bu gidişle bakir koy diye bir yer kalmayacak, diye düşündü. Peynir reyonunun yanında “Yardım edin” diyen ağlamaklı bir ses duydu. Orta yaşlı ufak tefek bir kadın, depoya benzer bir çukura düşmüş, sesini duyurmaya çalışıyordu. Yanındaki gençler kadını videoya çekiyor, diğer insanlar da bir şey yokmuş gibi alışverişlerine devam ediyorlardı. Murat gençlere kızarak kadına yardım etti. Market müdürüne haber verdi ilgilenmesi için. İnsanlık bitmiş ne hale düştük, diye kafasını sallayarak bindi otomobiline.
Minik yağmur göletleri oluşan, yumuşamış çamurlu patika yolda bir süre yürüdükten sonra, bir tepenin yamacında, çam ormanının yanındaki iki katlı bahçeli eve ulaştı. Daha yolda pişman oldu geldiğine. Ne gerek vardı buralara, şehrin içindeki güzelim ormanlar ne güne duruyordu, doğaysa orası da doğa. Eve uzun süredir kimsenin uğramadığı belliydi. Bahçeyi uzun otlar bürümüştü. Sıkışmış kapıyı zorla açtı. Panjurları kaldırarak içerideki karanlığı yok etmeye çalıştı. Cılız güneş ışınları yeterince ulaşmıyordu içeriye. Elektriği açmak için şalteri aradı, bulamadı hiçbir yerde. Hay aksi telefonun şarjı bitmiş, arayıp soramıyor Selim’e. Canı nasıl da kahve çekti.
Buralara kadar gelmişken Selim’in bahsettiği, ormandaki patika yolda biraz yürüyüş yapmaya karar verdi. Yanına bir paket kraker ve meyve suyu alarak orman yoluna girdi. Daha ilk adımda çamura bulanan pahalı spor ayakkabılarına üzüldü, taksiti bitmemişti. Doğa bakalım ne cevaplar verecekmiş bana? Ağaçların çalıların arasında ne mesaj olabilir? Keşke para verseydi doğa; bir hazine bulsaydım şu dikenlerin arasında. Atlar giderdim yurt dışına. Kim demiş parayla saadet olmaz; verin bakalım bana oluyor mu olmuyor mu? Çalış çalış ay sonunu getireme, sevgilini alıp bir otelde hafta sonu tatil yapama. Sevgilisi yani eski sevgilisi ne yapıyordu acaba şu anda? En son iş yerindeki kızlarla buluştuğunu görmüştü geçen akşamki paylaşımında. Fotoğrafta erkek de var mıydı tam anlayamamıştı, ortam karanlıktı biraz. O uğursuz Uğur da orada mıydı? İpek kim bilir şu anda kimlerle, ben burada yapayalnız.
Patika yol, minik bir göle ulaştığında telefonu olmadığına bir kez daha hayıflandı. Ördekler nazlı nazlı yüzüyorlardı. Bunları gördüğünü kimse bilmeyecekti. Kimseyle paylaşamayacaksa ne anlamı kalıyordu görmesinin? Burada olduğunu kimse bilmiyor, köşeden biri çıkmayacak. Kimse görmediği zaman ben kimim, reklam şirketinde finans uzmanı olmadığımda kim olurum? Diye düşündü. Canı sıkıldı, soru sormaya mı geldik canım buraya, hani cevapları bulacaktım, yeterince sorunum var zaten.
Ördeklerin yüzmesinde, yaprağın suya düşmesinde bir anlam bulmalıydı. Hangi eğitimdi, farkındalık uzmanı mı söylemişti bunları? Kendi yolundan çekilsen sen kim olursun? Böyle sormuştu galiba. Laflara bak, aklı sıra kendi kendimizi gazlayacağız. Yerdeki su birikintilerine bastıkça ayakları ıslandı, üşümeye başladı.  Nasıl da sıcak kahve istiyor canı. Bu saçma sapan yerde ne işim var, hemen döneyim evime bir polisiye film açıp ayağımı uzatayım. Nereden uydum Selim’in aklına. İnsan kaç dakika daha bakabilir ki göle? Kuşlar da ötüyor işte ötsün ne yapalım. Kararlı ve hızlı adımlarla dönüşe geçti.
Nedense aynı yerde dönüp durduğunu hissediyordu yarım saattir. Tekrar göle ulaşınca anladı yanlış patikayı takip ettiğini. İstediği her yere, telefonundaki yol bulma uygulaması ile ulaşmaya alışmıştı. Hava kararmak üzereydi. Tepeye doğru tırmanıp evin yerini görerek oradan inmeye karar verdi. Tırmanmak sandığı kadar kolay olmadı. Dikenlere takıldı. Yolu bulmaya o kadar odaklanmıştı ki pantolonunu, montunu dikenlerin yırtmasını önemsemeden dalıyordu çalıların arasına. Güç bela arabaya ulaştığında nefes nefeseydi.
Dönüş yolunda, şehrin ışıklarını uzaktan gördüğünde yüzüne renk geldi, gülümsemeye başladı. Ne korna sesi, ne trafik keyfini bozabilirdi. Artık güvenli yere ulaşmıştı. Bana ders olsun bundan böyle bilmediğim yerlere gitmem, derken evinin sokağına ulaşıyordu. Araçtan iner inmez karşıdan birinin koşarak ona geldiğini gördü. Kırmızı beresiyle İpek’ti bu. Ona sarılıp ağlamaya başladı.
“Çok korktum sana bir şey oldu diye.”
“Merak etme iyiyim.”
“En son ölümle ilgili şiir paylaşmışsın sonra da ulaşamayınca kendine…”
“Tamam tamam bak yok bir şey, şarjım bitti sadece”.
Yüzünde geniş bir gülümsemeyle İpek’e sarılıp eve doğru yürürken, doğaya gidip cevaplar aramak hiç de fena fikir değilmiş, diye düşündü.

 

Daha fazla öykü okumak için lütfen buraya tıklayın.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

1 thoughts on “CEVAP ARARKEN / Ayşegül Gezgin

  1. Birsen Karaloğlu dedi ki:

    Öykülerinizi özlemiştim. Murat karakteri çok sahici olmuş. Tam bugünün insanı. Esprili dilinize bayıldım. Teşekkür ederim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir