Milyonda bir olasılıktı, ama oldu işte. Olasılık olması onun BİM’e gelmesi değil, benim
çok nadir gitmem. Üstelik onun evinden kilometrelerce uzakta, benim evimin az
ötesindeydi. Akşam yemeğinden sonra, canım tatlı çekti. Düşkün değilimdir tatlıya.
Fakat, bu akşam canım çekti işte. Üzerimdeki eşofmanımı değiştirmeden, banyoda
kullandığım mavi plastik şıpıdık terliği ayağıma taktım ve gittim BİM e…Önce dışarıda
durdum ve giriş kapısının hemen yanında asılı, Haftanın Ürünleri’nin olduğu cama
asılı afişe baktım. Yeni bir yorgana ihtiyacım vardı fakat satıştaki yorganlar çift
kişilikti. Modern yaşamın (!) geldiği son noktada boşanmalar hızla artmışken, neden
yalnız yaşayanları ötekileştiren bir satış tercihiydi bu anlamadım. O esnada genç bir
çift belirdi yanımda. Dirimsel, doludizgin bir yaşamın tüm belirtilerini ortaya koyan
dinçlik ve güzellikteydi her ikisi de. Yan gözle üç beş saniye baktım onlara. Adam, bir
mahremiyetin altını çizercesine, konuşursa ben duyacakmışım gibi parmağını çift
kişilik yorganın üzerine koydu. Kadın bunu gördü ve mesajı alıp gülümsedi. Daha
fazla dayanamadım onların bu haline ve içeri girdim ve tatlı reyonuna yöneldim. Tatlı
reyonunda oyalanırken sımsıkı tuttuğum dört tane yirmibeş kuruş ve iki tane elli kuruşun
toplamı olan iki tl ye denk gelen tatlılardan bakıyordum. Birden arkamda tanıdık bir
ses duydum, yıkanması için banyoya sokulan bir kedi gibi tüylerim dikleşti,
kamburumu çıkararak, kendimi orta bölümdeki makarnaların yığılı alana attım. Beni
görmemişti, eğildim ve çubuk makarnaların bitip, fiyonkluların başladığı üç parmaklık
boşluk bırakılmış aralığa gözümü dayayıp onların geçişini beklemeye başladım.
Onlar diyorum çünkü yanında doksanlı yıllarda pek revaçta olan mor blazer ceketli,
uzun kırçıllı saçları omuzlarına dökülen, omuzlarını geriye yaslayarak yürüyen bir
adam vardı. Sivri uçlu, parlak bir ayakkabısı vardı. Hakketten yakışıklı bir adamdı.
Karımın neden benim gibi bir hödükle yıllar yılı yaşadığını bu yaşıma kadar
anlayamamıştım zaten. Birlikte zeytinyağı reyonuna yöneldiler, kollarını birlikte
uzatarak sürdükleri market arabası boştu hala. Hem neden boş bir market arabasını
birlikte sürme gereği duyarlar ki!.. Bu, bir nevi kendi aralarında dışarıya karşı
imzaladıkları ve de gerekçesini ancak kendilerinin bildiği bu iki kişinin ortak
mecralarının kurak bozkırlarında yeşermiş, üçüncü kişilerin anlamadıkları yeni bir dil
miydi acaba. Bu kadarını bilemezdim. Biri bir ürün alıyor, diğerine gösteriyor,
ardından birkaç dakika süren bir dialog sonrası o ürün yerine bırakılıyordu. Zeytinyağı
reyonu, peynir yoğurt süt reyonu, kuruyemiş reyonu bu şekilde geçildi ve arabaları
hala boştu. İzin verir misiniz, diyerek müsaade istedi yanımdan geçmek için genç
bir adam. Çünkü eski karım ve o adamı rahat görmek için makarna reyonunda elimle
makarnaları yer değiştirerek, kendime görüş alanı yaratmıştım. Bu esnada kıçımı
fazla geriye, baharat reyonun olduğu standa yakın tuttuğum için yolu kapatmış,
benden yol istemek zorunda kalmıştı. Toparlandım, gülümseyerek durumu
kurtarmaya çalıştım. Bir yandanda mavi banyo terliğimi giymeye çalışıyordum.
Çünkü, diğerlerini izlerken ayağım kaşınmış, ben de eğilip kaşımak yerine diğer
ayağımdan terliği çıkararak, üç haftadır kesmediğim kökleşmiş tırnaklı ayağımla
kaşınan yeri yukarı aşağı kaşımıştım… Geçmek isteyen gence yol verdim ve bu kez
makarnaların yanında bulunan, hazır çorba reyonunda kendime görüş alanı yarattım.
Ezogelinleri, yayla çorbalarının bulunduğu yere kaydırdım. ..ve hala inatla birlikte
sürdükleri market arabasında Dost marka sütü taşıyorlardı kasanın olduğu yere.
Neredeyse bir doksan boyunda, doksan kilo civarında, eski eşimle birlikte boyları üç
metreyi, kiloları ise yüzkırkları bulan bu devasa iki insan şimdi kasada, ikibuçuk tl lik
hesabı kimin ödeyeceği konusunda tartışıyorlardı. Adam silah çekecekmiş gibi elini belinin arka kısmına attı ve kahverengi kalınca bir cüzdan çıkardı. Cüzdanı açınca
yere bir adet eskiden çocukların oynadığı pokemon kartlarından biri düştü. Adam eski
karımın yüzüne bakmaksızın, neredeyse bir ayıbı gizlercesine eğildi, pokemon kartını
aldı eline. Üfledi önce, sonrada her iki yüzeyini gri kumaş pantalonuna sürerek
temizledi. Özenle cüzdana koydu yine. Bu esnada kasiyer kız, sürekli aynı
pozisyonda ayakta durmaktan yorulmuş olacak ki, yana eğilerek vücut ağırlığını diğer
bacağına yükledi. Adam cüzdandan bi kredi kartı çıkardı ve ikibuçuk tl yi çekmesi için
genç kıza uzattı. İşlemde bir sıkıntı olmalıydı, kız tekrar kartı kullandı. Sanırım işler
ters gidiyordu. Kasiyer kız adama ve eski eşime bakarak olumsuz olduğunu
düşündüğüm bir şeyler söyledi. Sanırım kartın limiti dolmuştu. Bu kez eski karım
uzattı kredi kartını ve muzaffer edayla gülümseyerek şifresini girdi… işlem başarılıydı.

Yazarımızın diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir