Surlar Daima Hüzünlüdür
kırık dökük duvarlar
kalbimin dört bir yanını sarmışlar
ne komutanlar yıkıp geçmiş
bir zaman surmuşlar
tarihin gücüne gitmesin diye
zihnimin içindekiler, kaldırmamışlar
kalmışlar öyle
her taşının arasında bir mektup gizli
en yüksek tepelerinde bakir manzaralar
güneş parıl parıl parıldar
kırık dökük duvarlar
kalbimin dört bir yanını sarmışlar
çıkmışım sağ kalan son kulelerden birine
güneş doğmuyor artık bu memlekette
yalnızca cılız ışık
kara bulutlar veba gibi çökmüş tepelerine
sessiz esintiler tırmalıyor kulağımı
eskisi gibi kokmuyor çiçekler
rüzgar taşımıyor gülüşlerini
geride kalan cesetler
havada leş kokusu
tarihe ayıp olmasın diye
kafamın içindekiler, yerlerinden etmemişler
ezilmiş tüm bebekler
çünkü zaten hiç gelmemişler
duvarlara bir tek kediler tırmanmış
onlar da kör olduklarından
manzarayı hiç görmemişler
oturuyorum, gözlerim kapalı
hasat dolunayı
yılan gibi kıvrılıyor bulutlardan
kalbimi bir şişe geçirip
bırakıyor öylece
birkaç yüzyıla
pişirsin diye güneş ve rüzgarlar
hayatı düşünüyorum kulede
titriyorum
bileklerimi kesmeyi düşünüyorum
vazgeçiyorum
bu diyarda
hiç açmayan çiçekleri düşünüyorum
gülüyorum
kulağımı sağır eden rüzgarları
bir zamanlar içimi ısıtan manzaraları
denizi düşünüyorum
balıkları ve oğlakları
çimenleri düşünüyorum
rüzgara karşı eğilmiş
Yüreğinize sağlık Tuğkan Yıldırım.
Çok teşekkür ederim güzel yorumunuz için.