KARANTİNA GÜNLERİ- (11)
Sevgili Günlük… Artık saymıyorum ya, işte o günlerden biri daha bitti…
Dün gece ülkece korona olayına bulaşmamızın kırkıncı gün devriyesini yurt sathında düzenlenen etkinliklerle çılgınca kutladık…Hükümet zaten gece saat onda yaptığı duyuruyla cümle milleti meydanlarda, sokaklarda kutlamalara davet etti… Hatta bazılarımız evde kalanlara 369 lira 55 kuruş ceza verileceğini bilem duyduk ve tüm tanışları da evde kalıp ceza ney yememeleri, bir an önce dışarı çıkmaları konusunda uyardık…
Sitemiz, düzenlediği fener alayıyla kutlamalara katıldı…Hicabi amca Korede giydiği üniforması ve kılıcı ile korteje başkanlık etti…Böylesine bir duyguda beraberlik, sevinç içinde yakınlaşma, toplumsal dayanışma ve sarılışmayı en son Dünya Kupasında üçüncü olduğumuzda yaşamıştık…Kabaran milli duygularımızla dün gece bir kez daha millet olma bilincini yaşadık…Sağ olasın hükümet…
Neyse…
Geçen gün… biliyosun Sevgili Günlük, buzdolabı benimle konuşmaya devam ederse artık psikolog mu olur psikiyatrist mi, konunun ehli birine görünmem lazım demiştim…
Sonunda korktuğum başıma geldi (hep gelir zaten, beni bilenler bilir…) dün sabah mutfakta “ Ağbiiii, donuyorum beni biraz ocağa yaklaştırsana…” diye bir ses… Önce irkildim…Sonra baktım buz dolabının derin dondurucu tarafı, seslenen O…”E, oğlum senin işin zaten donmak, dondurmak, ne höykürüyon şimdi…” diye cevaplayacak oldum…” kimle konuşuyosun sabah sabah” diyen Fatoşa yakalandık…Yakalanmasak sohbeti bayağı bi uzatacaktık…
Zaten 24 kanalın her birinde üçer doktor…Günde üç posta korona anlatıyorlar…Faceden, messengerden , whatsapp’dan eşin dostun komple komplo teorisi bombardımanından da daraldık, bunaldık…Doğal olarak olacağı buydu…Sonunda koronamanyak olduk iyi mi…
Neyse, uzatmayayım…Bizim Mücteba’dan Rendevu aldım, tabii yastığımı ve polar battaniyemi de yanıma aldım (onlar olmazsa uyuyamam ki) benim psikiyatrist arkadaşa terapiye gittim… İşte, biraz hoşbeşden sonra sedire uzandım..Mücteba da başucumdaki koltuğa tünedi…Malum bütün filmlerde olduğu gibi, hadi İskender şimdi çocukluğuna gidecez dedi…Bir, iki üç demeden, gittim…Başladım anlatmaya;
bir buçuk yaşındaydım…Komşu kızı Asuman beni ısırdı, onu hiç sevmedim.. İlk aşkımı dört yaşında buldum…O zamanlar, Gökler Hakimi Gordon vardı, Hürriyet Gazetesinde, sevgilisi Dale ve ilim adamı Dr. Zarkov ile Mongo gezegeninde kötü kalpli kral Ming’le savaşıyorlardı…Ben Dale’ye aşıktım…Ama komşu kızı Sevim de vardı… iki aşk arasında kararsızdım…Aslan adamlar Dale’yi kaçırınca kartal adamlar Gordon’a yardım etti, kertenkele adamlar Ming’in tarafındaydı, onlar haindiler…kızı kurtardık falan diye ben 1951 deki gazetenin iç sayfasında üç kare halinde Fatoş’la Basri’nin altında verilen çizgi romanı bir güzel anlattım…
Oradan geçtik beş yaşa… ilk okula başlamıştım…İlk gün millet çizgi çizerken, ben defterime “Öğretmenimin adı Beria Demirel, onu çok seviyorum yazıp dört dizelik bir de şiir ekleyince, öğretmen beni olduğum yerden alıp, kimsenin elleşmeyeceği bir köşeye oturttu…Zaten uzaylı muamelesi görmeye küçük yaşta başlamıştım, sonraları da kesintisiz devam etti, haliyle alıştım o duruma…
İşte O sınıfta Sevim de (ilk aşkım) vardı, arkadaşlarım; Muhittin, Bilgi, Semih vardı…Semih ev sahibimizin oğluydu…Benden bir yaş büyüktü, güreşte beni hep yenerdi, iki ablası bir kardeşi vardı Macide, Semiha, Selma…Halide teyze (anneleri) çok komikti… sonra komşumuz Safiye teyzeler vardı, kızı Melahati polis memuru Kenan ile evlendirdiler, 1952 nin Eylül ayıydı hiç unutmam, filan, falan diye 68 yıl önceki olayları geçen hafta olmuş gibi anlatmaya devam edince…Mücteba; ” Kalk lan ordan… ben yatıcam, hasta ettin beni “ diyip beni kaldırdı, ben koltuğa geçtim…Yazık oldu doktor arkadaş balataları yaktı… Neyse biraz kolonya döktüm kafasına, ılık duş yapmasını, kafasına buz torbası koymasını tavsiye edip eve döndüm…Baktım buz dolabından ses soluk yok…Bayağı iyi gelmiş bana terapi…
Bu gün temizlik günü…Daha önce anlatmıştım ya sevgili günlük, yardımcı kızımızın enfekte olmadan bize gelebilmesi için ona araba almamız şart diye…Yardımcı kızımız diyince öyle cahil mahil bişey sanmayın ha…Kütüphanemin müdavimidir…En son Thomas More’un Ütopyasını aldıydı benden, okuyayım diye…Gerisini düşünün artık…
Neyse, Bir hafta boyunca “arabam. com”, “sahibinden. com” bilmem ne şeyim com…dan hesaplı ne kadar araba ilanı varsa baktık, inceledik…Pek olacak iş değil… Borcunu ödemesi için yetmiş beşini doldurana kadar bize temizliğe gelmesi gerekiyor…Naapalım araba alamıyoruz, kız da gelemiyo… iş gene başa düştü…Aynen yaptığımız aletli jimnastik (elektrik süpürgesi) , su sporları(vileda) …Bu arada on yıl önce.. bir artı bir yerine beş artı bir ev alana lanet okuma …(yani o kendim oluyorum bizzat..) Allahtan sporcu bir yanım var, yani tenis, eskrim filan yapmışlığım var da (her ne kadar biraz zaman geçtiyse de) çok şükür formum yerinde…Bu satırları şu anda yarı baygın yattığım kanapeden yazıyorum…
Dinlenmek için bir hobi seçip vurayım kendimi hobiye diyorum …Gerçi bende hobi bayağı çok da hepsi de ilham istiyor kardeşim…İlham geldi geldi, gelmedi tık yok…Halbuki şu Japonlar ne güzel, 20 bin domino taşını 12 kilometre dizip, sonra da deviriyorlar…O da bir çeşit hobi ya… Hem de ilhama falan gerek yok…Önce diz, sonra devir… Peki niye dizip deviriyorlar? Akıl erdiremedim…
İyi de kardeşim, çatal bıçak yerine çubukla pilav yemeye çalışan, morali bozuldu mu karnını deşen bir millete öyle ulu orta her şeyi “niye” diye soramazsın ki…
Maske ve kolonyadan bu gün de haber yok…Evde de sadece gül esanslı bir şişe kolonya kalmış…Artık onu dökünüp “hacı kafilesi” gibi, gül kokusu sala sala, salınıp gezecez evde…
Bu günlük te bu kadar Sevgili Günlük, ,güzel hafta sonları olsun… sağlıcakla kal, görüşürüz …
Sevgili İskender Bey,
Bu günlüklerin kahramanını klonlamak mümkün müdür acaba?
Her eve, her apartmana, her mahalleye bolca dağıtmalı. Belki o zaman insanlar da üzüm misali birbirine bakıp yumuşak huylu olurlar. Uyduruk şeyleri bahane edip, vara yoğa snirlenip, kızıp köpürmezler. Saf ve neşeli takılırız hep birlikte.
Siz sağ olun, var olun.
Kahramanınızın müptelasyım. Sevgiler.