Ressamın Eli
Derya’ya
Sanki oyuncakmışçasına tamir ediyorsun kendini kırılan yerlerinden. Ciğerlerine batanı, kuytularında varlığını unutturduğun son bir nefesle çekmeye çalışıyorsun boyalı parmaklarınla. Gözlerinin önünde, her şey ve herkes bir kez daha uzaklaşıp siliniyor insana ait olan. Her bozulduğunda oyuncak olmadığının tekrar tekrar farkına varmanın çaresizliği ile diz çöküyorsun olduğun yere. Dudakların kıpırdıyor. Kökünü bulma umuduyla ettiğin duaların, tepende lanet gibi dolanmasını izliyorum senelerdir.
Hep annene çıkıyor bütün yollar, oyuncak bebekmişçesine seni fırlattığı dünyadan geçip gittiğini düşündüğümüz annene. Kendi karanlığına terk edildiğin yaşadığını anımsadığın ilk günden bugüne elinde mum, oda oda gezdiğin masalları anlatıyorsun bana. Sesin, geçmişin labirentinde daracık tünellerinde dolandıkça, karanlıkta kimsesizliğin peşinde yaşlanıyor hayatın. Bata çıka aldığın yollar ve hep aynı yere geri getiren ayakların. “Annem değil, bu sefer annemi bulmak bile kurtaramaz beni deyip ellerine bakıyorsun” bileklerinden kıvırarak. “Kimsesizlik belki de büyük bir özgürlüktür…” “Evet belki de.” Karşılıklı söylediğimiz yalanın suçunda ortaklaşmanın verdiği rahatlıkla ikimiz de derin bir nefes alıyoruz. Resim yaparken, zamandan kopup gittiğin yerden sesleniyorsun bana “Elin kökü bende ve ayak çiziyorum sadece.”
Evrim A.