Compressed by jpeg-recompress
Berrin Yelkenbiçer

MÜKEMMEL GÜNLER

Kadın, erken uyanmayı ve uyandığında evin dışında hayatın harekete geçtiğini hatırlatan asansör sesini, otoparkın kalkıp inen kapısının mekanik tıkırtısını duymayı, penceresine yeni bir günün doğmuş olmasını seviyor. Hirayama gün doğarken sokakları süpüren kadının çalı süpürgesinin hışırtısıyla açıyor gözlerini ve dışarının seslerine kulak veriyor. Yüz ifadesinden ve yataktan kalkış halinden anlıyoruz ki penceresine doğan günden o da memnun.

Kadın, çok erken, hayat tam olarak akmaya başlamadan evden çıkmayı seviyor. Çıkar çıkmaz başını kaldırıp gökyüzüne, varsa bulutlara, yoksa mavisi henüz soluk gökyüzüne bakıyor. Hirayama da evden çıkınca, henüz kapıyı bile kapatmadan mutlaka gökyüzüyle bakışıp derin bir nefes alıyor.
Kadın, sabahları çay içmeyi seviyor, Hirayama teneke kutuda soğuk kahve ama bir şeyler içmek ikisine de iyi geliyor.
Kadın, yıllar önce satın alıp defalarca dinlediği şahane müziklerin kasetlerini evde koyacak yer kalmadığını düşünüp bir yerlere verdiği ya da yolladığı için pişman ama yollamasaydı da zaten artık onları dinleyecek bir kasetçalarının olmadığı gerçeğini mecburen kabullenmiş.
Şanslı Hirayama modeli belli ki eski olan arabasının teybine kaset yerleştirip dinleyebiliyor ve güne The Animals’ın House of The Rising Sun şarkısıyla başlıyor. Kadının çok sevdiği şarkılardan. İkisinde de ne çok aynı ismin kasetleri varmış.
Kadın, yapılacak işlerinin, gidilecek yollarının olmasından memnun. Her işine ve yoluna mutlaka müzik katıyor. Hirayama da arabasının teybine her gün farklı bir kaset takarak önce yola sonra işe koyuluyor.
Kadın, ağacın her türünü çok seviyor ve bahçesinden ağaç kesmeye kalkanlara “Bana bakın, kendimi zincirle gövdesine bağlarım” diye tehditler savuruyor. Onlar şaka yaptığını sanıyorlar ama o ciddi, sadece zinciri nereden bulacağını bilmiyor. Ağaçlar kesildiğinde canı yanıyor, yakıldığında oturup çaresizliğine ağlıyor. Bahçesinde ilkyazlarda mor çiçeğe duran jakaranda ağacıyla bildiğin sohbet ediyor. Onlara sarılmak, dokunmak hatta sadece görmek bile ruhuna, bedenine, aklına, fikrine iyi geliyor. Belki de önceki hayatında bir ağaçtı kim bilir, o da bilmiyor.
Hirayama ağaçları önce eğilerek selamlıyor, sonra fotoğraflarını çekiyor. Onlara sarılan insanları seviyor. Tanısa belki kadını da severdi.
Kadın uyumadan önce başucu lambasını yakıp mutlaka okuyor. Okuma listesinde William Faulkner’ın Ses ve Öfke romanı var. Hirayama da uyumadan önce başucu lambası eşliğinde Faulkner’dan Çılgın Palmiyeler’i okuyor. Kadın okuma listesine bu kitabı da ekliyor. Hirayama’nın kitapları raflarda dizi dizi, kadınınkiler de öyle. Hirayama kitapçılarda kitap karıştırmayı ve cüzdanının izin verdiği kadarıyla satın almayı seviyor. Kadın da öyle.
Hirayama Tokyo’nun lüks bir semtinde umumi tuvaletleri temizliyor ve yaptığı işten hiç gocunmuyor. Ayna kullanıp dip köşeleri bile kontrol edecek kadar işine özenli.
Bir sahnede kız kardeşi, özel şoförlü arabasına binmeden önce soruyor:
“Gerçekten tuvalet mi temizliyorsun?”
“Evet!” diye yanıtlıyor Hirayama, evet. Ona göre bu sorunun başka bir yanıtı, ötesi berisi yok. Kadın da evi süpürmekten, çamaşır asmaktan ya da tuvaletleri temizlemekten gocunmuyor. Bunlar iş ve birinin yapması gerekiyor. Niye o olmasın? Üstelik kendi işini yaptığı için memnun. Sadece cam silemiyor, çünkü başı dönüyor.

Kadın çiçekleri çok seviyor, hep sevdi. Evinin içi dışı çiçek dolu. Bir bahçesi yok ama balkonunu bahçe gibi kullanıyor. Para verip satın almak yerine sağdan soldan bir dal, bir kök alıp ekmeyi, çoğaltmayı tercih ediyor. Birileri ona çalınan çiçeğin daha iyi tuttuğunu söylemiş, o da inanmış. Etrafa zarar vermeden bir dalcık çiçek çaldığı oluyor. Günahı ona öyle söyleyenin boynuna. Gezmelerini, tozmalarını, seyahatlerini çiçeklerinin sulanması gerektiği gerçeğine arkasını dönmeden ayarlıyor. Sulamayı unuttuğu ya da aksattığı hiç olmadı.  Hirayama’nın da çiçekleri var ama o çalmıyor. Bir ağaç fidesini heyecanla köklerken etrafından izin alıyor ve eve gelince ilk iş olarak küçük bir saksıya ekiyor. Sabah rutinlerinden biri de çiçeklerini sulamak. Yeğeni evden kaçıp ona yatıya geldiğinde bile sulamayı unutmuyor ve aksatmıyor.
Hirayama temizlediği tuvaletlerden birinde, aynanın kenarına sıkıştırılmış bir kâğıt parçası aracılığıyla hiç tanımadığı biriyle XOX oynuyor.
Birkaç gün sürüyor oyun, bittiğinde karşı taraf teşekkür notu yazıyor. Kâğıdı katlayıp göğüs cebine koyarken gülümsüyor. Kadının tanımadığı biriyle böyle bir oyun oynamışlığı yok ama fırsat bulsa oynar, niye oynamasın. Böyle bir mutluluk fırsatını kaçırır mı hiç!

‘Kemorabi’ Japonca’da ‘Rüzgârla salınan yaprakların arasından süzülen gölge ve güneş ışığının yarattığı ışık huzmeleri’ demekmiş.
Kadın da Hirayama da bu huzmeleri saatlerce seyredebilirler. Hirayama’nın rüyalarında giriyor huzmeler. Kadının rüyalarıysa karışık, huzmelisi de var huzmesizi de.
Kadın bisiklete binmeyi, yağmurda ıslanmayı seviyor. Pazara, havalı alışveriş merkezlerine bile pedallıyor. Yağmur yağdığında bile isteye şemsiye açmıyor. Hirayama da umumi banyoya, kitap okuyarak beklediği çamaşırcıya bisikletiyle gidiyor, yağmur yağdığında yağmurluğunun başlığını kafasına geçirmiyor.
Kadın konuşmayı seviyor ve akacak mecra bulduğunda çok konuşuyor. Hirayama konuşmayı sevmiyor ve mecbur kalmadıkça konuşmuyor.
İkisi de Nina Simone’dan I’m Feeling Good’u dinlerken ağlıyor.
Adını Lou Reed’in şahane şarkısından alan Mükemmel Günler / Perfect Days, Alman Yönetmen Wim Wenders’ın 2023 tarihli son filmi.
Japonya’nın Oscar adayı da olan filmde Hirayama’yı canlandıran Koji Yakusho, 2023 Cannes Film Festivali’nde en iyi erkek oyuncu ödülünü almış.
Son sahnede, I’m Feeling Good’u dinleyerek doğan güneşe doğru arabasıyla ilerlediği sahnede, yüzünün değişen hallerini izleyince bile bu ödülün neden ona verildiğini şıp diye anlıyoruz.
Film, Wenders’ın Tokyo’daki tuvaletleri tasarlayan bir mimarın belgeselini çekmesi için aldığı davetle ortaya çıkmış.
Filmi izleyen kadın, tuvaletleri temizledikten sonra sandviçini yiyen Hirayama’nın ellerini yıkayıp yıkamadığına takılıyor ama sonra yönetmenin el yıkama sahnelerini özellikle kestiğini öğreniyor. Yine de Hirayama ellerini yıkasa mıydı acaba?
Her gün çalı süpürgesi sesiyle başlayıp benzer şekillerde devam eden sahneler, akla Bugün Aslında Dündü / Groundhog Day filmini getirse de bazı rutinlerin sallantılı evlilikleri bile kurtardığına dair rivayeti de hatırlamak gerek bence.
İngiliz yazar Ben Highmore‘a göre rutin aynı anda hem neşeli hem sıkıcı hem şefkatli hem de sinir bozucu olarak deneyimlenebiliyormuş.
Herkesin deneyimi kendine ama kadın ve iki saatlik bu filmdeki Hirayama, rutinlerini neşeli ve şefkatli kısmıyla yaşamayı tercih ediyorlar.
Mutluluk da bir tercih değil miydi, neydi?

 

Yazarımızın diğer yazılarını okumak için lütfen buraya tıklayın.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

 

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir