Klara İle Güneş – Kazuo Ishiguro
Sabahın kör karanlığında başlayacak yolculuğuma arkadaş olsun diye raftan rastgele çekip aldığım kitabı bitirene kadar elimden bırakamadım. Ne havaalanı yolunda, ne giden yolcu katının ferah kahvaltı salonunda, ne de Bodrum’un yangından kurtulmuş yeşil alanlarının arasında başımı kaldırıp etrafa bakamadım.
2017 yılı Nobel Edebiyat ödülünü kazanan Japon asıllı İngiliz yazar Kazuo Ishiguro’nun Nobel’den sonra yazdığı son romanı Klara ile Güneş’den söz ediyorum. Mayıs 2021’de Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan 262 sayfalık bu roman tüm eserleri dilimize kazandırılan yazarın sekizinci romanı.
Kimi eleştirmenler Klara ile Güneş adlı romanın Kazuo Ishiguro’nun 2005 yılında yayınlanan Beni Asla Bırakma adlı romanına çok benzediğini söyleseler, hatta bir tür formül kitap olduğunu vurgulasalar da, bu son romanın da, eserleri otuzdan fazla dile çevrilen yazarın sadık okurları tarafından yoğun ilgi ile karşılandığı bilinmektedir.
Kazuo Ishiguro 2015 yılında The Guardian ile yaptığı bir söyleşide; “kirli sırrı” olduğunu ifade etmiş ve ”aynı kitabı defalarca yazma eğilimindeyim” demişti. Bir yazarın da, tıpkı ressamlar gibi aynı konuda yazmaya devam etmesini neden yadırgamalıyız ki? Belki de yazarın aynı konuda söyleyecekleri bir kitapta bitmemiştir. Yeter ki ilginç ve yeni şeyler söyleyebilsin.
“Beni Asla Bırakma” klonlanmış insanlardan bir organ havuzu oluşturulması anlatılmaktaydı. “Klara ile Güneş” ise yapay zekanın günlük yaşama yerleştiği bir gelecekten söz ediyor.
Anlatı gelecekteki bir tarihte, neresi olduğu tam bilinmeye bir ülkede geçiyor. Romandaki yetişkinlerin tavırlarından ve beklentilerinden batılı normların geçerli olduğu bir toplumda yaşadıklarını anlıyoruz. Bir tanıtım yazısında romanın ABD’de geçtiği izleniminden söz edilse de birkaç kez bisikletten söz edilmiş olması bana bisiklet kullanımının yaygın olduğu başka ülkeleri düşündürdü.
İleri teknoloji yaşamanın her alanına hâkim gibi görünüyor ama hava kirliliğinin çözülememiş olması romanın önemli bir boyutu olarak karşımızda durmaktadır.
Roman çok sade, çok sakin adeta naif diyebileceğimiz bir anlatım diline sahip. Kitabın ana kahramanı ve anlatıcısı bir “Yapay Zeka” olan Klara’dır.
Altı bölümden oluşan roman Klara’nın gözünden okura ulaşmaktadır. Klara işlek bir caddenin üzerindeki, kristal vazolar, seramik çay fincanları gibi çeşitli ev eşyalarının sergilendiği mağazada satışa sunulan bir tür robot arkadaştır. Romanda çocukların büyürken kendilerine yarenlik edecek, yol gösterecek, yardımcı olacak robot arkadaşlar edindiği bir devirden söz edilmektedir.
Klara türünün başarılı bir örneğidir. B2 diye adlandırılan bir modelin temsilcisidir. Tam da aynı günlerde Yapay Arkadaşların (YA) B3 modelleri de satışa sunulmuştur. Bu yeni seriye koku alma kapasitesi ve akrobatik hareketler yapabilme becerisi de eklenmiştir.
Bu son yeniliklere sahip olmayan Klara’nın üstün bir gözlemleme ve yorumlama yeteneği vardır. Mağazanın vitrininden görebildiği dış dünyadaki hareketliği, değişimi dikkatle izlemekte, neler olup bittiğini, işleyişi öğrenmeye çalışmakta ve çıkarımlar yapmaktadır. Klara güneş enerjisi ile şarj olmaktadır. Güneş ile arasında özel bir bağ kurmuştur. Güneşe güvenmekte onun özel iyileştirici gücü oluğuna inanmaktadır. Kendi varlığının güneşe bağlı olması nedeniyle güneş onun için adeta Tanrısaldır.
Daha güvenli ve yüksek standartta bir yaşamı garantilemeleri için yüksek binalardaki ofislerde çalışan hırslı ebeveynleri tarafından genetik müdahale yapılmasına izin verilen 14-15 yaşlarındaki çocukların/gençlerin dünyasındayız bu kez. Genetik müdahaleden geçen bu çocuklar “yükseltilmiş” grubuna dahil oluyorlar. Ancak bu sürecin çok önemli bir yan etkisi bulunmaktadır. Bazı çocuklar bu müdahaleden sonra ölümcül hastalıklarla karşılaşmaktadırlar. Romanın iki numaralı karakteri Josie 14 yaşındadır ve bir süredir çok güçsüzdür, yataktan çıkamamakta, günlük yaşamın sürdürememektedir. Üstelik Josie henüz çok küçükken genetik müdahale ile yükseltilmiş olan ablası Sal hastalanmış ve bütün çabalara rağmen ölmüştü.
Diğer yandan tiyatro sanatçısı annesi Helen tarafından genetik müdahale yapılmasına izin verilmeyen Rick de bu romanın 3 numaralı kahramanı. “Yükseltilmiş” olmadığı için yaşıtlarıyla birlikte üniversiteye gidemeyecek olan Rick romanın en insan, en duygulu ve en fedakâr karakteri.
YA (Yapay Arkadaş) Klara mağazanın vitrininde sergilendiği bir gün Josie ile tanışır ve onun YA’sı (Yapay Arkadaşı) olmayı kabul eder. Uzunca bir süre sonra Josie annesi ile birlikte gelerek, Klara’yı satın alır. Bu bekleme döneminin nasıl geçtiğini ve sonrasını Klara’nın size anlatmasına izin vermenizi öneriyorum. Romanın ilgiyle okunmayı hak eden ilk bölümünde Klara’nın mağazada geçen günleri ve bir yapay zekânın dünyaya ilk uyanışı, dünyayı görebildiği kadarıyla algılaması ve çıkarımlar yapması anlatılmaktadır.
Romanın 2021 başında yayınlanmasına rağmen, pandemiden önce kaleme alındığını biliyoruz. Ancak tüm dünya halklarının pandemi sırasında deneyimlediklerine benzer biçimde bu romanda üniversite öncesi yaştaki çocuk ve gençler uzaktan eğitimle, robotik öğretmenler tarafından verilen derslere katılmaktadırlar. Çocuklar üniversite yaşına kadar evlerinde, sosyalleşemeden, yaşıtlarıyla eşit ve doğal ilişkiler kuramadan yaşamaktadırlar. Hatta annelerin çocukların kaynaşması için düzenlediği “etkileşim” toplantılarına, partilerine zoraki de olsa katılarak, sohbet etmeyi, bir arada olabilmeyi öğrenmektedirler.
Romanda anlatılan dönemde cep telefonları yerine herkes uzun dikdörtgen adlı bir cihaz kullanmakta, adeta ona bağlı yaşamaktadır. Her türlü iletişimi bu aletle kurmaktadırlar. Yazarımız aslında gelecekte teknolojide olabilecek gelişmelere yönelik ayrıntılı tahminler yapmak yerine ünümüzde var olan bazı aygıtları ve işlevleri yeniden isimlendirerek okura kısa yoldan farklı bir dönemden söz ettiği algısını vermeyi tercih etmiş. Örneğin şehirdeki yolları tamir eden işçileri “onarımcı adamlar” olarak isimlendirmiş.
Klara ve Güneş bize neyi anlatıyor?
Gelecekte bizi çok parlak, teknolojik gelişme ile tüm sorunların çözüldüğü bir dünya beklemiyor. Yazar bize tumturaklı cümleler ile bir gelecek resmi çizmiyor. Uzun bilimsel açıklamalarla başımızı döndürmüyor. Tam tersine ne teknolojik gelişmelerin ayrıntıları, ne Josie’nin hastalığı hakkında en küçük bir bilgi vermiyor ama okur olarak biz, o dönemi ve o dünyayı çok rahat bir şekilde algılıyor, Klara’nın gözlemlerini ve çıkarımlarını kolaylıkla benimsiyor ve ilgiyle takip ediyoruz.
Bu roman gerçek sevginin ve fedakârlığın öne çıktığı bir yeni dönem destanıdır. Josie’nin ve Rick’in annelerinin çocukları için yapamayacakları hiçbir fedakârlık yoktur. Josie’nin annesi ikinci kızının da günden güne ölüme yaklaşması karşısında çok üzgündür ve ölümden sonrası için teknolojiden medet umsa da anne kalbi ağır basmakta, son tahlilde teknolojiye olan inancı yara almaktadır.
Rick’in sanatçı annesi zaten baştan itibaren evladının doğal koşullarda büyümesi için özel bir çaba sarf etmiş, kimsenin olmadığı tarlalar içinde bir evde, toplumdan dışlanmış bir halde yaşamayı seçmiştir.
Klara’nın yetenekli mühendis babası fabrikadaki işini bir yapay zekaya kaptırdıktan sonra kendisi gibi üstün yetenekli ve donanımlı ama işlerini akıllı robotlara kaptırmış başka kişilerle birlikte bir tür komünde yaşamayı tercih etmiştir. Robotların her alanda insanların yerini almasını planlayan yönetimle savaşmaya hazır, faşist düşünceye yaklaşan bu tür gruplar toplumda giderek çoğalmaktadır.
Teknolojik gelişmelerin herkesi memnun edemeyeceğine bir örnek olarak, romanda geçen bir sahneden kısaca söz etmek istiyorum: Bizim kahramanların hepsi Rick’in üniversiteye girişine yardımcı olacağını umdukları bir yönetici ile şehirde bir tiyatronun önündeki meydanda buluşacaklardır. O saatte meydanda izdihama benzer bir kalabalık toplanmıştır. Çok popüler olan oyunun biletleri satışa çıkacaktır ve insanlar bilet alabilmek için erkenden gelmişlerdir. Bekleşen kalabalıktan bir kadın, Klara’yı işaret ederek, “bu robota da mı bilet alacaksınız“ diye sorar. “İşlerimizi elimizden aldıkları yetmedi mi, şimdi de salonlardaki koltuklarımızı mı alacaklar” diye yüksek sesle çıkışır.
Rick, on beş yaşında bir genç olmasına rağmen çok duyarlı ve iyi kalplidir. Annesinin kendisine genetik müdahale yapılmasına izin vermemiş olmasından şikâyetçi değildir. Annesinin duygusal iniş çıkışları nedeniyle ondan uzaklaşmak, üniversiteye giderek, onu yalnız bırakmak istemez. Bir yandan tek arkadaşı, birlikte büyüdüğü, çok sevdiği Josie’nin hastalığına çok üzülmekte, ona yardım edebilmek için yoğun çaba göstermektedir. Diğer yandan kendisi “yükseltilmişler” grubundan olmadığı için birkaç yıl içinde Josie ile yollarının ayrılacağının farkındadır ve Josie ile ortak bir hayatları olamayacağı için kaygılıdır.
Josie on dört yaşında çok duygulu bir genç kızdır. Ablası gibi ölmekten çok korkmakta ama annesini üzmemek için bu korkusunu dillendirmemektedir. Klara’ya ilk andan itibaren çok sıcak, samimi duygularla bağlanır, çok nazik bir yapısı vardır. Babasını çok özlemektedir. Resim yapma konusunda çok yeteneklidir. Hastalığı nedeniyle yatağa bağlı geçirdiği günlerde resim yaparak oyalanmaktadır. Çocukluk arkadaşı Rick ile paylaştıkları ilginç bir oyunları vardır. Josie yatağının içinde oturarak, resim defterine yaşamlarından bir anı yansıtan figürleri hızla çizer ve bu figürlere konuşma balonları ekler… Resmi tamamlayınca Rick’e verir. O da hiç düşünmeden, o resim hakkındaki ilk izlenimine göre konuşma balonlarını doldurur. Küçük yaşlardan itibaren birlikte büyüyen, birbirlerini gerçekten seven, büyüdüklerinde evlenmek isteyen, bu yönde birbirlerine verdikleri sözü gerçekleştirmek isteyen Josie ve Rick bu oyun ile ayrıntıları belirsiz de olsa “planımız” dedikleri bir hayale tutunmaktadırlar.
Klara ise başlı başına bir fenomen. Çok sevimli, çok akıllı ve duyarlıdır. Gözlem yeteneği sayesinde hızla öğrenen, doğru çıkarımlar yapabilen ve duyguları anlama kabiliyeti olan bir yapay zekâdır. Romanın en vurucu yanı Klara’nın kişiliğinde saklıdır. Sevdiği insanlara yardım edebilmek için çok çaba gösteren hatta büyük fedakârlık yapabilen biridir Klara.
Bu sizi korkuttu mu? Gelin, birlikte düşünelim: Annemiz dışında büyük bir fedakarlığı bizim için günümüz dünyasında kim yapar, neden yapar?
Klara ile Güneş’i, sevginin önemini tatlı tatlı vurguladığı için, gerçek sevginin ve merhametin gücünü gösterdiği için, her koşulda sevdiklerimiz için yapabileceğimiz şeyler olduğunu bir kez daha hatırlattığı için ve gözlemleyerek ve dinleyerek öğrenmenin mümkün olduğunu, empati (eş duyu) geliştirerek, karşımızdakileri derinlemesine anlamamın mümkün olduğunu gösterdiği için okumanızı öneriyorum.
Romanda bir de ev görevlisi Melania karakteri vardır. Roman boyunca O’nun bir robot mu, bir otomat mı olduğunu, ya da yarı insansı mı olduğunu bir türlü anlayamadım. Jose’nin annesinin verdiği talimatlara göre davranan, Klara’ya başlangıçta soğuk davranan, Josie’nin sağlığı ve morali ile yakından ilgilenen, çatışmalı anlarda Josie’nin tarafını tutarak annenin emirlerine karşı çıkmaya çalışan, hastalanınca kızın başında anne ile nöbetleşerek bekleyen ama yorulunca dinlenmesi de gereken bir varlıktır. Klara’nın da Josie’ye çok bağlı olduğuna inandıktan sonra çokbilmiş ebeveyne karşı genç kızı korumak için Klara ile işbirliği yapan, düşünen, duyguları olan, endişelenen bir varlıktan söz ediyoruz.
Romanın başında ve sonunda karşılaştığımız “Mağaza Yöneticisi” karakteri de iyi niyetli, duygulu ve duyarlı bir kişidir. Romanın ilk ve son bölümünde Klara ile yaptığı sohbetlere dikkat etmenizi hatırlatmak istiyorum.
Klara ile satışa sunulduğu büyük mağazada tanışmıştık. Vedalaştığımız büyük alanı bulmayı ise size bırakıyorum. Romanın en dikkate değer bölümlerinden birinin bu altıncı ve son bölüm olduğunu düşünüyorum.
Bugün 67 yaşında olan Kazuo Ishiguro, atom bombası ile yeryüzünden silinen Nagasaki şehrinde doğmuş, 6 yaşından itibaren İngiltere’de yaşamış ve okumuştur. 30. yaşının hemen öncesinde İngiliz vatandaşlı olmuştur ama derin bir Japon kültürü ile yazmaya devam etmektedir.
İlk eserleri eleştirmenler tarafından “Japon işi” olarak yorumlanan Kazuo Ishiguro yazdığı romanlarla neredeyse önemli tüm ödülleri toplamıştır.
1982’de yayınlanan ilk romanı “Uzak Tepeler” ile Winifred Holtby Memorial Ödülü’nü kazanmış, 1983’te “Granta” dergisi tarafından en iyi genç İngiliz yazarları arasında gösterilmiştir.
1986’da yayımlanan ikinci romanı “Değişen Dünyada Bir Sanatçı” ile (Whitbread Book of the Year Ödülü’nü almış ve Booker Ödülü’ne aday gösterilmiştir.
1989’da yayımlanan üçüncü romanı “Günden Kalanlar” ile Booker Ödülü’nü kazandı. Bu roman 1993’te James Ivory tarafından sinemaya uyarlanmıştır.
1995’te “Avunamayanlar” romanı ile Cheltenham Ödülü’nü kazanmıştır.
2000 yılında hem Booker Ödülü’ne hem de Whitbread Ödülü’ne aday olan “Öksüzlüğümüz” adlı romanı yayımlanmıştır..
2005 yılında yayınlanan “Beni Asla Bırakma” aynı yıl “Time” tarafından son seksen yılda İngilizce yazılmış en iyi 100 roman listesinde gösterilmiş, Alex Ödülü’nü almış ve National Book Critics Circle Ödülü’ne aday olmuştur. Bu roman 2010 yılında yönetmen Mark Romanek tarafından başarıyla sinemaya aktarılmıştır.
Yazarımız 2005’te “The Saddest Music in the World” adlı ilk uzun metraj sinema filmi senaryosunu tamamlamıştır.
2009 yılında ilk öykü kitabı “Noktürnler: Müziğe ve Günbatımına Dair Öyküler” yayımlanmıştır.
Nobel Ödülü öncesinde yayımlanan “Gömülü Dev” adlı romanı ise yılın en büyük edebiyat olaylarından biri olarak kabul edilmiştir.
Kazuo Ishiguro’ya 2019 yılına edebiyata vermiş olduğu hizmetlerden dolayı Prens Charles tarafından şövalyelik nişanı takılıp sör unvanı verilmişti
İngiltere’de de raflara 2021 yılı Mart ayında çıkan Klara ile Güneş ülkemizde henüz üç buçuk ay önce yayınlanmasına rağmen, roman hakkında okuduğum değerlendirme yazılarının sayısı bile Nobelli yazar Kazuo Ishiguro’nun ülkemizde gördüğü ilginin açık kanıtıdır.
Meraklıları için bu yazıların linklerini buraya bırakıyorum.
https://www.dadanizm.com/bir-oyuncu-bir-muzisyen-ve-bir-aktivist-riz-ahmed
https://www.gazeteduvar.com.tr/klaranin-gunesle-pazarligi-makale-1530275
https://www.gazeteduvar.com.tr/nobelden-klara-ile-gunese-ishiguro-bize-ne-anlatiyor-haber-1524412
https://www.birgun.net/haber/ishiguro-nun-yeni-distopyasi-klara-ile-gunes-348985
https://www.politikyol.com/klara-ile-gunes-yakin-gelecekten-bir-ayna/
Birsen Karaloğlu
Ne kadar müthiş bir tanıtım olmuş. Anladığım kadarı ile bu yazar Jules Verne gibi geleceği hissediyor ancak sanatçı bir anne ve genetik yükseltmeye izin vermeyen diğer anne teknoloji bizi ne kadar mekanikleltirmeye çalışırsa çalışsın sanat ve anne duygusu bizi kurtaracak ben bunu hissettim mutlaka okumalıyım bu yazarı ellerinize sağlık sevgiler
Sevgili Hanımefendi önce sizi sevgiyle ve iyilik dileklerimle selamlıyorum.
Romandaki “sanat ve anne duygusu” tespitinize yürekten katılıyorum. ben de sanatın ve sevginin güüüücüne inanıyorum. Onalrı kaybedersek, yaşam da yok olacaktır.
Sevgiyle
Birsen Karaloğlu ne güzel seçimler yapıyorsunuz. Teşekkürler.
Sevgili Arkadaşım,
Aslında Sedef’in listelerini de özlüyorum bir yandan ama başka yazarları da okumak istiyorum.
Bu aralar youtube videoları beni çok meşgul ediyor. Okunacak bir dünya yazar bekliyor başucumda. Son iki aydır hiç bir şey okuyamadım, biliyor musunuz?
Sizi sevgiyle kucaklıyorum.