Tarihin Puslu Sayfalarında  Halide Edib Adıvar ile Karşılaştım   

Halide Edib Adıvar - VikipediBilgisayarın başına TRT Sesli Kitap uygulamasından dinlediğim Ateşten Gömlek’i anlatmak için oturmuştum. Halide Edib Adıvar’ın bu romanı yazmış olduğu koşulları anlamak için özgeçmişine bir göz atmak gerektiğini düşündüm. Vikipedia sayfasında oldukça yansız ve ayrıntılı bir özgeçmiş bulunca her şey değişti, programım tamamen değişti.

Sultanahmet Mitinginin kitleleri coşturan ünlü hatibi, Kurtuluş Savaşı’nın askeri üniforma giyen onbaşısı, Sinekli Bakkal’ın yazarı Halide Edib’in hiç bilmediğim, bize hiç anlatılmamış, okutulmamış, hatta saklanmış diyebileceğim bambaşka özellikleri olduğunu öğrendim. Okuduğum her satır beni başka okumalara, başka kaynaklara yöneltti. Sonuçta; ortaokul ve lise yıllarımda Türkçe ve edebiyat derslerinden hep tam not almış olmakla övünen ben, Halide Edib Adıvar’ı çok üstün körü bildiğimi anlamış oldum.

Tanımakta bunca geciktiğim Halide Edib aslında kimdi? Nasıl biriydi?

Türk edebiyatının 'ilk savaş romancısı' ve AA'nın isim annesi: Halide Edip Adıvar

Halide Edip bu topraklarda yetişmiş, çok kültürlü, çok çalışkan, özverili, tutkulu, cesur, dik duruşlu, söyleyecek sözü olan ve sözünü çok etkili bir biçimde söyleyen ve yazan, tutkusunu ve heyecanını kitlelere aktarmayı başaran, unutulmayı ve unutturulmayı asla hak etmeyen özel bir kadındır.

Bu memleketin çocuğu olan Halide Edib Cumhuriyet’e giden yolculuğa tüm samimiyetliyle katılmış,  bu yolda tüm varlığıyla yer almış, gücünü, enerjisini ve bilgisini son zerresine kadar seferber etmiştir.

Bu özel kadın aynı zamanda ülkemizin kadın hareketinin öncüsü ve sözcüsü olmuştur.

Halide Hanım kadın erkek eşitliğine inanan, kadın haklarını savunan, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi için didinen, demokrasiyi ve çok partili yönetimi destekleyen, her türlü şiddete ve zorbalığa karşı duran, özel yaşamında da bir kenara itilmeye asla razı olmayan, inandığı doğruları sonuna kadar savunan, gerektiğinde yanlışları ile yüzleşme cesareti gösteren güçlü bir kadındır.

Aynı zamanda yazar, gazeteci, çevirmen, öğretmen, müfettiş, öğretim üyesi, siyasetçi, aydın, entelektüel, iki oğul annesi, çekici ve etkileyici bir kadındır.

Çok zeki, çalışkan, tutkulu, becerikli ve başarılı bir kadın olarak yaşadığı dönemin çok ilerisindeydi. İlgilendiği her konuda başarılı olmuş, öne çıkmış, başladığı her işin üstesinden gelmiştir.

Cumhuriyet öncesinde sahip olduğu İngilizce ve Fransızca bilgisi, öğretmen ve eğitim müfettişi olarak görev yapması, Lübnan’da okul ve yurt açması, anasız babasız Ermeni çocuklarına sahip çıkarak, bu yurtta barındırması,  Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu Ajansı’nın kuruluşunda görev alması, sorumluluk üstlenmesi, Sakarya Savaşı sırasında cephede olması, Hindistan’da üniversite kurulması çalışmalarına katılması gibi çok yönlü faaliyetleri yaşadığı dönem için çok önemli başarılardır.

Salih Zeki - VikipediAtatürk’ten sadece üç yaş küçüktü. Kadının adının olmadığı bir coğrafyanın ve toplumun ferdiydi ama henüz on yedi yaşındayken âşık olduğu matematik hocası, yakışıklı Salih Zeki Bey ile evlenmeden önce hazırlanan evlilik sözleşmesine, ikinci bir eş aldığı takdirde kocasını boşayabilme hakkını ekletmişti. Kocasının başka bir kadınla daha evlenmek istediğini öğrendiği anda oğullarını alarak, evi terk etmiş, kendine yeni bir yaşam kurmuş ve elindeki sözleşme ile mahkemeye başvurarak Salih Zeki Bey’den boşanmıştı. Osmanlı tarihinde kocasından boşanan ilk kadın olarak kayıtlara geçmiştir.

Çok güçlü bir iradeye ve disipline sahipti.  II. Meşrutiyet’ten sonra Tevfik Fikret’in çıkardığı Tanin gazetesinde yayınladığı kadın haklarını savunan yazıları nedeniyle muhafazakâr çevrelerin sert eleştirisi ile karşılaşmıştı. 31 Mart olayları sırasında öldürülme endişesi nedeniyle oğullarını da alarak Mısır’a gitmiş, ortalık yatışınca yurda dönmüştü.

Milli Mücadeleye katılmak için İstanbul’dan ayrılmadan hemen önce Robert Koleje yatılı olarak bıraktığı iki oğlunu ancak dokuz yıl sonra bir davet üzerine gerçekleşebilen ABD ziyareti sırasında yeniden görebilmişti.

Kurtuluş Savaşı’nda cephede bulunmuş, cephe gerisinde gazeteci, yazar, çevirmen ve hastabakıcı olarak görev üstlenmiş, içinde bulunduğu koşullardan asla yakınmamıştır. Bu özel kadın ayrıca yirmi bir roman, dört hikâye kitabı, iki anı kitabı,  iki tiyatro eseri yazmış, Batı edebiyatının iyi örneklerinden çeviriler yaparak, Türkçe okunmasını sağlamış, çeşitli inceleme yazısına ve rapora imza atmıştır.

Henüz yedi yaşındayken babası tarafından yaşı büyütülerek başlatıldığı Üsküdar Amerikan Koleji’nde ancak bir yıl okuyabilmişti. Müslüman kızının Hristiyan mektebinde okuduğu jurnallenince, Sultan II. Abdülhamit bir ferman çıkararak Türk kızlarının yabancı kolejlerde okumasını yasaklamış. Evinde özel ders almaya devam eden Halide henüz on üç yaşındayken Amerikalı çocuk kitapları yazarı Jacob Abbott’tan çevirdiği “Ana”  adlı romanı yayınlandığında, bu kez aynı Padişah tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirilmişti. Bu ödülden sonra Robert Koleje devam etme hakkını elde eden Halide, bu okulu bitiren ilk Türk kızı olmuştur.

Bu topraklar kara mizah öyküleri ile doludur.

Tarih İçin Kaynak - Source for History: Halide Edip'in Sultanahmet Mitingi'ndeki konuşmasının son bölümü…19 Mayıs 1919’da Gazi Mustafa Kemal ve yol arkadaşları Samsun’a ayak basarken Halide Edib, Fatih’te düzenlenen mitingde kürsüye çıkan ilk konuşmacıydı. Ertesi gün Üsküdar’daki mitingde, iki gün sonra Kadıköy’deki mitingde gene kürsüdeydi. Ertesi gün Sultanahmet’teki büyük mitingde kürsüden haykırdığı “Milletler dostumuz, hükûmetler düşmanımızdır” cümlesi ile kalabalıkları coşturmuş ve sarf etmiş olduğu bu cümle bir tür slogan haline gelerek tarihe geçmiştir.

Yaklaşık on ay sonra, 16 Mart 1920 tarihinde İngilizlerin İstanbul’u işgal etmesinden iki gün sonra kocası ile birlikte İstanbul’dan ayrılan Halide Edib, zorlu bir yolculuktan sonra Nisan ayında Ankara’da Milli Mücadele saflarına katılmıştır. Eşi Adnan Adıvar 23 Nisan 1920’de açılan TBMM’de İstanbul milletvekilli ve Sağlık Bakanı olarak görev yapmıştır.

24 Mayıs 1920’de Padişah tarafından onaylanan 6 kişilik idam listesinde Halide Edib ve kocası Adnan Adıvar Bey’in nın adları Mustafa Kemal ile birlikte yer almaktaydı.

Ankara’ya ulaşır ulaşmaz, Yunus Nadi Bey ile birlikte Anadolu Ajansı isimli bir haber ajansının kurulması için çalışmaya başladı. Halide Edip, Anadolu Ajansı’nın sadece isim annesi olmakla kalmamıştı. AA’nın muhabiri, yazarı, yöneticisi ve her türlü ayak işlerini yapan kişi olarak bir başına çalışıyordu ve asla şikâyet etmiyordu.

Kurtuluş Savaşı ile ilgili son haberleri derlemek, cephede olan biteni tüm yurda duyurabilmek için telgraf hattı olan yerlere telgrafla iletmek, olmayan yerlerde cami avlusuna afiş olarak yapıştırılmalarını sağlamak, Avrupa basınını takip ederek, Batılı gazetecilerle iletişim kurmak, Mustafa Kemal’in yabancı gazetecilerle görüşmesini sağlamak, bu görüşmelerde tercümanlık yapmak, Yunus Nadi Bey’in çıkardığı Hâkimiyet-i Milliye gazetesine yardımcı olmak ve Mustafa Kemal’in diğer yazı işleri ile ilgilenmek Halide Edib Adıvar’ın  üstlenmiş olduğu görevlerdi.

Halide Edib, 1921’de Ankara Kızılay’ın başkanı oldu. At sırtında köyleri ziyaret ediyor, zor durumdaki köylülere yardım götürüyordu. Aynı yılın Haziran ayında Eskişehir Kızılay’da hasta bakıcılık yaptı.  Mustafa Kemal’in izniyle Sakarya Savaşı sırasında cephe karargâhında görev yapmış hatta gösterdiği yararlılık nedeniyle onbaşı rütbesiyle onurlandırılmıştı. Dumlupınar Zaferinden sonra öncü kuvvetlerle birlikte İzmir’e ulaşan ilk grupta yer almıştı. İzmir’e yürüyüş sırasında rütbesi başçavuşluğa yükseltilmişti.

Peki, sonra ne oldu da Halide Edib ve kocası Adnan Adıvar 1925 yılının ilk aylarında ülkeden ayrılarak, gönüllü sürgüne gitmek zorunda kaldılar?

9. Ülkenin kurtulması için yazılan yazılar

Adnan Adıvar Bey, Kasım 1924’de, Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı mücadelesini birlikte başlattığı yakın kadro arkadaşları Kâzım Karabekir, Rauf (Orbay) Bey, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Refet (Bele) Paşa’nın kurucusu olduğu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na katılmıştı. Cumhuriyetin ilanından on üç ay sonra kurulan yeni partinin ömrü uzun olmamış,  tüzükte yer alan “dinî düşünce ve inançlara saygılıdır”’ maddesi nedeniyle Cumhuriyet Devrimlerinin yerleşmesine engel olabileceği görülmüştü. Şubat 1925’de başlayan Şeyh Sait isyanının yeni partinin dini özgürlük vaadinden cesaret aldığı düşünülerek, Mart ayında hükümet değişmiş, İsmet İnönü başkanlığındaki yeni hükümet Takrir-i Sükûn Kanunu’nu Meclisten geçirmişti. İsyancıların bir bölümünün parti ile ilişkisi olduğu anlaşılınca, 3 Haziran 1925 tarihinde Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruluşundan sadece altı ay sonra kapatılmıştı.

Amasya Tamimi ile Kurtuluş Savaşı’nı başlatan beş kişilik kumandan kadrosunun Mustafa Kemal Atatürk hariç tüm üyeleri, Terakkiperver Fırkası’nın kurucu ve liderleri arasında yer almıştır. Bu konu Cumhuriyet tarihimizin mutlaka yakından bilinmesi gereken önemli bir sayfasıdır. Mustafa Kemal’in Cumhuriyet Devrimlerini yaşama geçirebilmek için Kurtuluş savaşını aratmayacak zorlu bir mücadeleye giriştiğini, en yakın arkadaşları ile ters düşmek bahasına dinin gölgelemeyeceği bir yönetimi temellendirmek için sertleşmek zorunda kaldığını anlayabilmeliyiz.

Terakkiperver Fırkası hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenler için buraya bir link bırakarak, asıl konumuza Halide Edib Adıvar Hanımefendi’ye dönüyorum.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Terakkiperver_Cumhuriyet_F%C4%B1rkas%C4%B1

İzmir’in kurtuluşunu izleyen günlerde Ankara’da siyasi iklim çok değişmişti. Mustafa Kemal’in çevresine yeni kişiler doluşmuştu. Halide Edib, Ankara’da beklediği ve hak ettiğine inandığı ortamı bulamamıştı. Onun görüşlerine değer verilmiyor, hizmetinden yararlanılmıyordu. Üstelik kocası da TBMM temsilcisi olarak, yabancı elçiliklerle iletişimi sürdürmesi için İstanbul’da görevlendirilmişti. O tarihte elçilikler henüz Ankara’ya taşınmamıştı. Halide Edib ve Adnan Adıvar Bey adeta Ankara’dan uzaklaştırılıyorlardı.

Haldun Taner'in yazarlığının ilk yılları - SANATATAKO günleri Haldun Taner’den birlikte dinleyelim: “Halide Edip mitini yaratıp besleyen; daha çok, çevrenin o dönemdeki ‘kalite züğürtlüğü’ ve insan eksikliğidir;  Halide Edib erkekçe sayılan her eylemde öndeydi. Sultanahmet’teki büyük mitingde, halkı coşturan konuşması dillerdeydi.

Halide Edip, Ankara’da kendisinden çok daha zeki bir erkekle karşılaşmıştı: Mustafa Kemal.  “O’na ya uyulmalı ya da karşı koymak gerekliydi. Halide Edip’in mizacı birincisini kabullenemedi. Kurtuluştan sonra eski itibarlı yerini pek çok insanın aldığını gördükçe, üstelik onlar hakkında söylenmeye, ‘savaşta neredeydiler?’ diye sormaya başladı”.

Yahya Kemal Beyatlı’da anılarında “Halide Edib’in o günlerde sinirli olduğunu, zafer sonrası arzu ettiği siyasi kudreti bulamadığını” ifade etmiştir.

Halide Edip, her şeyden önce bir kadındı. Tüm eğitimine ve deneyimine rağmen olaylara ve insanlara bir kadın duyarlılığı ile yaklaşıyor, askeri disiplinin gerektirdiği sorgusuz, sualsiz verilen emirleri kabul etme kuralını anlamıyor, kabul edemiyordu. Daha Sakarya Savaşı sırasında yaşanan bazı gerginlikler nedeniyle küsüp, Ankara’ya dönmüş ama Dumlupınar Meydan Muharebesi için bizzat Atatürk tarafından yeniden cepheye ve İzmir’ yürüyüşüne davet edilmişti.

O; bağımsızlığına düşkün, aydınlık, feminist, kadın hakları savunucusu, iyi hatip, Batı değerleri ile yetişmiş, cesur ve fedakârdı. İngilizce ve Fransızcayı kitap çevirecek düzeyde biliyor, dış basını düzenli olarak izliyordu. Hiçbir zorluktan yılmazdı. Yaşadığı dönemde bir kadın olarak başardıkları takdire şayandır.

Mustafa Kemal Atatürk, Halide Edip Adıvar at Gebze Station ...

Haldie Edib, Mustafa Kemal’e hayrandı, O’na aşkla bağlıydı. Ancak, Gazi Mustafa Kemal’in bağımsızlık savaşından sonra sivil yaşamı kurarken bazı sert uygulama ve sözleri Halide Edib’in kabul etmesi pek mümkün olmamıştı. Atatürk’ün yönetim biçimine katılmadığı konularda görüş ayrılığı ortaya çıktı ve yolları ayrıldı.

Yönetici kadro ile yaşadıkları düşünce ayrılığının ülkenin yeniden inşasında önemli roller üstlenmelerine engel olacağını gören Halide Edib ve eşi Adnan Adıvar önce Viyana’ya, ardından Londra’ya gitmiş, sonra Paris’e yerleşerek yurda Atatürk’ün vefatından sonra İnönü’nün daveti üzerine 1939 yılında dönmüşlerdir.

Gazi Mustafa Kemal, genel başkanı olduğu Cumhuriyet Halk Fırkasının 15-20 Ekim 1927 tarihlerinde düzenlenen kurultayında 36 saat 31 dakikada okuduğu Nutuk adlı konuşmasında; kendisinin ve silah arkadaşlarının 1919-1926 yılları arasındaki faaliyetlerini özetlerken, Halide Edib’in  10 Ağustos 1919 tarihinde kendisine göndermiş olduğu “Amerikan Mandasını öneren” mektubundan da söz etmiştir. Mektubun tam metnine Nutuk’ta yer vermiş ve manda önerenleri sert bir dille eleştirmiştir. Oysa o dönemde Yunus Nadi’nin de aralarında bulunduğu bir grup aydın Amerika’nın desteğini çıkar yol olarak gördüğünü ifade etmekteydi. Halide Edib bu grubun sözcülüğünü üstlenmiş ve Mustafa Kemal’den bu önerinin Sivas Kongresinde tartışılmasını talep etmişti. Kongrede uzun tartışmalardan sonra bu öneri reddedilmiştir. Zaten kısa bir süre sonra Yunus Nadi ve Halide Edib de Ankara’daki ekibe katılmıştı.

Halide Edib ile Gazi Mustafa Kemal arasında tam olarak cevabını bulamadığım, sadece okuduklarımdan çıkardığım daha kişisel bir küslük olduğunu düşünüyorum.

Halide Edib’e “mandacı” nitelemesi adeta yapıştırılmıştır. Milli Mücadelenin başlangıcında manda isteyenlerin hemen hepsi, zaferden sonra önemli görevlere getirilirken Halide Edib’e özellikle uygun bir görev verilmemiş, siyasete sokulmamış ve bilerek dışlanmıştır.

Halide Edib Adıvar çok partili yönetime, çok sesliliğe inanıyordu. Kadın erkek eşitliğine önem veriyor, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesini savunuyordu tıpkı Latife Hanım gibi.

Halide Edib ve Latife Hanım dönemin cesur, öz güvenli, çok iyi eğitimli kadınları olarak, erkek egemen toplumun yönetici sınıfı tarafından benimsenmemiş, bu harika kadınların yönetim erkinde de eşitlik istemeleri kabul görmemişti.  Kendilerinden daha bilgili ve kültürlü olan bu güzide kadınlar dönemin erkekleri tarafından yadırganmış, olumsuz yorumlanmış, susturulmuştu.

Halide Edib’in ve Latife Hanımın doğru bildiğini söyleyen, kolay pes etmeyen, baş eğmeyen kişilikleri Mustafa Kemal Atatürk’ü yormuş olduğunu düşünüyorum. Yanmış yıkılmış bir topraklarda yepyeni bir ülke kurmak için pek çok sorunla ve sayısız hiziple uğraşmak ve farklı kesimler arasında bir denge bulmak zorunda olan Gazi yönetim erkini yakınındaki kadınlarla paylaşabilecek durumda değildi.

Halide Hanımın “Amerikancı” yaftasının kurtulamamasına eğitim alanındaki bir girişimi de  etkili olmuş. Zaferden hemen sonra ABD’nin Anadolu şehirlerinde büyük kolejler açma önerisini destekleyen Halide Edib’in bu yöndeki girişimleri sonuçsuz kalmış, bu proje yöneticiler tarafından gizli bir hedefi olduğu düşüncesiyle sakıncalı bulunmuştu.

Ayrıca Halide Edib’in, kendi girişimiyle Amerika’dan sağladığı, Ankara’ya Hindistan Devleti üzerinden ulaşan yüz bin dolarlık yardımın Mustafa Kemal tarafından savaştan sonra İş Bankası’nın kuruluşunda (26 Ağustos 1924 ikiyüzelli bin lira) sermaye olarak kullanılmış olmasına karşı çıktığı ve eleştirdiği de bilinmektedir.

Halide Edib Adıvar kimdir : Halide Edib Adıvar Hayatı ve Nereli?

Kendisi Robert Kolejinden mezun ilk Türk kadınıydı. Anadolu’ya geçerken iki oğlunu Robert Koleje emanet etmişti. Hakkında idam fermanı yayınlanınca oğulları Kolej yönetimi tarafından güvende olmaları ve eğitimlerini tamamlamaları için Amerika’ya gönderilmişti.

Kısacası kusur arayanların gözünde bunlar büyük günahlardı.  Ancak iki oğlundan birinin Ziraat Mühendisi, diğerinin inşaat Mühendisi olarak bu topraklarda, üstelik taşrada yıllarca görev yaptıklarını, son derece mütevazı bir hayat yaşadıklarını kimse hatırlamıyor ve genç kuşaklara aktarmıyor.

Halide Edib, çok güçlü, karizmatik, akıllı ve çalışkan bir kadındı. Yurtdışında bulunduğu dönemde kitaplar ve makaleler yazmış, ABD, İngiltere, Fransa ve Hindistan’da çeşitli üniversitede çok sayıda konferanslar vererek Türk kültürünü tanıtmıştır. Yurda dönünce İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünü kurmuş ve kürsü başkanlığı görevini on yıl süreyle başarıyla yürütmüştür. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili olarak TBMM’ne girmiş ancak 5 Ocak 1954 günü Cumhuriyet Gazetesi’nde Siyasi Vedaname başlıklı bir yazı yayımlayarak bu görevinden ayrılarak yeniden üniversiteye dönmüştür.  1919 yılında Amerikan mandasını savunmuş olması Ankara’da yeniden karşısına çıkmış, Amerikancı olarak suçlanınca siyasette daha fazla barınamayacağını anlamıştı.

Halide Edib ve kocası Adnan Adıvar ülkeye döndükten sonra yapmış oldukları açıklamalarda “Mustafa Kemal Atatürk’ün kuruluş döneminde almış olduğu yönetimsel kararların tarihsel konjektürde doğrulandığını”  açıkça ifade etmişlerdir.

Vaktiyle hakkında çıkarılan çirkin söylentilere engel olunmadığı için kalbi çok kırılmış olan Halide Edib memleketine dönerken fiziki görünümünü kalın gözlükler ve elinden düşürmediği baston yardımıyla bilerek yaşlandırmış, kendini adeta saldırgan gözlerden saklamıştır.

Mina Urgan, ”Bir Dinozorun Anıları” adlı kitabında asistanlığını yaptığı Halide Edib’ten şu sözlerle bahsetmektedir: ”Halide Edib’in kişiliği öylesine güçlüydü ki, yalnız İngiliz Edebiyatı bölümünün değil, bütün Edebiyat Fakültesi’nin başına geçti dakikasına. Dediği dedikti, her istediği yapılırdı. Ona Dekaniçe adı verildi çok geçmeden…”

Galatasaray Lisesi ve Teknik Üniversite öğrenimi sırasında Halide Edib ile aynı evde on üç yıl yaşamış olan torunu Ömer Sayar da kendisi ile yapılan söyleşilerde; Babaannesinin “dediğim dedik”, sert, mesafeli ve disiplinli bir kişi olduğundan söz etmektedir. Ayrıca çok çalışkan olduğunu, hiç durmadan okuduğunu, yazdığını, ürettiğini anlatmıştır. Bu söyleşilerden birinin linkini ekliyorum:

https://www.haber7.com/edebiyat/haber/1120138-torununun-gozunden-halide-edib-adivar

Son söz olarak, ülkemizin az sayıdaki entelektüellerinden olan Halide Edib ve Adnan Adıvar’ın gönüllü sürgüne giderken yanlarında büyük bir servet götürmediklerini, 14 yıl yaşadıkları Avrupa’da zevk ve safa içinde olmadıklarını, zengin koşullarda yaşamadıkları, verdikleri konferans ve derslerden elde ettikleri gelirle, oldukça sınırlı bir bütçeyle yaşamlarını sürdürdüklerini belirtmek isterim.

Halide Edib Adıvar daima bir iddiası olan ve iddiasının arkasında durabilen, özgüveni yüksek, iyi yetişmiş, yürekli bir kadın olarak hatırlanacaktır.

Halide Edib’i anlamak için İlber Ortaylı’nın söylediklerine göz atmakta yarar olduğunu düşünüyorum.

https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/halide-edip-adivar-1827244?sessionid=3

Aşkın ve hürriyetin her gün yeniden kazanılması gerektiğine inanan, dünya çapında entelektüel bir kadın olan Halide Edib’in genç kuşaklara en doğru şekilde anlatılmasının ve tanıtılmasının borcumuz olduğuna inanıyorum.

İpek Çalışlar’ın “Halide Edib- Biyografisine Sığmayan Kadın” adlı kitabını neden hepimizin okuması gerektiğini hatırlatan söyleşinin linkini buraya ekliyorum.

https://m.bianet.org/biamag/diger/121685-lidere-boyun-egmeyen-kadin-halide-edib

Ayrıca Halide Edib hakkında yazılmış nitelikli  iki değerlendirme yazısını da bilginize sunuyorum.

https://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/peki-bundan-halide-edipin-haberi-var-mi-1590584

https://odatv4.com/guncel/halide-edipi-o-saflarda-gosteremezsiniz-0901141200-51195

Ayrıntılı özgeçmişi için: https://tr.wikipedia.org/wiki/Halide_Edib_Ad%C4%B1var

Birsen Karaloğlu

2 thoughts on “Tarihin Puslu Sayfalarında  Halide Edib Adıvar ile Karşılaştım/ Birsen Karaloğlu

  1. Hülya Duman dedi ki:

    Elinize sağlık Birsen Hanım

  2. Birsen karaloğlu dedi ki:

    İlginiz için teşekkürler edebiyat yolculuğunda tanıdığım zarif Hanımefendi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir