Jack Frost/ Mehmet Sinan Gür

Sıkı sıkı giyinmiş genç bir adam bahçe kapısını kapatıp karla kaplı dar sokağa çıktı, yokuştan yukarı yürümeye başladı. Gece yağan kar dinmiş ama hava açmamıştı. Yakında yine yağar, diye aklından geçirdi genç adam. Sokağın bir yanında bahçe içinde tekil evler vardı. Diğer yanı karla kaplı bir vadiye bakıyordu. Göz alabildiğine beyazlık, ağaçları, tepeleri, vadiyi, tek tek görünen evleri tümüyle kaplamıştı.
Tepede, uzakta çocuklar bir işle meşguldüler. Genç adam yaklaşınca anladı. Kardan adam mı? Hayır, ikinci bir kardan adam yapıyorlardı.
“Kolay gelsin çocuklar,” dedi gülerek.
“Teşekkür ederiz abi,” dedi bir çocuk, kar toplamaya devam ederken.
“Bu ne hamaratlık! Bir tane yapmışsınız zaten, ikinciye ne gerek vardı?”
“O istedi,” dedi çocuklardan biri. “Tek başına canı sıkılıyormuş.”
“Kimin?”
“Onun,” diyerek bütün çocuklar kardan adamı gösterdiler. “Jack Frost!”
“Jack Frost? İsim de mi koydunuz kardan adama?”
“Hayııır, biz koymadık, kendisi söyledi.”
“Adını mı söyledi?”
“Eveeet!” dedi çocuklar hep bir ağızdan.
“Şimdi de ona arkadaş yapıyorsunuz?”
“Eveeeet…”
Bu sırada evin kapısı açıldı ve bir kadın çocuklara seslendi.
“Haydi, çocuklar gidiyoruz,” dedi kadın. Bir de adam göründü. Bahçenin diğer yanında duran arabaya doğru yürüdüler. Çocuklar yalvarmaya başladı.
“Anne, n’olur, bitiremedik daha…”
“Olmaz yavrum, gitmeliyiz.”
“Haydi, bakalım arabaya…” dedi, sonra çıkan adam, “yoksa geç kalırız.”
Çocuklar istemeyerek ikinci kardan adamı yarım bırakıp ayaklarını sürüyerek ikinci kardan adamı yarım bırakıp gittiler. Genç adam da gitmeden önce Jack Frost’a baktı, gülümseyerek başını salladı. Kardan adam üç boğumlu yapılmıştı. Gövde, göğüs ve kafa. Burun yerine bir havuç, göz yerine iki kömür parçası, siyah, suskun bir ağız…
Genç adam tam gidiyordu ki inanılmaz bir şey oldu. Jack Frost başını genç adama çevirdi ve “Merhaba,” dedi, gülümsedi. Genç adam şaşkınlıkla yanıt verdi.
“M…m.. merhaba…”
“Ben Jack Frost. Senin adın ne?”
“Kenan…”
“Tanıştığımıza memnun oldum Kenan Bey. Burada mı oturuyorsunuz?”
“Evet, fakat nasıl olur?”
“Nasıl olur da konuşurum değil mi? Hahhah ha…”
“Konuşmak bir şey değil, papağan da konuşur. Senin bilincin var?”
“Çocuklar yaptılar beni… Atkın güzelmiş.”
“Evet, halam örmüştü, fakat…”
“Ben de bilmiyorum. Gözlerimi açtığımda buradaydım. Ben İskoçya’daydım. Hava değişiyordu. Gözlerim orada karardı, burada açıldı. İkisinin arasını bilmiyorum. Baygınlık geçirdim belki. Belki de başka bir şey oldu, bilmiyorum. Bir şey rica edebilir miyim? Vaktin varsa eğer, şu yarım kalan kadını tamamlar mısın?”
“Kadını, öyle mi?”
“Evet, kadın o. Benim karım.”
“Canın sıkılıyormuş tek başına.”
“Evet, çocuklar vardı ama işte, gittiler. Sen de gideceksin.”
“Tamam, yaparım ama çok merak ettim, ne konuşacaksınız?” dedi Kenan ve kar toplamaya başladı.
“Ohoo, o kadar çok şey var ki, hayattan konuşuruz örneğin. Kış ne kadar sürecek, bahar, yaz nasıl mevsimlerdir?”
“Siz o zamanlarda yaşayamazsınız.”
“Biliyorum, ömrüm kış süresi kadar benim.”
“Onunkinin de…” dedi Kenan. Kadını bitirmişti. Jack Frost’a göre biraz daha ince ve kısa yapmıştı.
“Bitti,” dedi. “Artık gitmeliyim.”
“Teşekkür ederim.” dedi Jack Frost.
Kenan biraz durdu, ikisine de baktı, sonra kırmızı atkısını çıkarıp Jack Frost’un beyaz boynuna doladı. Bir de entel düğümü attı.
“Hediyem olsun,” dedi.
“Çok teşekkür ederim ama hediyeni yaptın zaten.”
“Karın…”
O sırada “Hello, I’m Evelyn.” diye ince bir ses geldi kardan kadından.
“H..Hello,  I’m Kenan, nice to meet you,” dedi Kenan, gülümsedi, durumu benimsemişti.
“Me too. I’m Jack Frost’s wife.” Dedi Evelynn.
“Türkçeyi öğrenmeli,” dedi Jack Frost. “Akıllıdır, çabuk öğrenir,” diye ekledi.

2 thoughts on “Jack Frost/ Mehmet Sinan Gür

  1. Mehmet Sinan Gür dedi ki:

    Jack Frost öyküsü nasıl çıktı, biraz anlatayım dedim. Belki bu da okuyucuların ilgisini çeker.
    İngilizler kardan adama Jack Frost diyor. Benim sevdiğim bir eski Britanyualı grup var, Jatro Tull. Onların yılbaşı, Christmas için çıkardıkları bir albümde “Jack Frost and The Hooded Crow” adında bir müzik parçası var. Ondan Jack Frost’u öğrendim.
    Sonra bizim Okuma Evinde ev sahibi olarak bulunurken Aysel Hoca katılımcılardan içinde kırmızı atkı geçen bir öykü yazmalarını istedi. Aklıma birkaç şey geldi, vurdulu kırdılı filan… ama dedim kendime hep öyle şeylere gidiyor elim, bu da biraz barışçıl olsun. Böylece birkaç dakika içinde iskeleti çıktı öykünün. Sonra her zamanki gibi gelişti. Buraya göndermek üzere internette bir resim ararken Jack Frost isminde bir de filmin olduğunu öğrendim. Resim o filmden alınma. Üstelik Jack Frost’un bir de kırmızı atkısı vardı. Bu film konusu öyküyü yazdıktan sonra oldu. Orada bir özenme, öykünme yok yani, bana inanırsanız.
    Gelişmeye uygundur ama burada kesmek daha doğru olur diye düşündüm. İyi okumalar.

    1. Mehmet Sinan Gür dedi ki:

      Bu arada sizin için Jethro Tull “Jack Frost and the Hooded Crow” bağlantısını buraya kopyalıyorum.
      https://www.youtube.com/watch?v=6LGhw3qS0Gg

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir