İNSANIN VE UMUDUN YAZARI :ORHAN KEMAL
Edebiyatla ilgilenip de Orhan Kemal’i okumamış olan yoktur sanırım. Hayatın geniş coğrafyasında önemli bir yer kaplayan “Küçük Adam”ın öykülerini onunla birlikte yazar Orhan Kemal. Yazdıklarının büyük bir bölümünü yaşamış olmasındandır inandırıcılığı.
Bitip tükenmeyen bir tutkuyla hep tek bir tema üzerinde durur: Ekmek Kavgası. Bu ilk öykü kitabının adı olduğu kadar, yazarın tüm eserlerinin de iki kelimelik özetidir. Onun insanı hep ekmek peşindedir. Dolaysıyla küçük adamın tek derdi, Önce Ekmek’tir.
Düşlerinin peşi sıra büyük kentlere göçmüş yazgısını değiştirmek isteyen insanın bu yöndeki umudu hiç bitmez. Onun eserlerindeki kahramanları ayakta tutan hep bu umuttur. Fethi Naci onun için, “Türk romanında bir Orhan Kemal duruşu vardır. O, her insanda her şeye rağmen aydınlık, temiz, insan bir yan bulunabileceğine inanır.”der, elbette haklıdır da.
Yapıtlarında olaylar Çukurova’da, Adana ve İstanbul’un yoksul mahallelerinde, fabrikalarda, hapishanelerde geçer. Küçük memurların, işçilerin, ırgatların, zanaatkarların, göçmenlerin, hükümlülerin, sokağa düşmüş kadınların, köylülerin yaşamlarını gözlemleyerek somut bir gerçeklikle ve kendine has sıcaklıkla onların ağzından bize aktarır.
Bu sunuş, Çehov’la, Gorki’yle Nazım Hikmet’le pekişen bir yazı ustalığını da gözlerimizin olduğu kadar yüreğimizin de önüne serer. Onun geçim kaygısıyla çalakalem yazdığı eserlerinde bile bu tadı bulmak mümkündür. O’na göre, “Sanatçı, sosyal endişelerini sanat yoluyla belirten insandır.” Bu yüzden onun eserlerini okurken içimizde oluşan burukluk, hüzün buğusuyla sarmal bir umut ışığının aydınlığında dağılıverir.
Öykü ve romancılığımızda Toplumsal Gerçekçilik Orhan Kemal’le doruğa ulaşır. O güne kadar insanın öykülenmemiş yanları en ince ayrıntılarıyla işlenir. Bunu yaparken kullandığı malzeme diyaloglardır. Yazarımız olayları, kişilerin karakterlerini kısa ve kolay kurulmuş cümlelerle, karşılıklı konuşmalarla verir. Gündelik konuşma diliyle, karakterlerin dünyalarına fazla girmeden, doğal, sahici konuşmalarla sorunlar, çözümler, sevinçler, düşler okuyucuya kendiliğinden ulaşır.
Yapıtlarında toplumdaki düzensizliği, adaletsizliği yermek, mesaj iletmek gibi bir misyon yüklenmez. Anlatımında eleştirel bir dil, felsefi söylemler yoktur. Günlük yaşam içindeki insanlar herhangi bir süzgeçten geçirilmeden oldukları gibi aktarılırlar. Karakterlerini konuştururken şive özelliklerine, yöresel deyimlere yer verir. Örneğin, hepimizin bildiği Murtaza’nın unutulmaz bir karakter olarak belleğimize yerleşmesinde en etkili faktör onun kendine has şivesiyle konuşması değil midir?
1938 yılında Niğde’de askerlik yaparken bir onbaşının sövmesi karşısında gösterdiği tepki ve Nazım Hikmet’le Gorki’nin kitaplarını okuması nedeniyle, “Yabancı rejimler lehine propaganda ve isyana teşvik” suçundan beş yıla mahkum olur. Kayseri cezaevinden Bursa’ya aktarıldığında Nazım Hikmet’le tanışır. İlişkilerini Nazım Hikmet’le Üç Buçuk Yıl adlı kitabında anlatır. Edebiyat yaşamının çıraklık devrini yaşamıştır onun yanında. Kendi deyimiyle ilk öğretmenidir.
Orhan Kemal cezaevinden çıktıktan sonra Adana’ya döner. Bulduğu ufak tefek işlerde çalışır. Ama maddi durumu kötüdür. Çareyi İstanbul’a gitmekte bulur. Burada da pek bir şey değişmez. Yayınevleri, gazeteler, kitapçılar arasında koşuşturur durur. Sadece kaleminin geliriyle evini geçindirmeye çabalar. Oktay Akbal, Orhan Kemal’in toprağa verildiği gün Cumhuriyet gazetesinde şöyle yazar: “Orhan Kemal küçük evlerde, dar odalarda, kenar sokaklarda, loş kahvelerde bu işi gerçekleştirirdi. Yazarak, durmadan yazarak, günde sekiz saat masa başında kalem çiziktirerek, daktilo tuşlarını indirip kaldırarak. Koskoca bir kuşağın içinde bu çileyi çeken, bu çabanın üstesinden gelen bir o vardı.”
Bu çabanın ürünlerine kısaca değinmek istersek, ilk romanlarını otobiyografik bir seri olarak yazdığını görürüz.Küçük Adamın Notları adı altındaki üçlemenin ilk kitabı Baba Evi ‘nde Adana’dan Beyrut’a göç eden ailesinin yoksullaşan yaşamını, Avare Yıllar’da Adana’ya döndükten sonra yaşadığı aylak yılları ve aşık olup evlenişini, Dünya Evi’nde ise evlilik yıllarını anlatır. Bu üçlemenin arasında bir de Cemile vardır. Cemile Avare Yıllarda’ki gelinin evlenmeden önceki yaşamına dair yazılmıştır. Orhan Kemal’in romanlarına özgü bir durumdur bu. Roman kahramanları tek bir roman içinde yaşamazlar. Zaman içinde diğer romanlarda da karşımıza çıkarlar.
Orhan Kemal’in en güzel romanları Çukurova serisi adı verilen yapıtlarıdır. Bunların arasında Murtaza, Bereketli Topraklar Üzerinde, Vukuat Var, Hanımın Çiftliği, Eskici ve Oğulları, Kanlı Topraklar öne çıkar.
Murtaza, yazarın en bilinen ve sözü en çok edilen romanları içinde ilk sıraya yerleşir. Beyaz perdeye uyarlanmış, Şehir tiyatrolarında sahnelenmiştir. Eser hakkında yorumu Yaşar Kemal’e bırakalım isterseniz: “Murtaza, edebiyatımızın her yönüyle, bütün çelişkileriyle insan olabilmiş belki de tek tipidir. (…) Koşulların, geleneklerin yabancılaştırdığı bir tiptir. Kendine, çocuklarına, dünyasına karşı yabancılaşmıştır.(…) Kraldan çok kralcı, kendinden çok kendini ezen, kendinden çok yönetimin, yönetim geleneklerinin adamı olmak, insancıl macerasının en olumsuz yanlarından biridir.”
Bereketli Topraklar Üzerinde kimi eleştirmenler tarafından en güçlü romanı olarak Kabul görür. Toprak reform ve sanayileşmesi gerçekleşmemiş ülkenin fabrikalarındaki, inşaatlardaki inanılmaz kötü çalışma şartlarını, insanların birbiriyle ilişkilerini, çırpınışlarını kendi aynasından yansıtır.
Vukuat Var ve Hanımın Çiftliği birbirini tamamlayan iki romandır. İki kez dizi olarak çekilen bu romanlarda odak noktası Güllü’dür. İlkinde Adana’nın bir işçi mahallesinde yaşayan Güllü’nün günün şartları içindeki sıradan öyküsü anlatılır. İkinci romanda Güllü artık Çiftlik sahibi Muzaffer Beyin karısı olarak karşımızdadır. Zengin bir yaşama kavuşan Güllü’nün modernleşme sevdası, köylülerin Muzaffer Beyin el koyduğu topraklarını alma çabaları, taşra politikacılarının iç yüzü, 1946 /50 yılları arasındaki parti çatışmaları romanda en gerçek haliyle verilir.
El işçiliğinin makineleşme karşısındaki yenilgisini konu alan Eskici ve Oğulları, düşlerinin peşinden umutla giden insanların yaşadığı hayal kırıklıklarının bir toplamıdır. Zira hiçbir şey düşlerde olduğu gibi değildir gerçek hayatta. Yazarın bu romanı da “Eskici Dükkanı” adıyla sahnelenmiştir.
Orhan Kemal, Adana’dan sonra İstanbul’a yerleştiğinde, Anadolu’dan buraya göç eden insanların zenginlik hayallerini, kent yaşamına intibak edemeyişlerini, o yıllarda çığ gibi büyüyen kaçak inşaatları anlatır romanlarında. Devlet Kuşu, Gurbet Kuşları, Bir Filiz Vardı, Suçlu İstanbul serisinin öne çıkan yapıtlarıdır. Devlet Kuşu, üç perdelik bir oyun olarak “İspinozlar” adı altında sahnelenmiş, aynı eser özel tiyatrolarda Yalova Kaymakamı adıyla gösterime girmiştir.
Orhan Kemal’in roman dünyası sadece yoksul işçilerin, köylülerin yaşam kavgasıyla sınırlı değildi kuşkusuz. Arkadaş Islıkları, Yalancı Dünya, Müfettişler Müfettişi, Üç Kağıtçı gibi toplumsal düzensizlikleri yansıtan yapıtlarıyla da adından söz ettirmesini bilmiştir.
Orhan Kemal’in romancılığı kadar öykücülüğü de edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir. Çoğunda romanlarıyla aynı temayı işleyen yazarımız, hayatın acılarını kendine özgü sevecen bir mizahla hicveden öyküler de yazmış, gülümsetirken düşündürmüş hatta ağlatmıştır da. Öykünün oluştuğu çevreyi birkaç kalın çizgiyle belirledikten sonra giriş, gelişme, sonuç ilişkisi içinde yazdığı öykülerinde sonuç bölümü kısadır. Dili arındırmak düşüncesiyle yabancı kelimeler kullanmaz. Anlatımında diyaloglar önemli bir yer tutar. Ekmek Kavgası, Önce Ekmek, Grev, Sarhoşlar, 72.Koğuş Cumhuriyet sonrası öykücülüğümüzün okunması gereken öyküleri arasında yer alır. 72. Koğuş onun sahneye uyguladığı ve ona en iyi oyun yazarı ödülünü kazandırdığı uzun öyküsüdür. Yazar bu öyküsünün arka kapağında eseri için şöyle bir not düşer: “Toplum düzensizliğinden gelen bir itilişle 72. Koğuşa düşmüş insanlar sefaletin, insan haysiyetsizliğinin uçurumuna yuvarlanmışlardır.(…) Onda yalnızca Kaptan’ın, Berbat’ın ve ötekilerin değil, insanoğlunun olanca kirliliği yanındaki gururu, direnişi,kafa kaldırışının destanı vardır. Ya da ben öyle bir şey yapmak istedim.”
Günümüzde hala bazı eleştirmenler onun eserleri için edebi mi değil mi diye tartışa dursun. O Türk Edebiyatı içinde önemli ve değerli bir yazar olarak hep yerini koruyacaktır.
Kaynakça:
1-Mahir Ünlü- Ömer Özcan 20.yy Türk Edebiyatı İnkılap yay.2003
2-Tarık Dursun K. / Edebiyat Üzerine Narin/ Bilgi Yay. 1993
3-Behçet Necatigil / Edebi Eserler Sözlüğü / Varlık Yay. 1994
Orta okul 1. Sınıftaydım. Kasabamızdaki tek ortaokulun kütüphanesinden sorumluydum. Öğle tatillerinde Kitaplar arasında yaşarken Hanımın Çiftliği’ne rastladım. Muhtemelen adı ilginç gelmişti. Orhan Kemal ile tanıştıktan sonra elime geçen tüm kitaplarını okudum. Çukurova’yı, tarım işçilerini Orhan Kemal’den öğrendim ilk.
Halk Adamı, halkın yazarı Orhan Kemal’i saygıyla anarken artık pek okunmayan bu önemli değerimizi gündeme taşıyarak, tanıttığınız ve hatırlattığınız için teşekkür ediyorum.