CAN

“Anne, akşamüstü çocukların yanında kalabilir misin? Kerem’i görmeye gitmem gerek!”

“Ah be kızım, sanki Kerem orada gelmeni bekliyordu. Yedi ay oldu annem, yedi aydır kıpırdamadan yatıyor. Çok üzülüyorum kızım bu haline, çok… Karnın burnunda her gün kaç kilometre yol gidip geliyorsun?”

“Ne yapayım anne? Söyle ne yapayım? Kocam komada diye, yedi aydır parmağını bile kıpırdatmadı diye orada öylece bırakayım mı? Arkamı dönüp unutayım mı? Hayatımı bir de sen zorlaştırma anne, yapma ne olursun!”

“Ay tamam kızım, tamam… Gelirim kızların okul çıkışına… Dikkat et sen.”

            Hastaneye giderken olan biteni düşünüyordu Canan. Yedi aydır yaşadıklarını, Kerem’i… İki kızın ardından, üçüncüye hamile olduğunun müjdesini vermişti o akşam. Sevinçten çıldırmış, coşmuş, ne yapacağını bilememişti heyecandan Kerem. Hiç dile getirmese de biliyordu Canan; bu seferkinin erkek olmasını istediğini biliyordu. Erkek babası olmak istediğini biliyordu… Sağlıklı olsundu, eli ayağı düzgün olsundu önce. Bir de erkek olsundu. O gecenin sabahı! Ne olduysa o sabah olmuştu…

            Kerem sabah kızları öpüp evden neşeyle -sanki biraz da gururla- çıktı. Evin önündeki arabasına binecek, pencereden bakan Canan’a öpücük atacak ve işine gidecekti. Heyecan mı, uykusuzluk mu, şeytanın işi mi bilinmez? Bir karış yükseklikteki kaldırımdan inerken dengesini kaybetti, sendeleyip düştü. Düşerken kafasını beton park mantarına çarptı ve sonrası koyu dipsiz kuyu… Gerisi panik, bağrış çığrış, ambulans, hastane. Yedi aydır yoğun bakımdaydı Kerem. Emar, tomografi, dobler vs. yapılmış, hiçbir şey bulunamamıştı. Tıbbi açıdan uyanmaması için hiçbir sebep yoktu. Yedi aydır her gün Canan’a aynı şeyi söylüyorlardı. “Kerem Bey’in hayati fonksiyonları çok iyi, her şey normal, bekleyeceğiz.” Her gün akşamdan sabaha yenilediği bir umutla giriyordu hastanenin kapısından. “Bugün uyanacak, biliyorum” diyerek dualarla atıyordu ilk adımını yoğun bakıma. Böyle diye diye saatleri günlere, günleri aylara eklemişti Canan.

            Bugün aylık kontrolü vardı. Kerem’in uyuduğu aylar boyunca yalnız başına girdiği kaçıncı kontroldü bu? Bebeklerinin erkek olacağını öğrendiği gün ultrason fotoğrafını alıp koşa koşa gitmişti yanına. Fotoğrafı gösterip “Oğlun geliyor kalk, bak fotoğrafı burada. Hadi Kerem, ne olursun bir bak! ” diyerek saatlerce ağladığı günü hatırlıyordu en çok. Bir de bebeğin adını Can koyduğu günü. “Sana da bana da can olsun” diye fısıldamıştı kocasının kulağına…

Son bir haftadır keyifsizdi Canan, bunca şeyin arasında keyifsizliğini düşünecek hali yoktu elbette. Yorgundu sonuçta, biraz ağırlaşmış halsizleşmişti bedeni. Kimseye söylemese de umutlarını tüketiyordu günbegün… Ultrason için sedyeye uzandığında hem kendisiyle hem Kerem’le kavga ediyordu içinden. Kızgındı, kırgındı, tek başınaydı. “Yanımda olmalıydın, elimi tutmalıydın. Bak oğlunu göreceğiz birazdan. Heyecanla onu izlemeliydin. Artık yapma Kerem, bunu bana yapma. Bize yapma! Uyan, lütfen!”  Ultrason kontrolünün uzadığını fark etti düşüncelerinin arasında.

“Doktor, her şey yolunda, değil mi?”

“Bebeğin kalp atışlarını alamıyorum Canan Hanım!”

“ Hemşire Hanım, kalp atışı için fetal kalp atımı istiyorum hemen!”

Doppler bağlandı, makineler çalıştı, kalp atışı grafikleri ritmik seslerle yerlere kadar uzadı. Canan kendi kalp atışları sussun istedi o an, onunki sussun Can’ın kalbinin sesi doldursun her yeri… Öyle olmadı!

“Bebeği ne yazık ki kaybettik Canan Hanım, üzgünüm. Biliyorum çok zor lakin sizi hemen doğuma almak zorundayız.”

“Ne! Ne diyorsunuz siz? Bebeğim karnımda öldü ve ben onu doğuracağım öyle mi? “

Öyleydi, ölü doğum yapacaktı Canan! Suni sancı verdiler ve doğumun başlamasını beklediler saatlerce. Canan yoğun bakıma, kocasının yanına gitmek için izin istedi. Kerem’in yanına oturdu sessizce; ağlamadı, konuşmadı, sancılar geldikçe kocasının elini sıktı. Sancı aralarında o derin uyku kuyularına düştüğünde Kerem’in sesini duyuyordu. “Korkma, buradayım sevgilim. Merak etme Can’ı yalnız bırakmayacağım” diyordu. Sancılar arttı, suyu aktı, çıkardılar yoğun bakımdan. Saatlerce sürdü doğum, bir tek gözyaşı dökmedi Canan. Bir tek çığlık atmadı. Sonunda oyulan içinden “Can” koptu doktorun ellerine. Can’ı canından koparken yoğun bakım odasında Kerem’in bağlı olduğu makineler hiç durmadan ötüyordu…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir