Sinema Sokağı
Alev Turanlı, PhD
alevturanli@gmail.com
Ingmar Bergman
“Her filmim benim ölüm atlayışımdır.”
Ingmar Bergman
Güzel eylül ayının ilk haftalarında sokağımızdan Ingmar Bergman geçecek bu muhteşem bir adamdır seveceksiniz.
Tanrı, yaşam, ölüm ve aşk arasında tutkuyla gidip geldin, ne güzel bir adamdın…
Ingmar Bergman, İsveç’in gelmiş geçmiş en iyi sinema yönetmenlerinden biridir. Yüz yıla yakın bir ömürde birbirinden güzel kırkı aşkın film çekti. 1918’de doğdu, 2007’de uzun bir ömür yaşayarak gitti. Bir papazın oğluydu. Sinema tutkusu çocukluk yaşlarında bir makinistin yanında başladı. Orada vakit geçirmesi onu bir ‘cennet sineması çocuğu’ yaptı. Daha sonra da sinema ve yönetmenlik eğitimi aldı. Yaşamı boyunca Tanrı, yaşam, ölüm arasındaki sorularına yanıt aradı. En sonunda bulduğu yanıt aşk idi. Dünyayı sevgi kurtaracak diye düşünmeye başladı. Bencillikten sıyrılıp aşka ya da sevgiye sarıldığında insanlık kurtulacak diye düşündü. Yaşama tutkulu bir biçimde sarılan, ancak ağır ve sancılı bir biçimde yaşayan biriydi. Senaryosu bir yapımcı tarafından reddedilen öfkeli bir senaristle yaptığı bir söyleşide senaristin “yapımcılar biz sanatçıları anlamıyorlar” diye şikâyet etmesi üzerine “yapımcılar seyirciyi eğlendirmek zorunda olduğunu düşünürler, senin sanatın onların sorunu değil. Yapımcıları asla sertleşmeye zorlama yoksa sonucu korkunç olur. Ayrıca seyirci de senden kendi sorunlarından uzaklaşacak filmler yapmanı bekler” diyordu. “Biz seyirciyi eğlendirmek için sirkin en yükseklerinden ölüme atlayan bir sirk oyuncusu olmak zorundayız.”
“Her filmim benim ölüm atlayışımdır” dedi. Bu bazen seyirci-yapımcı ve kendisi arasındaki ironik bir çekişmeden oldukça yorucu bir biçimde çıkmasına neden oluyordu. Bazen seyirciden bile nefret ediyorum diyecek kadar kendisini yıprattı. O kendisini bir sinema sanatçısı olarak asla tanımlamadı. Çocukluk düşlerini başkaları ile paylaşmak isteyen biri olarak tanımladı. Her şeye rağmen kendi istediği filmleri çekti.
Bunalım adlı filmle başlayıp tutkulu aşk öyküleriyle oldukça etkileyici olan Yaz Oyunları ve Monika ile Geçen Yaz adlı filmlerini çekti. Kendi yaşamında sorduğu her şeyi filmlerinde de sorguladı. Dokunulmaz her şeye dokunuyordu. Tanrıdan başlayarak yaşamın her yönünü sorguladı. Tanrıya inandı ancak Tanrı ile arasına giren kiliseye karşı çıktı. En önemli filmi sayılan, sanat ve ağır felsefe ile dolu Yedinci Mühür’de yaşamın anlamını, ölüm perdesinin arkasındaki sırrı ararken aradığı bu gizli bilgiyi yaşamda buldu. Tanrının sessizliğini uzun süre düşündükten sonra bu sessizliğin yanıtının aşkta olduğunu keşfetti. Sessizlik adlı filmde aşkın da bu suskunluğu gidermediğini gördü. Çünkü kendisine göre hiçlik duygusundan insanı ancak aşk kurtarabilirdi. Yaşamın anlamı ve mutluluğun anahtarı aşktır. Bütün düşüncelerini çekici bir biçimde topladığı Yaban Çilekleri adlı filminde Dr. Borg’un 78 yaşından sonra kendisine verilen bir ödülü almaya gitmek için yaptığı yolculuktaki gördüğü bir düşle, keşfettiği eksiklik aşktı. Bergman bir kahramanının ölümle satranç oynamasında da mutluluğu yani aşkı kabul etmediği için intihar ettiğini, bazen insanların kendilerine verilen mutluluğu almadıkları için mutsuz olduklarını anlattı. Aşkı yaşamanın mutluluk için gerekli olduğunu sorgulamakla birlikte bazen insanların iç dünyalarının bu aşkı kabul edecek kadar rafine olmadığını da sorguladı.
Tebrikler sevgili Alev,
Yine tatlı ve içten anlatımınla gönlünün güzelliğini de yansıtmışsın
Teşekkürler
Çok teşekkür ederim.Sevgili Neşever çok mutlu oldum sağol
Zevkle okudum. Kaleminize, yüreğinize sağlık.
Güzel yazınızı okuyunca bir Bergman filmi seyredesim geldi. Çok teşekkürler.
Sizin sözcüklerinizin rehberliğinde artık Bergman’ı anlayamamaktan korkmadan ve zorlanmadan izleyebileceğimi düşünüyorum. Çok teşekkür ederim. sayenizde “Cennet Sineması”dan bazı unutulmaz sahneleri de anımsadım. Sağ olunuz.