Güvercinler çabuk unuturlar yaşadıkları yerleri
çığlıklar atıyorum güneşin terkedip gittiği boşluğa
karanfilleri teker teker soyuyorum geceden
ellerine bırakamadığım nergislerden boşluğa düşüyorum
sırılsıklam acıların içerisinde yoksullaşıyorum
bir durak var içimde kendimi yolcu edemediğim
evrene aşılanıyor yüreğim
damarlarımda atıyor çığlıklar
gidiyorum gidiyorum geri dönemiyorum
bedensiz bir mumya gibi ağlıyorum içimdeki acıyı büyüterek
her yanım toprak kokusu
rayından çıkmış bir rüzgarın koynunda şimdi parmaklarım
kavuşmayı bekleyen bir kanarya
kokusunu kaybetmiş bir karanfil
ışığa hasret bir güvercin
tarihi geri çeviren fırtınalar yanı başımda
farkında olmadan geçen zaman
inat etmiş gülüyor
gittim avuçlarımla tırmalayarak rüzgarları aştım
geldim tüm fırtınalardan ayrı kalarak
saçtım saçlarımı kimse görmeden
saçıldım saçlarına girdim güneşe gizlenerek
oturdum kaldım parmaklarımı yedim
hazır bir sofra kuruldu gözlerime bakamadım
gitme
uzaklar dar gelir yüreğimize
sakince kanatlarını aç
kanatlarını rüzgarlara vurma
vuracaksan saçlarıma düş
farkında ol
demir gibi sert olma
kırılganlığını bana
çelikten sert geçmişi peşinde bırak
ayaklarında mutluluk gezinsin
tırnaklarında birazcık umut
gittin ve dikenli sarmaşıkların keskin kokusunda kayboldun
nergisleri kıskandıran hiçliğe bıraktın
sarmaşıkların koynunda sessizliğe büründün
yılanlar sardı her yanını
yamacına geldim yılanları içine çektim
kara bir kartal gibi pençelerimi yılanların kalbine vurdum
geçemedim yüreğinin el değmedik köşelerine
durdum
soluk alıp verdim
düşündüm
baktım gözlerine
gözlerine girdim tüm geçmişimle
sarmaşıklar gün batımına inat tırmanıyor gökyüzüne
içimde kalan sevgi kırıntıları çoğalıyor
herhangi bir şekilde dönüyor dünya
evren heran yeniden yeniden can atıyor
sevgiler bir çift karanfil oluyor kimi zaman
aykırı bir uçuruma düşüp kendimi bırakıyorum
kollarınla tutacak gibi oluyorsun
kimseler duymadan kulağıma masallar anlatıyorsun