BÜTÜN KUŞ KADINLARA

Kendi gezegenimin boşluğunda

İnsan öykülerini Tanrılardan dinlerken

Bir an ayağım kayıyor.

Yaşam postuna bürünmüş ölümün üzerine

Yuvarlanıyorum.

 

Ne olduğunu anlamadan

Bilmediğim birinin bedenine tıkıştırılmış

Bir ucube olarak

Dünyaya geliyorum.

Boynumda can aldığım neslin

Taşıdığı öykülerin görünmeyen izleri

 

Annem yavaşça suya batırıyor bebeğini

Kandan arındırmaya çalışıyor büyük bir umutla

Lekeler parladıkça tenimde,

Gözyaşlarıyla kendi öyküsünün

Bana geçtiğini biliyor

Her kadın gibi.

 

Kendi karanlığımdan örüyorum dünya zamanını

Yaşadığım her an; bir tuğla bir tuğla daha ölüyorum

Duvarlarımın ardında yalnız büyüyorum, güneşe aç.

 

Bir yılan sokuluyor gölgeme

Gündüz ve gece demeden

Köşede bekliyor.

Ben gitmezsem eğer yanına

Bir gün duvarlarımda sihirli bir kapının açılacağını

Yanıma sürünerek sokulacağını biliyorum.

 

Hiç beklenmedik bir anda, duvarlarımın ardında

Bedenimde küçülmüş uyurken

Bütün heybetiyle camı kırbaçlayıp kırarak

Yatağıma süzülüyor.

Dişlerim bıçak kesiliyor gümüş renginde

Boğazından yakalıyorum

Ben tam onu öldürecekken

Bütün zehrini gırtlağımdan içeri akıtıyor.

Boğuluyorum, çaresiz…

Her gece dans etmek üzere geliyor yanıma

Artık camları ben açıyorum.

Önce ekselansları önünde saygıyla eğiliyorum

Hızlandıkça ayaklarımız

Duvarlar, duvarlarım daha da hızla göğe yükseliyor.

Bir yüzüm melek, bir yüzüm şeytan

Bedenim nefes almayan bir toz bulutu

Kanatlar, kanatlarım birbirine dolanıyor

Çöküyorum olduğum yere.

 

Artık her insan kadar kalabalık

Bir o kadar da yalnız, uyurgezerim

Yaşamla ölüm arasında gidip geliyorum soluksuz

Kulağımda zincirlerimin uğultusu

Dipsiz derin bir uykuya dalıyorum.

 

Uyanıyorum günün birinde

Dünya zamanında ne kadar geçmiş, hiç bilmiyorum.

Aklımda tek bir soru; saat kaç?

Baş ucumda mum ışığı titreyerek, güneşi çağırıp

Kendi kendine sönüyor.

Her şey geçti diyor, incecik bir ses

Tanrısın sen diyor

İnsan postuna büründürülmüş bir Tanrısın diyor.

Tanrıların hiç olduğunu anımsayarak gülümsüyorum.

Doğduğum günün sırrını fısıldıyor kulaklarıma

Yüzüm aydınlanıyor, artık ne insanım ne şeytan ne de melek

Özgürlük çanları çalmaya başlıyor

Bütün bedenlerden soyunarak, kanatlarımı açıyorum usulca.

Artık kim olduğumun bir önemi yok, korkmuyorum.

Kendi cennetime doğru yolculuk başlıyor

Özgür bir gökyüzü, özgür bir denizle

Bilmediğim bir mavi renkte kesişiyor.

Hava çok güzel.

 

 

 

Evrim Akbaş

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir