pera
Sevil Taner

BİR FOTOĞRAF İKİ SERGİ

Cortazar “Sinema roman, fotoğrafsa öyküdür” demişti.

Ben de yazı masama oturmuş, yıllar önce ikizleriyle pazar gezmesine çıkmış bir ailenin fotoğrafına bakarak öykü yazmaya çalışıyorum. Bir hafta daha sürem var. Nasılsa yazarım.

Sonbahara hızlı giriş yaptım; sergiler, konserler, atölyeler, koşturuyorum. Kuzen de fitili ateşleyince eve giremiyoruz.

Yarın Pera Müzesi’ne gidiyoruz ama fazla uzatamayız, erken döneriz. Öyküye akşam başlarım. İkizler evlatlık alınır, aile onları büyük bir mutlulukla büyütür, sonrasında ikizlerin annesi çıkagelir…  Evet evet böyle güzel.
Vapurla Karaköy’e geçiyoruz. Martılar takipte. Genç kız simidinden bir parça ısırıyor bir parça da martılara atıyor. Birkaç kişi de fotoğraf çekmenin dayanılmaz hazzında.
Acaba öyküye daha güncel bir bakış mı getirsem? Fotoğraftaki ikizler birbirlerini kaybetseler, yıllar sonra biri kendindeki fotoğrafın aynısını internette bir postta görse. Olabilir.
Müzeyi gezdik, fotoğraf çektik. Kafesinde kahve içtik. Vaktimiz varken Sıra Selviler’deki sergiyi de gezelim dedik. Anlaşılan yorulacağız. Akşama öykü yazmak yalan olacak sanki.
Beyoğlu her zaman İstanbul’un gözdesi, piyasa yapılan semti. Giyinip, kuşanıp İstiklal’de yürümek, pastanelerinde buluşmak, eğlenmek, Galata Kulesi’nden Saray Burnu’na bakmak vazgeçilmez olmuş. Başka bir büyüsü var buraların. Belki de gizemleri cezbediyor bizi.
Yürürken en çok tatlıcılar dikkatimizi çekiyor. Tatlı vitrinleri en iradeli insanı bile baştan çıkarır. Burma kadayıflardan kuleler yapmışlar. Sandviç şeklindeki baklava gördüm. Üstüne bir de kaymak koydun mu, vay vay. Başka zaman yeriz diye kendimizi kandırıyor, ara sokaklara dalıyoruz.
O da ne, bir aile ikizleriyle karşıma çıkmıyor mu? Sinirlerim bozuluyor artık. Zaten vicdan azabı içindeyim. Ne olacak şu fotoğraftaki ikizlerin hali… Hiçbir şey olmasın. Çoluk, çocuğa karışıp yaşlanınca da bir gün arayla ölsünler. Çocukları onları yan yana gömsün. Mutlu yaşasınlar. Sevdim bunu.
Serginin yapıldığı liseyi ara sokaklardan geçerek bulduk. İki sergi, bir Beyoğlu ağır mı geldi ne. Bildiğin pert oldum.
İkizlerden biri erken yaşta ölmüş mesela, diğeri onun yasını tutmuş bir ömür boyu… Çocuğuna onun adını vermiş. Fena. Yok, sevmedim bunu.
Ahh yarın Çengelköy’e gideceğiz… Sonraki gün Kadıköy’e inip şu kitapları aramalı. Yok öyküyü yazamayacağım.
Fotoğraftaki ikizler kâbus musunuz nesiniz! Bütün hafta vapurda, kafamda, çantamda, kahvemde gezdiniz.
Hooop pazartesi, atölye var bugün.
Peki, nasıl oldu da kendimi birdenbire pazartesi sabahında buldum.
Biri bana söylesin…

 

Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir