yağmur ve gök-yüzün

 

nefret yağıyla yıkandı

mezarlığımın üzerindeki çiçekler

 

 

sulamayın

çünkü ölürler

onları ya ayın nefreti diri tutar

ya da güneşin aşkı

ama su hiçtir

onu tadanlar uzak kalır

acıdan da

hüzünden de

o yüzden ölüler yıkanır

ağlamasınlar

ve geri gelmesinler diye

 

 

ben hiç ölmedim

ama

aklını kaçırmış yalnız bir filozof gibi

hınçla her gece gömdüm kendimi

o yüzden titredi yeryüzü

çünkü yanaklarında gezdirdim

sana değmiş ellerimi

 

 

bu yüzden zamkla kazıdım

parmak ucumdaki deriyi

ve daha da derine gömdüm

sana olan sevgimi

 

 

okyanuslarım kirlendi

senin için akıttığım yaşlarla

ve birlikte çorba içtiğim her yabancı

onlara seni anlattığım için

delirdi

 

ben de bu yüzden

 

 

senin için akıttığım her mürekkebi

ve seni gülümsetmek için

karalayıp durduğum her müsveddeyi

vahşi tanrılara kurban verircesine

ruhumla beraber

yaktım

 

 

yükselen dumanlarla

hem ben

hem de gök-yüzü

soldu

 

artık tamamım,

engel yok

nefret yağı özüme ulaştı

titredim

ve bir aralık dolunayında

genzime doldurduğum küllerini

ruhumla beraber

kustum

 

 

şimdi üşüyorum

kütle dökülüyor dişlerim

gidiyor gibiyim

tenha, kimsesiz bir mezarlıkta

ve bu yüzden de

özlemiyorum seni

çünkü ben alışkınım karanlığa

 

 

ama alışkın değilim

ensemi yıkayan yağmura

 

 

 

Tuğkan Yıldırım

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir