SANATHANE

 

Kahpe! Uyutmadın beni, rüyama girdin, hamamcı oldum dün gece.

Ayak parmakların üzerinde yürüyordun,

Bedenin taştandı.

Sırtında beyaz bir perde, sözcüklerden dövmeler vardı ellerinde.

Kimi yerin boyalıydı, dudaklarınsa rengarenk.

Dilinden ezgiler, eteklerinden notalar dökülüyordu yerlere.

Sen değil de zaman mı yaşlanıyordu seninle?

Heyecan bastı, geliyorum sana…

İskelede iki vapur var; Kazlıçeşme’ye giden selamla, sana gelen mangırlaymış.

Dedim kendime, bas parayı!  Kazlıçeşme uzak, senin ne işin var orada?

Binince söylediler, ‘Güverte sevgilisi olanlara sıcak, kalma sen soğukta’

Kıvrılmasa yaşlı vapurun burnu, dokunacaktım sanki Kız Kulesine.

Ama başlığı aldı alalı deve, orası hepten haram bize.

Vapurdan görüyorum haneni, pek de modernmiş.

Aferin sanat! Yine başarmışsın. Boğazın kenarına çöreklenip gerine gerine oturuyorsun. Üç beş kişiyi hami tutmuş, oyuncak olmuşsun.

Dilenci sanat… Gâvur sanat… Orospu sanat.

Heyecanım belli olmasın diye, vapurdan ağır usul indim. Gözüm ne balık gördü ne ekmek.

Yaklaştıkça hanene, nefesim daraldı.

Hangi usta kim için yapmışsa, unutulmuş eski bir saat vardı bahçende. Yelkovanına iki duman üfleyip geldim kapına.

‘Hop’ dedi biri. ‘Böyle girilmez. Hacı baba tekkesi mi burası?’

Şaşırdım.

‘Sanatı görecektim’ dedim.

Bekçi,

‘Camiye, kiliseye girmek bedava, sanat parayla’ dedi.

Kapitalist sanat… Liberal sanat… Yavşak sanat!

‘Kaç para’ diye sordum. Çok paraymışsın.

Bugün sanatlayasım vardı,  lakin pahalıydı.

Özürlü sanat, bezgin sanat,  borazan sanat,

Hırsız sanat!

Hürmetle, ‘Sanatınız mübarek olsun’ dedim bekçiye.

Ellerimi cebime sokup savuştum. Bir tekme sallayıp

‘Boş ver’ dedim kendi kendime.

‘Çıkarım Zürafa yokuşunu, canlı kanlı et görür gözüm. Giriş bedava…’

                                                             

  Bülent BUYRUK

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir