Küçük Bir Gezinti

            Dört yaşıma basalı iki gün olmuştu. Artık büyüdüğümün kanıtı bir nitelikte evin küçük reisliğini üstleniyordum. Benden iki yaş büyük ablam ilkokula çoktan başlamış, benimle okuma yazma konusunda yarışa giriyordu. Üsküdar’ın nezih bir mahallesinde gözlerimi dünyaya açmıştım. Annem doğma büyüme Üsküdarlıdır. Annemin annesi de, onun annesi de… Küçük yaşta annem ile babam ayrıldığı için hâkim bey amca, annemi seçip onun ailesiyle kalmamı uygun görmüş. E tabii haliyle, ablamı da yanımıza almışız.

Sabahları, ablam okulda olduğu için ev bana kalıyordu. Dedem, mermer atölyesinde mezar taşı temizlerken, evde annemle ve anneannemle birlikte vakit geçiriyorduk. Genelde dışarı çıkmama pek izin vermezlerdi. Sokağa çıkmamız büyüklerimiz gözetiminde yapılırdı. Mahallede pek fazla araba geçmese de yine de trafiğe açık bir caddeydi. Bazen ablamla birlikte karşı apartmanın altında bulunan mahallenin bakkalı, Bıyıklı Maymun lakaplı ağabeye gidip gofret ve portakallı gazoz alırdık. Dışarı çıkma maceramız bundan ibaretti.

Akşamları ablamın okuldan gelmesiyle, ev bir okul havasına bürünürdü. Hemen yemek masasına geçilir ve ablam öğrendiklerini bir bir bana öğretirdi. Genç yaşta okuma yazmayı kısa sürede öğrenmem tesadüf değildir. Erken dönem okul maceram son hızla devam etmekteydi. Her gün ablamın verdiği ödevlerin üzerinden tek tek geçiyor, akşam genç bir öğretmene karşı mahcup olmamak üzerine çalışıyordum. Her doğru cevabımda bir ödül kazanıyordum. Ödülüm ise ya portakallı gazoz ya da on bin liralık küçük ağlatan sakızlar oluyordu. Bu ödülleri çok sevmiştim. Okumaktan çok sanırım en çok ödüller benim gözümü kamaştırıyordu.

Dedem, Üsküdar esnafları arasında tanınan, saygı duyulan, sevilen bir sanatkardı. Küçük yaşlarda amcasının yanına gelmiş ve mesleği amcasının yanında öğrenerek, ustalık seviyesine kadar getirmiştir. Üsküdar Balaban’da bu aile apartmanın altında bulunan atölyesinden gelen mermer kesme aletlerinin sesleriyle caddeyi aydınlatırdı. Aile mesleği olan mermercilikle yaşamını sürdürmekte, çocuklarına iyi bir gelecek sunmaktaydı. Genç yaşta geldiği koca şehir İstanbul’da mutluluğu burada bulacak, amcasının kızı ile evlenecek, Üsküdar’da mutlu bir yuva kuracaktı. Tabii bu mutluluğun resmi olan annem de bu evlilikten olacaktı.

Annem ev hanımıydı. Bazen mermer dükkanına gider, orada telefonlara bakardı. Aslında güzel sanatlar bölümü bitirse de mezun olduktan sonra eline bir fırça dahi almamıştı. Evde onun öğrencilik dönemi yaptığı bazı tabloları mevcuttur. Her ne kadar onun niye bu sanata küstüğünü bir türlü bilemesem de yaptığı tabloların gerçekten ama gerçekten Avrupai bir yapıda olduğu aşikârdı.

Soğuk kış günlerine girdiğimiz zamanlar bizi bekliyordu. Mutfak alışverişimizi genelde aylık yapardık. Dedem iki gün boyunca en uygun ve en kaliteli mutfak malzemeleri nerede var, oraya gider ve alışverişimizi tamamlardı. Daha önce dedemle birlikte hiç alışverişe çıkmamıştım ve o gün nedense çıkmak için dedemden önce kapıya dikilmiştim. Annem havanın soğukluğundan dem vursa da benim niyetim kapının ötesindeydi. Dedemin de ısrarı sonucu sıkıca örtülüp, bağlanıp, soğuktan etkilenmeden giydirildikten sonra ilk alışveriş macerama atılmış oldum.

Merdivenleri teker teker inerken annemin dedeme “Dikkat et, baba“ demesiyle birlikte, alışverişin dikkatli bir yolculuk olacağına dair sinyallerini veriyordu. Dedemin elini sıkı sıkı tutmuştum. Mahalleden geçerken tüm mahalle esnafı dedeme selam veriyordu. Dedemin popülerliği tüm mahalleye yayılmıştı. İnsanların ellerini tek tek sıkıyor, onlarla kısa süreli de olsa muhabbete giriyordu. Adeta mahallenin kaymakamı dedemdi. Doğancılar caddesinden Uncular caddesine giriş yaptığımızda uzun bir süre dedeme seslenen olmadı.

Hedefimiz Beykoz’du. Beykoz ile Üsküdar arası yaklaşık yarım saatlik dolmuş mesafesindeydi. Uncular caddesinde yolumuza devam ederken dedemin arkasından biri seslendi. Tabii bu durum karşısında dedem ağır çekim yerinde durdu ve arkasına bakarak gelen kişinin yakın dostu Tevfik amca olduğunu gördü. Dedem ile Tevfik amca yılların ahbabıydı. Yedikleri içtikleri ayrı gitmez, her derde tasaya birlikte koşarlardı. Dedem ile Tevfik amca uzun bir sohbete daldılar. Her şeyden konuşmaya başlamışlardı, Tevfik amca özellikle ekonomi üzerine konuşmayı çok severdi. Konu konuyu açarken benim canım acayip sıkılıyordu. Konuşmalarını yarıda kesemezdim elbette ama sonuçta bu sıkıcı muhabbetten de bir şekilde sıyrılmam gerektiğini biliyordum. Dedem önemli bir konu üzerinde örnek anlatırken bir elini kaldırıyordu. Diğer elinde benim elim vardı ve bir anda muhabbetin getirdiği hareketle elimi bıraktı. Bu durumdan istifade edip onların derin konuşmaları arasında yönümü değiştirdim ve onlardan birazcık uzaklaştım.

Aslında epeyce uzaklaşmıştım. Uncular caddesinden sıyrılıp Valide-i Cedid Camiisine kadar gelmişim. Bunca zaman bizi yalnız dışarı çıkarmayanlardan intikam alır bir yürüyüşle caddeyi turluyordum. Gezintimde, dolaştığım yerleri daha önce hiç görmemiştim. Çok fazla uzağa gittiğimi düşünmüyordum. Ama buraları daha önce görmediğime şaşırırken bir anda uzak kaldırımda mahalle bakkalı Bıyıklı Maymun karşıma çıktı. Beni görüp göremediğine emin olmadan kendimi bir direğin arkasına attım. Bir süre nefesimi tutarak kendimi oracıkta görünmezliğe almıştım. Tehlikenin geçtiğini farz ederek vahşi safarime kaldığı yerden devam ettim.

Minik bir İstanbul turunu mahallemde atıyordum. Balaban Türbesi’nin önünden geçerken, Balaban Baba’ya bir duamı da ederek yürüyüşüm son hızla sürüyordu. Türbeden bir iki adım daha atmamla tanıdık bir yerin karşıma çıkması bir oldu. Mahalle bakkalı, Bıyıklı Maymun ile burun burunaydım. Hemen karşıda da bizim ev görünüyordu. Evin etrafında büyük bir kalabalık ve uğultu vardı. Koşa koşa o kalabalığa doğru gittim ve annemi ağlarken buldum. Dedem hemen eve gelmiş ve olayı anneme anlatarak kadıncağızın şok geçirmesine sebep olmuştu. Karşısında beni gören annem hemen o şoktan çıktı ve ağlaması bir anda kesildi. Annem bana kızmasa da içten içe bir kızgınlığı vardı. Ellerimle annemin yüzünü gözünü sildim ve ona sarılarak `Bir daha yapmayacağım, anne.` Dedikten sonra sıkıca sarıldım. İstemeden de olsa mahalleyi ayağa kaldırdığıma üzülmüştüm ama bu aylak gezintim  sayesinde hem çok şey öğrenmiş hem de eşsiz bir deneyim yaşamıştım.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir