KARDELENİN VEFASI
Sen popülistsin diyorum. Durup durup kendini yakmaktan bahsediyorsun. Kuşlar kendi halinde uçuyor. Henüz bir şeyin farkında değiller. Uzun uzun konuşurken biraz kendine gelsin istiyorum. Bu sözler şakaya gelmez diyorum.
Gidiyor. Uzun uzun gidiyor. Hah iyileşiyor diye düşünüyorum. Girdiği kıskaçtan çıkacak. Bir umut. Umut geri getirir. Umut ne de olsa.
Geliyor. Sessiz sessiz bağrınıyor. Çığlıklarını duyuyorum. Duymazlıktan geliyorum. Elini uzatıyor. Ona. Tutunduğuna. Hayat denen hengâmede herkes tutunmak istiyor. Bir şeylere, ota, böceğe, bir kelebeğe. Kelebeklerin ömrü bir haftaymış biliyor musun diyorum. Bilmiyor gibi, bilmek istemiyor. Kelebekler de sever diyor. Kelebekler de ağlar çünkü. Bir haftalık ömre uzun uzun sevmeleri nasıl sığdırsın minicik yavrular. Henüz ‘s’ bile diyemeden, onların ömrüne uzunluklar sığmaz ki.
İnanmış bir defa. Vazgeçemiyor. Konuşmak, anlatmak yetmiyor. Kuşlar daha çok konuşuyor, daha çok anlıyorlar.
Büyük ceviz ağacının altındayız. Kalk buradan gidelim diyorum. Ceviz ağacı insanı oksijensiz bırakır. Elini tutuyorum, olmuyor. Eli buz gibi soğumuş. Hayattan soğumuş. Soğutmuşlar. Anlamıyorum, anlayamıyorum. Saçlarım yüzümü, gözümü, algımı kapatıyor.
İnsanın dostuna yetememesinin sancısı elimi yakıyor. Bir kelebek çırpınıyor. Haftası dolmuş. Kaskatı kesilip önüme düşüyor. Renkleri hiç solmamış. Ceviz ağacının dibinde oksijensizlikten öylece yatıyor. Beyni uyuşmuş gibi. Kalbi duruyor.
Gidiyor. Gitme diyorum. Gidiyor. İleride çınar ağacı var, oraya sığınıyor. Koca çınar, kocaman elleri, gözleri olan. Çınar ağacının altında polenlerden öksürmeye başlıyor. Astımı var. Çınar ağacı astımını artırıyor. Yaram acıyor diyor. Açıyorum, yarasına bakıyorum. Yara dediği derin bir kuyu.
İnsan, yarası yarasına denk geleni severmiş diye gülümsüyor. Son defa mı bu gülümseme? Bir şey anlatmak istiyor. Açıyor gösteriyor. Benim yaram böyle değil diyorum. Denk gelen noktaları başka başka. Bildiğini gösteriyor gözlerini evet diye açıp kapatarak. Öyleyse diyorum. Öyle diyor. Suyun öte yanında bir yaralı gördüğünü anlatıyor. Birlikte yaralarını sarmakla geçmiş uzun zamanları. Epeydir suyu geçip gidip tekrar geliyormuş. Suya girdikçe yarası daha da açılmış. Birlikte saramamışlar.
Nergisle kardelen çiçeğinin hikâyesini bilir misin diyor. Bilmiyorum.
Hangi koşulda olursa olsun birlikte açmak için birbirlerine söz vermişler bu iki sevgili çiçek. Diğer çiçeklerden farklı olmak için. Farklı bir mevsimde sadece ikisi açacaklarmış. Büyük yemin etmişler. Tüm doğanın ilgisini toplamak ve o soğuk iklimi aşklarıyla ısıtmak adına. Ama gel gör ki nergis sözünde duramamış. Sabırsızlık mı, unutmak ya da önemsememek mi verilen sözü?
Güneşin erken yansımalarına dayanamamış. Açıvermiş. Kardelen bu, durur mu? Yalnız bırakmak istememiş duygudaşını. O da açmak istemiş. Tutmuş bizim kardelen kökünü en derinlere salmış. Nergise ulaşmak için. Oysa nergis çoktan kökünü çekmiş içine. İçine çekile çekile tükenmiş. Kokusu kalmış.
Nergisin kardeleni beklemeden erken açarkenki hercailiği, kardeleninse umulmadık mevsim ve mekânlarda, en olmayacak koşullara rağmen sözüne sadık kalan kadim bağlılığı…
Hikâye bitti mi diyorum. Başını önüne eğiyor. Uzaklara gitmiş, benden önce gitmiş diyor. Sen diyorum. Sen popülist, kaldın buralarda. Göz kırpıyorum, her zamanki oyunumuz, espri der gibi gülümsüyorum. Gözüme bakıyor. Hiçbir şey yok gözlerinde. Saydam, ruhu çekilmiş bir cam parçası görüyorum. Ürküyorum. İtiraz etmiyor artık. Ben de giderim içine içine diyor. İçten giderim.
Gece. Karanlık. Rüzgâr dalları yerinden oynatıyor gibi. Işıklar solgun. Gece durmuyor. Gece yanıyor. Birden kuşlar havalanıyor. Kanatlarını hızlı hızlı çırparak bir şeyden kaçar gibi uçuyorlar. Gidişlerini duyuyorum. Ardından, kuşlardan hemen sonra bir alev topu yükseliyor. Parlayıp aniden, sonra yavaş yavaş, içini çeke çeke yanan bir ateş görünüyor ağaçların altında. Sonra çığlıklar geliyor ötelerden. Ağaçların diplerinden.
Gidemiyorum. Soramıyorum. Yarasını saramadım çünkü. Görmek istemiyorum. İçime içime işliyor bir şeyler. Biliyorum söyledi, defalarca kulağıma fısıldadı. Yarayı yara iyileştirir, ateşi su söndürür. Ateş ve su bir olunca küle dönüşür. Kül yaraya iyi gelir. Söyledi, anlattı, içini deşti, avuçlarıma bıraktı.
Acı tam kalbimin ortasına saplanıyor battaniye içinde götürürlerken. Yüzünü görüyorum. İçine içine yanmış yüzü. Ellerini göremiyorum.
Zaman hızlı. Her şeyden daha hızlı. Ama ateşi geçemiyor zaman. Söndüremiyor.
Haber, merak çok olunca ağır ağır geliyor. Bazı hikâyeler kulaktan kulağa dolanır. Söylenen son sözler, son gidişler ve en çok son çırpınışlar unutulmaz. Duyuyorum artık.
Ben popülist değilim, içten içten yandım, içten gittim.
Kardelenler daha da erken açmaya başlıyor. Nergis artık hepten küskün.
Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.