menekse-bitki
Daron Danzig

KARA MENEKŞE

Tuhaftı. Suratında daha önce fark etmediğim bir ifade vardı. Bir sorun varmış da bunu hırsıyla saklamaya çalışıyormuş gibi. Sinirli fakat sakin.

Rüzgâr ince telli, uzun, kömür gibi siyah saçlarını uçuşturuyordu. Ayrıca doğum gününde aldığım mavi, ince kazağın onu sıcak tutmadığını anlayabiliyordum. Titriyordu. Ona baktıkça ben de ürperiyordum.

 Yine de garip bir tebessüm vardı yüzünde. İnce, doğal kaşları ara ara çatılıyor, bazen de aşağı doğru kıvrılıyordu ama o garip tebessüm değişmiyordu. Artık tereddüt etmeye başlamıştım. Hayır, madem içindeki şeytanlığın uyandığını duyuyordu öyleyse neden hâlâ onu hapsetmeye çalışıyordu: Neden her şey yolunda oyununu oynamayı sürdürüyordu?
Vücudunun parlak rengi solmuş, soğuktan mosmor olmuştu. Bu normalliğini kökten sarsan bir durumdu. Ağlıyordu. Normalde hiç ağlamazdı demiyorum, küçüklüğünden beri sulu gözdü. Onu şöyle bir iteklesem bile hemen ağlar sonra da ispiyonlardı. Zaten onu dinleyenler hiçbir zaman benim tarafımda olmazdı. Ama asıl sorun şu, madem ağlıyordu neden gülümsüyordu? Ansızın döndü, kan donduracak bir ifadesi vardı. Ağlamaktan kızarmış, zarif, koyu kahverengi gözleri beni içine çekiyordu. Betim benzim attı ve gözlerinin içine bakakaldım. Muhtemelen amcamın iki ay önceki ölümünden dolayı bu hale gelmişti. Dayanamadım ve gözlerimi kaçırdım. O göle bakmaya devam etti. Bense yorgunluğuma yenik düşüp sırtımı tırabzanlara yasladım. Ne yapacağımı bilemiyordum. Kardeşim olmasa şu an basıp gitmiştim. Okulu şehrin diğer ucundaydı ve tek başına geri dönmeye korkuyordu. Neyse ki okulum onunkinden iki cadde aşağıdaydı.
Bugün her zamanki günlerden biri değildi. Devasa bir piknik alanına ve zengin su kaynaklarına sahip Trimidia Parkı’ndaydık. Ona yine “Eve gitmek ister misin?” diye sorarak kendimi yormayacaktım. Biliyorum ki yine durduk yere bağırıp beni suçlamaya başlayacaktı. Ne yapmalıydım? Kollarını tırabzanlara yaslamayı bıraktı ve bana baktı. “Neden?” dedi sakin ve bitkin bir sesle. Hiçbir fikrim yoktu, fakat cevap vermeden de duramazdım. “Bilmiyorum,” dedim. “Bilemezsin zaten…” dedi. Birden tepem attı ve “O zaman neden soruyorsun?” diye bağırdım. “Bilmiyorum ama yine de…” diye cevap verdi. Cümlenin sonunu getirmesini bekledim. Getirmedi. Ayrıca tek üşüyen o değildi, hemen otobüsle döneriz diye üstümde sadece kısa kollu beyaz bir tişört ve okulun verdiği gri ceketim vardı. Artık gitmeliydim, onun yüzünden zatürre olamazdım. Son bir kez şansımı denemeye karar verdim. Bir yapraktan diğerine zıplayan kurbağaları uzun uzun izliyordu. Gözlerini hiç kaçırmıyordu. “Artık gidiyor muyuz, o kurbağaları yeterince izledin bence,” dedim. Tepki vermedi. Sustu. “Yeter, ben gidiyorum,” diyerek ayağa kalkıp yürümeye başladım. Köprünün sonuna geldiğimde arkamdan büyük bir şiddetle “Yeter, sus artık!” diye bağırdı. Öfkeden adım atamadım. “Neye susayım, neden susayım, kime susayım, nasıl susayım Mirtan!? Ne var diyorum, cevap vermiyorsun, bana mı sinirlendin, diyorum, bilmiyorum diyorsun, kendine gel artık! Annem zaten hep sayıklıyordu şımarık, şımarık diye ama sabrımı taşırıyorsun! Senin yüzünden burada donacağım, havaya bak! En az iki derece! Seni bekleyerek donacağıma basar giderim daha iyi!”
“Sen de onlar gibisin, hiçbiriniz beni anlamıyorsunuz!” “Hayır, asıl sen kendini anlamıyorsun, hadi anladık, her şey sana güzel, hayat sana güzel ama yeter yani. Anladık! Ne oldu o küstah babam sana yanlış arabayı mı aldı? Senden beklenir. Olası bir durum çünkü.”
“Ben şımarık değilim, aptalım ama akıllıyım. Yavaşım ama kurnazım. Anlasana beni.”
“Bir şey anladım.” “Neyi?”
“Senin şeytan olduğunu. Bu özellikler ancak şeytanda olur. Yüce Tanrım! Benim yanıma şeytan mı yolladın?”
Delirmeye başlamıştı, cırtlak sesiyle bağırarak kendini hırpalıyordu. İyice gerilmiştim, ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu. O kadar aptaldım ki kaçmak yerine öylece dikilmiş, onu izliyordum. Bir süre sonra telefonum çaldı. Babamdı. Telefonu açtığım gibi babamın telaşlı sesini duydum. Mirtan’dan acilen uzaklaşmam ve oradan kaçmam gerektiğini söyledi. Ne olduğunu soramadım bile. Şaşkınca kaçmaya başladım. Köprü iyice geride kalmıştı. Artık babamı arayabilirdim.
“Oğlum, çok büyük bir tehlikedeyiz, ailecek!” “Ama neden?” “Amcanın ölüm gününü ve ölüm nedenini hatırlıyor musun?” “Evet?” “Peki o gün kimle kavga etmişti?” “Yani… Emin misin?” “DNA testleri yalan söyler mi?” Telefonu kapattım ve koşmaya başladım. Gerçekten çok korkuyordum. Artık çok geçti. Ağaçlar sallanıyor, kuşlar öterek kaçıyordu. Kafamı arkaya çevirip bakmayı düşünememiştim. O kadar aptaldım ki, polisi aramak aklımdan bile geçmiyordu. Birden önüme bir taş çıktı, tökezledim. Arkamdan gelen bir sesle irkildim, Mirtan elindeki bıçakla ceketimi kesmişti. O da bağırarak koşuyordu, daha hızlı kaçmaya çalıştım ama bu çok zordu. O benden daha hızlıydı. Parktaki üç yol ağzından geçerken bir araba Mirtan’ın önünü kesti. Oysa buraya araba sokmak yasaktı. Arabaya çarparak bana zaman kazandırdı. Parkın sonuna gelmiştik. Belki bu benim de sonumdu. Daha çok gençtim, göreceğim çok şey vardı. Dışarı çıkmama saniyeler kalmıştı, ama Mirtan bunu anlayıp sırtıma atladı. İkimiz de yere düştük. Dizlerinin üzerinde doğruldu ve bıçağını kavradı. Ben kendime gelmeye çalışırken bıçağını bana doğru savurdu. Suratımda ufak bir sıyrıkla paçayı kurtarmıştım. Onu yere ittim ve ayağa kalkıp çıkış kapısını aralamak için ilerledim. O çevik bir hareketle bana dönüp bıçağıyla pantolonumu kesti ve bacağımı çizdi. Acıyla yere yığıldım. Mirtan ayağa kalktı ve bıçağını son bir kez, ümitle bana doğru salladı. İki kere kaçtım ve elinden bıçağı uzaklaştırıp yere düşmesini sağladım. Beni sert bir tekme ile geri püskürttü ve bıçağa doğru yöneldi. Gerçekten sonum gelmişti. Öfkesinden çığlık attı ve bıçağını havaya kaldırdı. Anlamıştım aslında bu davranışlarının nedenini. Artık o kadar tükenmişti ki bir olayla başa çıkmak yerine onu bitirmeye çabalıyordu. Gerçekten ne yaptılar sana güzel kardeşim. Kim seni hırpaladı, kim seni ayağıyla çiğnedi, kim yaptı bunları? Artık gözlerimi kapattım, çünkü yapabileceğim bir şey yoktu. Güzel görünmesi ve çirkinliği gölgelemesi umuduyla dikilmiş rengarenk çiçeklerin olduğu, tuğlalardan yapılmış alçak duvarın köşesine sırtımı verdim. Bir an önce işimi bitirmesi için bekliyordum. Kaşlarını canice çattı ve bıçağını sımsıkı kavradı. “Hadi, hadi yap!” diye bağırdım. Fakat o bıçağı göğsüme saplamadan parka giren birkaç polis gördüm. Polislerden biri yanımıza koştu ve Mirtan’a bıçağı bırakmasını söyledi. Mirtan ona karşı koyunca elektroşok cihazıyla onu çarptı, yere yığıldı. Çok geçmeden polisler, ben ve Mirtan karakola gitmek üzere arabayla yola koyulduk. Hala hayatta olduğuma şükrediyordum. Ta ki gözlerim bulanık görmeye başlayana kadar. Mirtan’ın en iyi dersinin neden kimya olduğunu anlamıştım artık. Odasının bir kazan dairesinden farkı yoktu. Okuldan ödünç aldığı kimyasal maddeleri ve kapları kendi işini kolaylaştırmak için kullanıyordu. Bıçağı zehre bulamıştı, amcamı öldürdüğü bıçağı da zehirliydi. Araştırmacılar bu yüzden bıçak kesiğini açıklayabilecek bir delil bulamamıştı. Cesedi incelediğinde zaten bıçak haricinde başka bir nedenle öldürüldüğünü varsayan bir adli tıp uzmanı da vardı. Ne yazık ki herkes onu deli olarak kabul etti.
Karakol yolundaki bir hastaneye geldiğimizde çok geçti. Bir hafta sonra cenazem falan yapıldı. Anlaşılan yaptıkları kendine ağır gelmişti, çünkü iki ay sonra hapiste Mirtan ölü bulundu. Zaten orada en fazla üç-beş yıl yaşayabilirdi. O hücre… Gerçekten hak ettiğini -bunu kabullenmek bana biraz zor gelse de- almıştı, o rutubet dolu, soluk, çatlak duvar ve zemine sahip yerde kim yaşayabilirdi ki? Cesedi incelemek için hücreye üç polis yollandı. Hücrenin soğuk, paslı ve boyası akmış kapısını açtılar ve içeri girdiler. Hücre amazon ormanlarından farksızdı. Zemin ikiye yarılmış, duvarlar ağaç kökleri ile kaplanmış ve bitki dolmuştu. Ama asıl olay şuydu. Hücrenin tam ortasında duran kara bir menekşe vardı. Yapraklarının ucundan damlayan yeşil sıvı dikkat çekiyordu. Ah Kara Menekşe’m ne yaptılar sana?

Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Related Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir