İlham Perim/ Ayşegül Gezgin
Kapıyı açtım karşımda ilham perisi. Anında yüzüne kapattım, odama dönüp ders çalışmalıydım. Annem mutfaktan başını uzattı. Musluk yine sonuna kadar açıktı. Bulutlardan yağmur olup düşen, derelerden akıp gelen, her bir damlası değerli suyu boşa akıtması içimi acıtıyordu. Annem foşur foşur deterjanların köpüklerin içindeydi. Köpüğün biri büyüdü büyüdü kocaman oldu, annemi içine aldı, onu hayallerine götürecek balondu bu. Sahi annemin hiç hayali var mıydı? Köpük ona “seni istediğin yere bırakacağım” dese nereye gitmek, ne yapmak isterdi? Onu sadece temizlik yaparken görüyordum. Coşkuyla kahkaha atıp, dans edebilir miydi? Elinin bir uzantısı gibi duran sarı bezi gözümün önünde sallıyordu. “Kimmiş?” “Kimse değil.” Doğru cevabı vermemiştim, dudağını büzüp şüpheyle bakmasından belli. “Daldın gittin yine az önce. Hayal kurmuyorsun değil mi? Bu sene kazanılacak o sınav. Kurslara verdiğimiz onca paralar. Hiç acımıyorsun…” Söylenmeleri bitmezdi.
Odama döndüm, kapımı kapattım, annemin sesi uzaktan geliyordu, ne dediği artık anlaşılmıyordu. Duymasam da biliyorum; şimdi sıra, ona hiç benzemediğime, onun sınıf birincisi olduğuna, iyi okulları kazandığına gelmiştir. Akşama kadar elinde bezle evde toz almak için miydi iyi okulları kazanması. Ona sorsanız her şeyin sebebi benim. Benimle ilgilenebilmek için bırakmış gül gibi işini. Ne yapıp etmeli bu sene sınavı kazanmalıyım. Bu evden de, bu şehirden de uzaklaşmalıyım. Kimse ne olmak istediğimi sormuyor. Küçüklüğümden beri şair olmak istiyorum. Meslekten sayılmıyormuş. Onların istediği bir fakülteye girebilmek için test çözmek zorundayım. Yeter ki kazanayım, o zaman en az dört sene rahat ederim, bana dokunmazlar. Sonra fakülte ne zaman bitecek diye sormaya başlayacaklardır elbette, onu da zamanı gelince düşünürüm.
Sınav bittikten sonra bir daha kapıyı yüzüne kapatmayacağım ilham perimin. O, her zaman yanımdaydı, en yakınımdı. İnsanların, nesnelerin gözle görülmeyen değişik yönlerini gösterirdi bana. Annemle babam kendi kendime konuşuyorum, dalıp gidiyorum diye korktular, beni doktora götürdüler. Aslında kendi kendime değil, ilham perimle konuşuyordum. Beni en iyi o anlıyordu. Doktor bana testler yaptı, dikkatimi toplayabilmem için ilaçlar verdi. O ilaçları içince ilham perim benden uzaklaştı, bir daha gelmedi. İlaçları içmeyi bırakınca geri geleceğini tahmin ediyordum. Denemek istedim, bugün içmedim ve o hemen kapımı çaldı. Henüz erken onu içeri almak için, daha bir ay beklemek zorundayım. Sınavdan çıkar çıkmaz ona kavuşacağım. Şimdi sadece dersleri düşünmeliyim. Fabrikadan çıkan tek tip, aynı boy tuğlalardan biri gibiyim şu anda. Bir soru daha çözdükten sonra Pink Floyd’un “An other brick in the wall” parçasını dinliyorum. Video klibi gözümün önünden geçiyor. Çarkın dişlilerinde ezilmek üzere atılan öğrencilerden biriyim ben de. Şimdilik. Değişecek biliyorum. Sözcükleri taşıyacağım birer birer, tıpkı bir işçi gibi ağır ağır, en güzel şiirlerimi yazacağım. Sınav bir bitsin. “İlham perim hoş geldin!” diyeceğim, kapıyı açıp kucaklayacağım onu.
Sevgili Ayşegül bir kısacık cümlecikten çok samimi ve çok sadebir kısa öykü yarattın. Kutlarım
Sade bir diile samimi duygu ve dusunceler..Cok guzel bir oyku olmus. Keske biraz daha uzun olsaydi