BALCA DİL/ SAGU /Berna Küçükoğlu
Yazı evreninde yol alırken bazen duraksamalar, uzaklaşmalar hatta kopmalar olabilir, doğaldır da bu… Bana da böyle oldu… Odaklanamama, isteksizlik, yazmaya engel olan her şey… Neden açık: Çok sevilen canları aniden yitirmek, ölümü yakından duyumsamak, kabullenememek, çaresizlik, acı, hüzün, yas…
Apansız yakalayan, tüm evreni sarıveren virüs, aynı hafta içinde tanıdığım bildiğim insanlarımdan altı canı birden aldı! Biri kuzenim, kardeş saydığım Muto, diğerleri iş arkadaşlarım, komşum, çocukluk arkadaşım, arkadaşlarımın en yakınları… Tüm dünya insanlarından, yurdumdan hiç tanımadığım milyonlarca can… Hepsine çok derinden üzüldük…
İlk şokun ardından, ben değişmedim, diyebilen hiç kimse kalmadı tabii bu salgın günlerinde/yıllarında. Hepimiz en güvendiğimiz kalelerimize, evlerimize kapandık. Günlük yaşamlarımız, aile, arkadaş, dost ilişkilerimiz, davranışlarımız, dünyaya bakış açımız kökten değişti. EVRİLDİK olumsuza doğru…
İnsan sosyal bir varlıktır, sosyalleşmesi çok zor engellenir. Hele hele ailedeki sosyalleşme arzusu virüse rağmen pek çok ailede vazgeçilmez bir tutkuya dönüştü. Özlemler arttı, çığ gibi büyüdü… Bir kahvaltıda, hafta sonu kapanmasında, ev nişanında bir araya gelen aile bireyleri virüse teslim oldu fark etmeden, istemeden… Hepsi eskisi gibi bir arada birkaç saat geçirmek, sevdikleriyle göz teması kurmak, kaçamak dokunuşlar, birlikte bir çay içmek, yemek yemek ya da evliliğe adım atılacak bir başlangıcı yüzük takarak perçinlemek üzere toplanmışlardı belki de… Amaç güzeldi… Sonuç ya Covit- 19’a ya ölüme teslim olmak!
Geri getiremeyeceğimiz yitik yaşamlar, canlar… Keşke sözcüğü yetersiz kalıyor… Boş bulunuyoruz, sevgiye, özleme yenik düşüyoruz… Sabır taşı mıyız? Hayır! İnsanız, duygularla örülüyüz… Pişmanlıklar da, keşkeler de, özlemler de bizim için… Ve ölüm…! Doğduğumuz andan itibaren mahkum olduğumuz yitim! En acı öğrenme biçimimiz!
Ölümün var oluşuna karşın, insanın yok oluşa karşı duruşu… Onca emek harcayarak ömür boyu yapılandırdığımız yaşamlarımızın bir gün sona ereceğini bilsek de her bahar bir kırlangıç gibi yuva yapmak sonra göç etmek, yine yeniden yuva yapmak yine göç etmek gibi… Yitireceğimizi bile bile birini sevmek, bir çocuk dünyaya getirmek, bir kedi-köpek- kuş beslemek, bir ağaç-çiçek yetiştirmek… Yaşamak ve ölmenin kısır döngüsü… En büyük karşıtlık!
Ölüm sanki yaşamayı öğrenmek, öğretmek üzere sunulmuş acı gerçeklikti dünya kurulduğundan beri! Ağır ağır da olsa kaldığımız yerden, istemesek de devam etmeye sürüklendiğimiz yaşam devam ediyor… Yüzyıllardır felsefenin, psikolojinin, tıbbın, her insanın sorguladığı ölüm:
Hiç bu kadar ölümlü olmamıştık, hiç bu kadar çok ölmemiştik… Dünya hiç bu kadar hafiflememişti… Hiç bu ağıt kadar bugünü iyi anlatan sagu olmamıştı:
Alper Tunga öldi mü
Issiz acun kaldı mu
Ödlek öçin aldı mu
İmdi yürek yırtılur
Ödlek yarag közetti
Ogru tuzak uzattı
Begler begin azıttı
Kaçan kalı kurtulur
(…)
Salgında yitirdiğimiz bütün canlara ve sevgili kuzenim Muttalip Acun’a…Tinleri huzurla yaşasın…
Şiir: Kaşgarlı Mahmut
Sevgili kızım, ölümü, acıyı, acımızı dile getirmen beni de duygulandırdı, kalemine sağlık…
Sevgili Berna,
Öncelikla başsağlığı dilemek isterim tüm kalbimle. Başsağlı ziyaretine bile gelemediğimiz günler yaşamaktayız.
Duygularınızı aktarmadaki içteniliğiniz nedeniyle kutluyorum ve özellikle hiç bilmediğim bu şiir için teşekküe ediyorum.
Bu salgın hayatımızı değiştirdi. Hiç birimiz bir daha aynı insanlar olamayacağız artık. Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. İnsanlığın yaşamı hiç sandığımız kadar garanti değilmiş. Aniden her şey tüm insanlık için değişebilirmiş bunu çok net anladık yazınız için çok teşekkürler
Canım arkadaşım gerçekten çok acı bir yıl geçirdik.Bassagligi dilerim. Dile getirdiğin duygu ve düşünceleri paylaşıyorum.Yuregine,kalemine sağlık.