Zerrin Saral

TEKRAR ÇAL, SAM

Çok zaman önce Casablanca’yı hayran hayran izlerken, bir gün hakkında yazacağım hiç aklıma gelmedi. Sadece Casablanca mı? Woody Allen ve onun filmden ilhamla yazıp 1969’da oyunlaştırdığı Play It Again, Sam (Tekrar Çal, Sam) adlı oyun da buna dahil.  Başrollerini İngrid Bergman ve Humphrey Bogart’ın paylaştıkları klasik Hollywood sinemasının ve Amerikan kitle kültürünün en önemli köşe taşlarından biri Casablanca. Yalnızca bir aşk hikâyesini anlatmaz, aynı zamanda dönemin sinema anlayışına karşı bir kırılmanın da temsilidir.

1942 yapımı film, Rick (Humphrey Bogart) ile Ilsa’nın (İngrid Bergman) yarım kalan aşkı etrafında dönüp dursa da alt metinde; savaş, fedakârlık, sürgün, aidiyet gibi derin temalar işlenmiştir.
  1. Dünya Savaşı’nın ortasında çekilmiş olması, filme tarihsel bir ağırlık ve gerçek zamanlı bir politik gerilim kazandırır. Savaşın gölgesinde yaşanılan bir dramı gözler önüne sererken, başkalarının mutluluğu için kendi mutluluklarını feda eden insanları da resmeder.
As Time Goes By şarkısı ve “Play it again, Sam” repliği, filmi yalnızca bir anlatı değil, bir hatırlama pratiği haline getirir. Bu da geçmişi yeniden üretme, yeniden yorumlama anlayışını doğrular. Bazı filmler yalnızca sinema tarihinde değil, izlediğimiz zamanki duygu durumumuza dair de izler salar. Bir gün hatırlamak üzere. Bir şarkı, bir şiir, tek bir kare… Casablanka o filmlerden biri. Sam’ın piyanosundan dökülen nağmeler, Bogart’ın kederli karizması gibi. Tekrar Çal Sam, işte bu ölümsüz filme takılıp kalmış, gerçek ve hayal arasında salınan bir adamın hikâyesini, tiyatro aracılığıyla bize yansıtır. Film müzikleri ve senaryonun başarısı, sanatın yeniden sanatla üremesine tanıklık etmemizi sağlar.  Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin sanat canlılığını korumaya endekslidir. Unutulmayacak hisler uyandırır.
Rick’in yağmur altında okuduğu, mürekkebi akmış o mektup sanırım filmin en sevdiğim sahnesi.
Woody Allen’ın kaleme aldığı oyunun adı, filmde geçen “Bir daha çal Sam, eski günlerin hatırı için” repliğine gönderme yapar. Filmin başkarakteri Ilsa, eski aşkı Rick’in işlettiği Cafe Americain’e gelir ve piyanist Sam’dan geçmişin anısına bir parça çalmasını ister.
Play it once, Sam, for old times sake.” (Bir kez çal Sam, eski günlerin hatırına.)
Fakat bu replik, sinema tarihine Play it again, Sam (Tekrar çal, Sam)  biçiminde belleklerde yer eder. Böyle anılmasının bir başka sebebi, filmin popüler kültüre etkisinin ne denli yoğun olduğuyla ilgilidir.
Woody Allen’ın yazıp başrolünü oynadığı oyunu Tekrar Çal, Sam; yanlış hatırlanan bu replikle adını var etmiştir. Sinemaseverlere selam çakarken aynı zamanda anlatının içeriğine dair ironik bir kapı da aralar. Sinemayı yalnızca bir tema olarak değil, karakterlerin düşünsel evrenine yön veren bir yapı olarak da işler. Woody Allen’ın kendi nevrotik kimliğini barındıran oyunun başkarakteri Allan Felix, tıpkı Casablanka’nın Rick Blaine’i (Bogart) gibi aşk acısı çeken, geçmişiyle yüzleşemeyen biridir.  Yaşamının kriz anlarında sürekli sinemaya sığınır. Sık sık Rick (Bogart) karakteriyle kurduğu içsel diyaloglar ve Sam’in piyanosunu hatırlatan atmosfer, oyunun Casablanca ile olan tematik bağlarını da güçlendirir. Oyunun adı, bu düzlemde müthiş işler.
Play It Again, Sam, repliği oyun boyunca tekrarlandıkça; sinemayla tiyatronun nostaljiyle gerçekliğin, ideal aşk ile modern ilişkilerdeki çözümsüzlüğü oldukça ironiktir.
Yazıyla tüm bu işleyişi anlatmaya çalışırken, ne denli doğru aktarabildiğimin ayrımını yapmakta zorlanıyorum. Oyunun açılışındaki Casablanca sahnesinin hikâyeyi tamamen kavratan, sinemayı içine alan yanını yazmak biliyorum ki yetersiz kalıyor. Ben yine de denemeye çalışıyorum. Küçük bir çalışma sehpası üzerine birikmiş onlarca kitap arasında, sıcak bir Ağustos sabahı yazının başından kaç kez kalkıp oturduğumu saymadan.
Şimdi elimde sıkıca tuttuğum hil yayınları’ndan 1989’da İhsan Mursaloğlu çevirisiyle çıkan, Tekrar Çal, Sam’den küçük bir alıntı yapmak istiyorum, Filmle oyun arasında kurulan ince uzun eski ve ahşap köprüden sadece kendim geçmek istemiyorum. İstiyorum ki zihnimden geçenler, duyumsamalar biraz daha netlik kazansın. Çoğalsın.
BİRİNCİ PERDE
    Birinci Sahne
 Bir yaz sonu öğle üzeri
Salonda ışıklar yavaş yavaş sönerken, Malta Şahini filminin son sahnelerinden birinde ki, Humphrey Bogart ve Mary Astor’un seslerini duyarız. Perde kalkarken, New York’ta, beşinci ve altıncı bulvar arasındaki, onuncu caddede bulunan Allan Felix, yukarıda adı geçen filmi televizyonda izliyordur…
Daire üç odalıdır. Salondan başka sahne dışında bulunan küçük bir yatak odası ve mutfak vardır. İleride, dipte bodruma inen bir merdivenin yanında, giriş kapısını görürüz. Birkaç basamakla, sahanlıktan salona inilir. Merdivenin altında, şişirilmiş bir kanepe duruyordur. Ev, Greenwich Village taraflarının, tipik özelliklerini taşıyan, genişliktedir. Hareketli ve ağaçlıklı bir caddeye bakan ferah pencereli, odun yakmaya yarayan bir şömineyle birlikte, rahat koltuk ve iskemlelerle, kitap ve plakların konduğu raflarla ve de Humphrey Bogart’ın büyücek bir fotoğrafının konduğu bir rafla döşenmiştir. Sıcak ve genç işi olup ayda 265 dolar kirası olan bir dairedir burası. İki yıl önce buraya yerleşmeye gelen genç evli bir çift, Felix’ler tarafından kiralanmıştır.
Allan Felix
Jules Feiffer’in bir karikatüründen fırlamışa benzeyen 28 yaşlarında, ince yapılı gözlüklü bir erkektir. Yaşamını, küçük entelektüel bir dergi için, edebi ve de özellikle sinema (kendisi için bir sinema hastasıdır.) alanında eleştiriler ve yazılar yazarak kazanıyordur. Yazın veya sinema alanında, bir gün önemli bir şey başarmanın rüyasıyla yaşıyordur.
Böylesi hayalciliğine karşın, aptalca, kendisine ters gelen şeylere karşıtlığıyla oluşmuş, son derece etkin, birimli bilinci yüzünden, gerçek dünyanın katılığıyla her gün biraz daha karşılaşıyordur. Sinirli, oldukça çekingen, kendine güveniz olduğundan dolayı sürekli ruhsal terapilere baş vurmaktadır.
Perdenin kalkmasıyla, dönen bir sandalyede oturmuş, televizyonda Malta Şahini’ni izleyen Allan’ı görürüz. Film, Bogart’ın, korku içindeki Mary Astor’a, onu sevmesine karşın, kendisini polise teslim edeceğini söylediği son sahneye yaklaşmıştır. Perde, film müziği sonuçlanırken kalkmıştır. Film biter. Allan deri bir içi çekip kalkar ve televizyonu kapatır.
Oyun, sinema kültürünün bireysel kimlik üzerindeki etkisini sorgular. Bu Woody Allen’ın film kültürüyle kurduğu çok güçlü bir tutkudur. Oyunun başkarakteri Felix’in Casablanca’ya duyduğu bağımlılık hâli, hem mizahi hem varoluşsal bir alan açma arzusundan kaynaklıdır ve bu da boşuna değildir. 
Allan Felix, Woody Allen’ın tipik karakterlerindendir: Entelektüel, nevrotik ve güvensiz kişiliğiyle. Felix, gerçek hayattaki başarısız romantik deneyimlerinden kurtulmak için, Casablanka’nın güçlü ve karizmatik karakteri Rick Blaine’e (Humphrey Bogart) öykünür. Ancak bu öykünme, gerçek ilişkilerde hiç de öyle işe yaramaz.
Felix karısı tarafından terk edilince, en yakın arkadaşı Dick ile eşi Linda, onun dikkatini dağıtmak, eve kapanmasını engellemek için yeni birileriyle tanıştırırlar. Kadınlarla birlikteyken onları etkileyebilmek için uğraşır fakat başarılı olamaz. Allen Felix, tüm korkularını, zaaflarını ve özgüven sorununu aşmak için Casablanca filminin unutulmaz aktörü Humhrey Bogart’la (Rick) konuşarak, ondan yardım ister. Bogart bir çeşit hayali arkadaşı gibidir. Oyun boyunca zor zamanlarda ortaya çıkar ve Allan’ı cesaretlendirirken, ona kadınlar konusunda tavsiyelerde bulunur. Bu çabalar ve tavsiyeler işe yaramaz ve Allan Felix kalıcı bir ilişki kuramaz. Onun tuhaf ve nevrotik kişiliğini Linda dışında kimse anlamaz.
Linda’da Allan gibi nevrotik bir kişiliktir. Sürekli psikoloğa gider ve yatıştırıcı ilaçlar kullanır. İş hayatı yoğun ve sürekli seyahat eden Dick’in Linda’yı ihmal etmesinin de etkisiyle, Allan ve Linda yakınlaşır. Önce bu duruma sevinen Allan, Dick’in Linda’yı ne kadar çok sevdiğini görünce suçluluk duymaya başlar ve ilişkiyi bitirmeye karar verir. Linda evliliğini sürdürmeye devam eder.
Oyun, klasik anlatının dışına çıkarak postmodern teknikleri bünyesinde taşır.  Sinematik referanslarla iç içe geçmiş bilinç akışı, zaman sıçramalarıyla desteklenir.
Felix’in Bogart (Rick) ile diyalogları gerçek zamanla hayal arasındaki sınırları muğlaklaştırır. Bu anlamda metin, sahnenin gerçekliği ile karakterin içsel gerçekliği arasında gidip gelen çok katmanlı bir yapı oluşturur.
Casablanka, oyuna bir fantezi alanı yaratır. Rick Blaine (Bogart) karakteri, Allan Felix’in ideal benliği haline gelir. Oyun boyunca Rick, Felix’in hayali danışmanı gibidir. Ilsa’nın repliği “Play it once, Sam. For old times sake.” (Bir kez çal, Sam. Eski günlerin hatırına) Felix’in geçmişe duyduğu özlemi temsil eder.
Tekrar Çal Sam, bireyin duygusal kırılmalarla başa çıkma biçimini hem trajikomik hem de psikolojik katmanlarla sahneye taşırken, sinema ile hayat arasında sıkışmış modern insanın yalnızlığını da görünür kılar. Hem sahneleme açısından hem de metin çözümlemesi açısından bu çok katmanlılık beni en etkileyen unsurlardan.
Woody Allen’ın yazdığı, Tekrar Çal Sam Türkiye’de farklı dönemlerde çeşitli topluluklar tarafından sahnelendi. 1995-1996 ve 2001-2002 sezonlarında İstanbul’da Tiyatro Fora’da yönetmen Tufan Karabulut imzasıyla izleyiciyle buluştu. 2007-2008’de İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Ragıp Yavuz yönetiminde sahnelendi; oyuncu kadrosunda Arda Aydın, Sevinç Erbulak ve Sezai Aydın gibi isimler yer aldı. 2008-2010 arasında İzmir Devlet Tiyatrosu, Barış Eren rejisiyle oyun sahnelendi.
Sona yaklaşırken
Oyunun sahnelendiği yazıldığı dönemi göz önünde tutarsak, modern zaman erkeğinin kimlik krizini, kültürel idealleştirmeleri ve sinema aracılığıyla gerçeklikten kaçışı, sahneye taşır.  Tekrar Çal Sam, yalnızca bir tiyatro oyunu değil, sinemanın insan zihnindeki yerini, aşkın yeniden inşa edilişini ve kimliğin parçalanmasını sahne üzerinde tartışmaya açan önemli bir yapıttır. Oyun, Woody Allen’ın kişisel ve kültürel saplantılarını mizahi ama entelektüel bir düzlemde işlediği, sinemayla tiyatroyu buluşturan öncü bir metindir.
İleri Okumalar:
  • Allen, W. (1989), Tekrar Çal, Sam, hil yayın, (çev. İhsan Mursaloğlu)
  • Curtiz, Michael, dir.1942.Casablanca. Warner Bros.
  • Prior, J. (2016). Tekrar Çal Sam; Woody Allen’ın Oyununda Film Nostaljisi ve Modern Kimlik.

Daha fazla sinema yazısı okumak için buraya tıklayınız.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir