SON VEDA
Olcay Bey otobüs durağında dikilmiş, gözleri dolu dolu etrafa bakınıyordu. Herkeste bir telaş vardı. Bir acele. Sonrası kara toprak… Düşündükçe içi parçalanıyordu. Parçalandıkça döküldü gözyaşları. Dün vermişti oğlunu toprağa. Yoktu artık o. Hayatının en mutlu anlarını onunla inşa etmişti. En yakın arkadaşıydı. Ya da öyle olduğuna inanıyordu.
Hayatını hiç acele etmeden yaşardı Olcay Bey. Bilirdi ki acele işe şeytan karışır. Oğlunu da öyle yetiştirmek istemişti. Murat’ı. Ama hayat işte… Almıştı elinden oğlunu. Hem de en olmayacak, ona yakışmayacak şekilde. Motor kazası.
Karısı Aysel’i kanserden dört sene önce kaybetmişti. Şimdi ise oğlunu. Yalnız kalmıştı artık. Dört duvar ve o. Nasıl dayanacaktı? Kime dökecekti içini. Kimle paylaşacaktı acısını? Hayvanları çok severdi Olcay Bey.
”Acaba bir kedi mi alsam? ” diye düşündü. ”Yâren olsa bana? Acılarımı kapasa?”
Duraktaki banka oturdu. ”Kapanır mı acaba?” dedi.
Otururken bir sıcaklık hissetti bacaklarının arasında. Aşağıya baktı, sapsarı tüylü bir kedi ile karşılaştı. Kedi yeşil gözlerini Olcay Beyin gözlerine dikti. Olcay Bey kedinin başını okşadı, okşadı, okşadı. Oğlu Murat’ın küçüklüğü geldi aklına. Başını onun dizine koyardı. Saatlerce okşatırdı saçlarını. Gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Birkaç tanesi kedinin yüzüne düştü. Kedi düşen damlaları yaladı. Tadını beğenmeyerek Olcay Bey’in yanından uzaklaştı.
Durağa bir otobüs yanaştı. Olcay Bey otobüse binip koltuğa oturdu. Durağa doğru baktı, oğlu duraktan ona el sallıyordu. O da elini cama koydu. ” Elvedâ oğlum, elvedâ” dedi. Yüzünde buruk bir tebessümle.
Talha Karabuğa