SAMSUN, ORALIYMIŞIM GİBİ HİSSETTİĞİM ŞEHİR
Hayallerinin peşinden gitmeli insan. Hayallerimin mi peşinden gittim, çok istediğim hayallerim mi bana geldi bilmiyorum ama mesele şu, Samsun meselesi… Gitmeyi çok arzuladığım, bu kadar zor olmasa da görmenin bir zamanının olduğuna inandığım şehir Samsun. Bunda doğum günümün 19 Mayıs olması ve her sene hiç aksatmadan yapılan çifte kutlamaların da etkisi vardır elbette. Dolayısıyla kitap fuarı sebebiyle gittiğim Samsun, bana kendimi hiç yabancı hissettirmediği gibi, hatta oralıymışım duygusunu verdi. Özgür, güvenli, modern, uzun sahiliyle, insanların samimiyetiyle bana doğup büyüdüğüm şehir İzmir’i anımsatan Samsun. Neresinden başlamalıyım anlatmaya bilmesem de burada dolu dolu geçirdiğim üç günden bahsetmek istiyorum sizlere. Kalemim bir yolunu bulur elbette.
İstanbul’dan yaklaşık 1,5 saat süren bir yolculuktan sonra vardım Samsun’a. SamAir servis ile geldiğim otele yerleştikten sonra hiç vakit kaybetmeden aynı yolu tramvay ile geri döndüm. Neden? Dedim ya, doğma büyüme İzmirliyiz. Tesadüf o gün de Tekkeköy’de bulunan 19 Mayıs Stadyumu’nda Göztepe-Samsunspor futbol maçı oynanacak. Tramvay ana baba günü. Gençler, orta yaşlılar atkıları, formalarıyla marşlar söylüyorlar. Bense Göztepe formamı çantamdan çıkarmaya cesaret edemiyorum. Yanımdaki beyle sohbet ederken nereli olduğumu söylüyorum. “Olur mu öyle şey, bizim buralarda dostluk kazanır hep, formanızı giyin rahatlıkla, misafirler baş tacımızdır” diyerek beni cesaretlendirdi ve hep birlikte, formalarımızla bize ayrılan yerlere doğru ilerledik. Maç sonucu? Önemli değil, ayağımın tozuyla yaşadığım bu coşkulu anlar ve birlik benim için yeter kadar değerliydi.
Durun gün daha bitmedi. Bölgenin yerlisi bir arkadaşım ile buluştum. Şirin, sıcacık atmosferiyle, benim gibi tatlı düşkünlerine derya deniz bir yer, PastaHane’deyiz. Yolunuz düşerse listenize mutlaka alın. Neyse, bu yeme içme kısımlarını sonraya bırakalım. Ben öncelikle İlk Adım’ın başladığı, Cumhuriyete giden yolda adeta o günleri yaşarcasına gördüğüm yerleri ve benzerlerini anlatmak istiyorum.
Tramvayla her yeri kolaylıkla gezilecek bir şehir Samsun. İkinci gün ilk olarak hop diye Gar durağında inip doğruca Samsun Müzesi’ne. Yeni konseptiyle kapılarını ziyarete açan müze, kendine ait kültürel mirasın yanında, ziyaretçilerine arkeoloji ve etnografya temalı koleksiyonuyla zengin bir içerik sunuyor. Amisos Antik Kenti buluntularından, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemine ait pek çok eseri bünyesinde barındırıyor.
Ardından dört duraklık tramvay yolculuğundan sonra Cumhuriyet Meydanı, Onur Anıtı, Gazi Müzesi ve Kurtuluş Yolu-Tütün İskelesi’ndeyim.
Gazi Müzesi; eski adıyla Mantıka Palas Oteli diye biliniyor. Daha sonra 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal Atatürk ve heyetine tahsis ediliyor. Bu tarihten Havza’ya hareket edilen 25 Mayıs 1919’a kadar Atatürk ve heyeti bu binada konaklıyor. 1924 yılında Samsun’a ikinci kez, bu defa eşiyle gelen Atatürk’e bu bina Samsun halkı tarafından hediye ediliyor. 1940 yılında Gazi Müzesi olarak ziyarete açılan binada Atatürk’ün hatıralarına ait, Anıtkabir müzesinden de getirilen 105 parça eserin yanında, Yılmaz Büyükerşen tarafından yapılan, Atatürk ve silah arkadaşlarının balmumu heykelleri, Fransa hükümetinin Atatürk’e hediye ettiği Bozkurt Heykeli. Hikâyesi söyle: Fransa’ya ait Lotus gemisi ile çarpışan Bozkurt isimli yolcu gemisinde 8 Türk yolcu hayatını kaybeder ve Lotus gemisinin kaptanına Türk yargısı 80 gün hapis cezası verir ancak Fransız hükümeti konuyu Lahey Adalet Divanı’na taşır. ‘Bozkurt-Lotus Davasısı’ Türkiye lehine sonuçlanırken davaya o dönemin adalet bakanı Mahmut Esat da katılır. Ve Atatürk bu davanın kazanılmasında önemli rol oynayan Mahmut Esat’a, Bozkurt soyadını verir. Fransa da bu davadan sonra Atatürk’e bu tunçtan bozkurt heykelini hediye eder. Müzede ayrıca Atatürk’ün İnönü’ye yazdığı mektup da yer almakta.
Atamın 18 arkadaşıyla beraber, 19 Mayıs 1919 sabahı Samsun’a ayak bastığı Tütün İskelesi. Mustafa Kemal ve heyetiyle, onu karşılayan halkın balmumu heykelleri sıralanmış iskelede. Yol boyunca Mustafa Kemal’in bu mücadeledeki çok önemli silah arkadaşlarının heykelleri de bana eşlik ediyor. Hepsini bir araya getirince, o koşullarda, bu gemiyle… Yok, akıl alacak gibi değil. Ve üstelik, Samsun, bu zamanda çok daha fazlasını hak ediyor.
İlkadım’dayım. Milli Mücadelenin başladığı, cumhuriyete ve özgürlüğe ilk adımın atıldığı yerdeyim.
Tramvaydan, önce Belediye Evleri durağında inip Bandırma Gemi Müze ve Milli Mücadele Açık Hava Müzesi’ne geliyorum. Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarını 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaştıran ve ilk adımın atılmasında rol oynayan Bandırma Vapuru’nu görmeye. Oldukça heyecanlıyım. O yollardan yürümek, o geminin içinde olmak çok heyecan verici. Önce o zamanları anlamaya çalışıp sonra gemiye giriyorum. İçeride çok önemli belgeler, Atatürk’e ait eşyalar, fotoğraflar, çok sayıda orijinal savaş malzemeleri var. Yine Atatürk ve silah arkadaşlarının balmumu heykelleri, toplantı anları. Fotoğraf çekmeye doyamıyorum. Unutmamak için değil, hep hatırlamak için basıyorum telefonun tuşlarına.
Samsun şehrinin zengin tarihi ve kültürel dokusunu yansıtan Samsun Kent Müzesi, şehrin tarihi, coğrafyası, kültürü, sosyal yaşamı, ekonomisi, turizmi, mimarisi, yemek kültürü gibi kentin belleği hakkında mitolojiden bugüne tarihsel süreçte, keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. Ve tabi ki Kurtuluş Savaşı süreci de müzede anlatılıyor. 2013 yılında ziyarete açılan müze, 2015 yılında İtalya’da yapılan ‘XX.Luigi Micheletti Avard’ yarışmasında Avrupa’nın en prestijli altı müzesinden biri seçilerek, ödül almaya hak kazanmış. Her biri üç katlı binadan oluşan iki blokta yer alan kentin tarihsel sürecini gördükten sonra, müzenin keyifli bahçesinde yorgunluk çayımı yudumluyorum.
Amisos, Simosso, Samsun; Güneşin Doğduğu Kent Derler Bana…
Orada ve önünde fotoğrafımın olmasını çok istediğim Onur Anıtı karşımda şimdi. Buraya bir kere gelmek yetmedi. Ertesi gün de geldim, heykelin karşısına oturdum, uzun süre her köşesinden seyre daldım. Her 19 Mayıs sabahında, törenlerin coşkusuyla beni uyandıran babama ben de hiç bıkmadan, ‘baba,’ dedim ‘ben ne güzel bir günde doğdum.’ İyi ki Atam, iyi ki babam. İkisini de rahmet ve özlemle andım.
Atatürk’ü bir at üzerinde canlandıran Avusturyalı sanatçı Henrich Krippel’in eseri olan anıt, büyüklük ve denge bakımından dünyanın en büyüklerinden. Tıpkı Atam gibi.
Samsun coğrafyasında M.Ö.2000-1000 yılları arasında yaşayan, şehirler, kent devletleri kuran, efsanelere, mitolojilere, destanlara, şair, ressamlara konu olan Amazon Kadınları.
Amazon kelimesi, göğüssüz (daha rahat ok atmak için göğüslerini kestiklerinden), kocasız, cesur, aya tapan kadınlar gibi pek çok anlamı ifade etmekte. Ataerkil topluluklara, İkizdere, Luvi, Hatti Anadolu kültürlerinin, farklı coğrafya ve zamanlarda tarih sahnesine çıkmışlar. Kılıçları, okları, atlarıyla savaşan kadınlar, Samsun’dan, Temiskor (Terme), İkiztepe (Bafra)’dan bugünkü hemcinslerimize ışık tutmakta.
M.Ö.1200 yılında Troya savaşında Truva halkının yanında Anadolu’yu savunmuşlar, Kraliçeleri Helen’li komutan Aşil tarafından öldürülmüştür. Bu olay Homeros’un İlyada’sında geçer.
Kurtuluş savaşında cepheye, bebeğiyle cephane götüren Anadolu kadınları da bir nevi Amazon değil midir?
Amazon adası Batıpark’ta, Amazon kenti Samsun’un, dünya kadınlarına armağanı olarak yapılmıştır.
Cennetten bir köşe dedikleri böyle bir yer olmalı. Çıngırak sesleri, dipdiri havası ve kendine has kokusuyla Samsun Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti.
Sus… Hiç konuşma… Dinle… Kokla… Hisset… Beş duyunla…
UNESCO’nun Dünya Kültür Miras Geçici Listesinde olan, Türkiye’nin en büyük deltalarından Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti. Bafra Ovası, Samsun, Ondokuzmayıs, Bafra, Alacam… [1]
Yemeklere gelince. Tabi ki önce Bafra pidesinden bahsetmek istiyorum. Bafra pidesi buysa, o niyetle başka şehirlerde yediklerimiz ne? Tam sevdiğim hamur, çıtır çıtır, içi anne pidesinin harcı. Son gün Bafra’da yiyecektik ama 40 dk.’da ancak hazırlanacağı ve telefona da cevap veremedikleri için uçağı kaçırma riskinden Atakum Peçko’da yedik. Bu pide uğruna uçak bile kaçabilirmiş. Neyse, Bafra pideye İstanbul’da bir şans daha veriyorum. Oda Ümraniye Peçko. Mutlaka denenecek.
Hele o Atakum sahilindeki bal kaymak dondurma. Biraz da lotus ekledin mi…
Arkadaşımın, ayağımın tozuyla götürdüğü PastaHane’den yukarıda bahsetmiştim. Çok şirin, atmosferi çok güzel mekânda, Dubai çikolatası ve çikolatalı muzlu rulo yanında iki filtre kahve mükemmel seçim.
Akşam Atakum şık bir İtalyan. IL’FORNO. Yol yorgunluğu bir kadeh şarap eşliğinde iyi geldi.
Sabah kahvesi, Atakum’un upuzun sahilinde bulunan Amazon Coffee. Denize karşı, bisiklet yollarıyla ayrılmış yürüyüş parkurundaki insanlarıyla çok keyifli.
Olmazsa olmaz Amisos Tepesinde huzur içinde anlar, manzara ve kahve eşliğinde.
Bir başka gece kaldığım otelin hemen yanında ASPAVA. Ankara’da da varmış. Kıtlıktan çıkanın bile bitiremeyeceği ana yemek yanında sınırsız ikramlarıyla lezzet bombası.
Ve Pelitköy unlu mamullerden, Samsun simidi ile Samsun nokulu. Meşhurmuş. Ben lokur dedim ama nokul imiş. Her yörenin adı farklı tabii. İzmir gevreğinin yanında tercih etmesem de bir kerelik denemeli.
Bir de Rum meyhanesi, ilk gece yer yoktu, iyi ki de, zira çok gürültülü. Ama dışarıdan görüntü güzel.
Bu güzel şehri daha da anlamlı hale getirip, şahane rehberlik yapan Cansu’cuğum ve minnoş Nazlı ile şahane Samsun ve Samsun lezzet turunun sonu.
Cumhuriyet tarihimizin başlangıç noktası olmakla birlikte çok eskiye dayanan kültür birikimiyle bu şehrin önemine daha çok vurgu yapmak, değerini daha çok bilmek gerekir diye düşünüyorum. Çünkü her şehir tarihiyle güzel, tarihiyle anlamlı.
Diğer gezi yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.



