Selma Baştuğ

BİR KİLO KİRAZ

Aylardan haziran, kiraz mevsimi geldi. İçimde derin bir acı var. Soranlara iyiyim diyorum ama doğru değil, ben hiç iyi olamadım uzun zamandır. 

Telefonda babam “Bizim bakkal çok güzel kiraz getirmiş. Sana da 1 kilo kiraz aldım. İş dönüşü uğra” demişti.
“Tamam” dedim ama keşke almasaymış diye düşündüm.
Gün sonunda öyle yorgun oluyorum ki, hiçbir yerde oyalanmadan eve gitmek istiyorum. Bütün gün hesap kitap işiyle uğraşınca beynim de bedenim de bitkin düşüyor. Bir de annemlere uğramak angarya. Evlerimiz yakın ama onlar yokuşun üzerinde oturuyorlar. O yokuşu çıkmak nasıl zor geliyor anlatamam. Düşüncesi bile keyfimi kaçırıyor.
Vazgeçmek istesem de kiraz çok beklemez çabuk bozulur gidip alayım dedim.Oflaya puflaya yokuş yukarı yürüdüm. Kapının önüne gelince anahtarı  çıkarmaya üşendim. Zili çaldım. Babam zor yürüdüğü için kapıyı açmasını uzun süre bekledim.
15 yıl önce felç geçirdi. Sol yanı tutmuyordu. Kendi işini görse de yaşlandıkça hareket etmesi iyice zorlaştı. Kısacık mesafede bile nefes nefese kalmıştı.
“Nasılsın baba?”
“Eh işte.”
Bastonuna dayanıp ayağını sürükleyerek  mutfağa gitti.
“Kirazın burada, tadına bak istersen.”
Poşete keyifsizce baktım.
“Sağ ol, güzelmiş.”
“Gel otur azıcık.”
“Çok kalmayacağım, zaten yorgunum. Evde yemek yok, vaktiyle gidip yapayım.”
Babam çok yorgun görünüyordu. Gözlerinin feri gitmiş derler ya hani. Canım sıkıldı. Saate baktım, kızımın okuldan dönmesine zaman vardı.
“Biraz oturayım bari. Baba keyifsiz gibisin. Ağrın sızın mı var?”
“Ağrı değil de tadım yok bir kaç gündür. İyi değilim evladım. Bazen bir anda ter boşalıyor vücudumdan, elim ayağım tutmuyor. Bana bir şey olursa tüm evraklar tapular şu siyah çantada.”
İçim cız etti. Ciğerimden bir parça koptu sanki
“Aman baba, öyle deme.”
Onu ilk defa bu kadar umutsuz gördüm. Kabullenmiş, gitmeye hazırlanmış gibi. Bu düşünceyi çabucak aklımdan uzaklaştırdım. Konuyu değiştirmeye çalıştım.
“Annem nerede?”
“Aysel Hanım’a kahve içmeye gitti.”
“Sana kiraz yıkayayım mı biraz?”
“Yok sağ ol, dişim kesmiyor artık, canım da istemiyor.”
Koltuğuna uzandı, üstünü örttüm.
“Sen dinlen, yarın yine uğrarım.”
“Tamam.”
Son kez bakıştık, yorgun ela gözlerini yavaşça kapadı. Kirazımı aldım. Sessizce kapıyı çekip çıktım.
Eve vardığımda hemen mutfağa girdim. Yemek hazırlıklarına başladım. Kızım okuldan geldi. Yemeğimizi yedik, masayı toplayıp bulaşıkları da yerleştirince yorgunluktan salona zor attım kendimi. Uyuklaya uyuklaya televizyon izleyip erkenden yattım.
Sabah telefonumu açtığımda cevapsız çağrıları gördüm. Annem aramış, kardeşim aramış. Öylece bakakaldım ekrana, aklıma ilk gelen en kötüsüydü. Onları aramaya elim varmadı. Oyalanmak için yüzümü yıkadım, su içtim, giyindim. Epey zaman sonra cesaretimi toplayıp tuşlara bastım.
İşte o andan beri iyi değilim, hiç iyi olamadım. Babam gideli bir yıl oldu. Onu bir kilo kiraz sayesinde son kez gördüm. Beni aramasaydı, o kiraz olmasaydı iş dönüşü uğramayacaktım. Babama veda edemeyecektim. Ömrümce pişman olup içim yanacaktı.
Yine kiraz mevsimi geldi. İçimde derin bir acı var.
Soranlara iyiyim diyorum ama bu doğru değil, ben hiç iyi olamadım uzun zamandır.
Kiraz mevsimi artık babama hasret mevsimi.

Daha fazla Panzehir Öykü okumak için buraya tıklayınız.

Sayfanın altındaki sosyal medya butonlarını kullanarak yazıyı sevdiklerinizle paylaşabilir, yorumlarınızla bize ulaşabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir